Öğretmenlerimiz nitelikli olsun diye akademi kuracağız.

Öğretmenlerimiz yetersiz, diyenlerin huyundan suyundan gidiyoruz.

Öğretmenlerimizi her konuda öne sürüyoruz, onların harikalar diyarı yaratmasını bekliyoruz. Ne var ki öğretmenler haricinde kimse taşın altına elini koymuyor. Sorumluluk yıkan fazla, yükümlülük alan yok gibi... Yıldıranlar var bir de... Bezdirenler...

Velisinden diğer paydaşlarına herkes kendi rahatını düşünmekte... Halbuki eğitim öğretim iş birliği gerektirir. Sivil toplumundan, bürokrasisine, velisine, yerel yönetimlerine varıncaya kadar... Dayanışmanın en alasının örnekleri olmalı eğitim öğretim ortamında. Yardımlaşmanın da... Öğretmenin, okul idaresinin, milli eğitimlerin yetemediği yerlerde devreye girenler olmalı söz gelimi.  Çalışkan ve idealist bir kişi bulunup görevler o kimseye boca edilmemeli.

İnsanız, sorumluluk ne kadar ağır olursa o kadar gergin haldeyizdir. İnsanız, hatalarımız olabilir. İnsanız, yetişemeyebiliriz. Tüm bunları göz önüne aldığımızda eğitim ortamında sinerji ve enerji ancak ve ancak destekleme, dayanışma ve yardımlaşma ile hasıl olabilir. Biz, vatan millet Sakarya konularında bir aradaymışız görüntüsünü vermekten öteye gidemiyoruz. Mangalda kül bırakmayanlar olup çıkıyoruz.  

Şikayetlerimiz de uzadıkça uzuyor. Lakin bir yerden sonra şikayetlerle bir yere varılamayacağı da ortada... Yakınmalar ve sızlanmaların yerine pozitif bakma ikame edilse mesela... Kötüleyerek, suçlayarak, yargılayarak işe yaramayan kısır döngülerde savrulur dururuz. Öğretmenliğin psikolojisi dirençli ve dingin olabilmeli. Yönetenler de bu bağlamda hareket etmeli. Baskıcı, zorlayıcı, sinir küpüne çeviren bir rolde ahkam kesmemeli. İnsan, rahat ve sakin ortamlarda daha yaratıcıdır. Yaratıcılık da hem öğretmende hem öğrencide aradıklarımız... Bir öğretmen ya da öğrenci, metazori ile ancak -mış gibi sularında yüzer. Ali ata bak, cümlesinin Ali’si değişir durur. Ne kadar sıkıcı... Yani yenilenmelerimiz de böyle olunca olan herkese olur.

Aslında öğretmen de öğrenci de veli de oluşturulacak sistemin doğallığında  ve yönlendiriciliğinde kendilerini gösterebilmeli. Hayır, böyle olmuyor. Çatışma, kaos, karambol, huzursuzluk, gerilim, bir şeyi tutturma, inat etme bunların hepsini yaşıyoruz. Eğitim gemisi, ben kendimi bildim bileli – bu arada 90’ların çocuğuyum- bir o yana bir bu yana sallanıyor. Dümenler kırılıyor, bazen öndekilerin dümen suyundan gidiliyor, bir türlü yolcular menzile ulaşamıyor. Menzile ulaşamayacağını gözüne kestirenler de Tıtanıc’teki filikalar ile başlarının çarelerine bakıyorlar. Çocuklarının geleceğini böyle kurtarıyorlar. Velhasılı ayrıcalıklı sınıf himaye edilerek önleri açılıyor. Canları yani istikballeri felaha eriyor. Diğerlerinin yani çoğunluğun ise şans eseri kurtulan üç beş kişisi de olmuyor değil. Dedik ya külliyen karambol...

Evet, bir başka konuda yukarıda da ifade ettiğimiz gibi öğretmenin her işte öne sürülmesi... Öğretmenler elbette ki kürsüdekiler... Yani öncüler... Fakat öncü diye de her şeyi onlara bırakma, onların aynı zamanda insan olduğunu unutmaktır. Yük dağıldıkça hafifleriz. Eğitim ortamı bunu başaramıyor ne yazık ki.

Öne sürmenin bir başka boyutu ise öğretmenler öne sürüldükçe eğitim sorunlarının onlardan bilinmesidir. Sanki eğitimi perişan edenler öğretmenlermiş gibi... Bu, hakikaten hiç ama hiç doğru değil. Acımasızca... Yine yukarıdaki ifadelere geliyoruz buradan. Öğretmenler, üniversite okuyor. Yetmiyor. Öğretmenler, KPSS ve başka sınavlara giriyor. Yetmiyor. Öğretmenler, mülakata tabi tutuluyor. Yetmiyor. Öğretmenler, akademide dersler alıyor. Yetmiyor. Öğretmenler, derslere giriyor ve dersiyle alakasız birçok işle meşgul oluyor. Yetmiyor. Öğretmenler, denetleniyor.  Yetmiyor. Akademiye yönlendiriliyor. Yetmiyor. Öğretmenler, bu durumda öğrenilmiş çaresizliğe sürüklense yeridir. Öğretmenler, bu durumda yetersizlik sendromu yaşasa, yeridir. Öğretmenler, bu durumda güvenlerini kaybetse yeridir. Öğretmenler, bu durumda ağzıyla kuş tutsa yaranamayacağını düşünse ve hissetse yeridir. Öğretmenler, bu durumda salsa ve sallasa, Allah korusun, ne yapacaksınız? Yeridir, desek burası yeri midir acaba?  Öğretmenlerin gelişiminin ve değişiminin doğal akışında önünü açmalısınız. Açamıyorsanız siz de yetersizsiniz o zaman.

Efendiler,

Öğretmenlik bölümlerinin kontenjanları dolmuyor artık. Lise ve ortaokul sıralarındaki iyi öğrenciler değil, arka sıra öğrenciler öğretmen olacaklar. Önünüze gelecekler bir müddet sonra. Onlara da şimdiden elek teknikleri düşününüz. Zorlayıcı fasıllar açınız.  Bunu öngördüğünüz için mi öğretmenliği elekten geçir babam geçir yollarını çoğaltıyorsunuz. Ön çalışma misali...  Mevcut öğretmenleri de bu durumda kaybediyorsunuz. Yıldım, diyen çok öğretmen biliyorum. Hem de iyi öğretmenler bunlar... Koyvermiyorlar Allah’tan... Vicdan taşıyorlar, yürekleri hala öğrenciler için atıyor.

Bir dönem öğretmenlerin ekseriyeti, illerinde fen liselerinden sonra gelen anadolu öğretmen lisesi çıkışlı olurdu. Lise geçmişi böyle olan öğretmenlerimiz olurdu. Anadolu öğretmen liseleri öğretmen niteliğini ve kalitesini artırıyordu. Ama el ve ağız birliği ile kapatıldı. Şimdi yana yakıla iyi öğretmen arıyorsunuz. Ya da öğretmenin iyi olması için ölme eşeğim ölme yöntemleriyle onları muhatap ediyorsunuz. Neden bu kadar çok karıştırdınız? Neden? Gençlere ve öğretmenlere yazık değil mi?

İlinin en iyi 2. lisesinde okuyup sonra öğretmenliği bitiren öğretmen kuşaklarını mumla arayacaksınız. Bundan sonra gelenlerin lise geçmişlerine bir bakınız bakalım... Tabii sadece bu değil iyi öğrencileri öğretmenliğe çağıramayan...