30 Ağustos Salı günü Ankara'da toplanan bir grup özel okul öğretmenine polisin orantısız güç kullanımı sonucunda ortaya çıkan görüntüler hakikaten insanı üzüntüye sevk ediyor. Öyle ki kimi polis amirlerinin öğretmeni aşağılayan ve onurunu kıran söz ve eylemleri de hem düşündürücü hem de endişe vericidir. Merak ediyorum bu polis amirleri kendilerini bir izleseler ya da kullandıkları dili bir işitseler ne hissedecekler? Ya da bu polis amirlerinin eşleri, bu görüntülerden sonra eşlerine ne diyecekler? Başkasına duyarlılık zor iştir. Yürek ve vicdan ister.
Atananı ile atanmayanı ile devlette çalışanı ile özelde çalışanı ile tüm öğretmenlerimiz saygıyı ve nezaketi sonuna kadar hak ediyor. Ve nezaketi, saygıyı sonuna kadar hak eden bu öğretmenlerimizin hiç de hak etmedikleri bir muameleye maruz bırakılmaları tabii ki kamuoyunda geniş yankı uyandıracak idi. Nitekim öyle de oldu. Siyasetin bu olayı gündeme alması, kamuoyu oluşması zaviyesinden önemli... Gelgelelim olayın siyasallaşması bu öğretmenlerin meselelerini baltalar ve sabote eder. Olay, siyasi ana ve tali yollara sapar. Nitekim bazı siyasetçilerin iyi ya da kötü niyetle meseleye el atmış olmaları olayın siyasi bir konuya dönüşmesinin önünü açmıştır. Hele hele siyasi polemik yapılarak özel okul öğretmenlerinin meseleleri üzerinde tepinilmesi işi iyice zıvanadan çıkaracaktır. Gelinen noktada olay zaten siyasi ring alanında siyasetçilerin kozlarını paylaşmalarına vesile oluyor. Amenna siyasetçi meselelere eğilsin eğilmeye ama söz konusu meselenin dışına çıkılmadan yapılsın bu siyasi görev ya da sorumluluk. Yoksa aşina olduğumuz bu kayıkçı kavgalarının ortasında bir o yana bir bu yana bakakalırız. Ve elimiz boş döneriz. Boynumuzun ağrıması ve tutulması da yanımıza kar mı zarar mı kalır, onu da size bırakıyorum.
Bilinmelidir ki özel okulda çalışan öğretmenlerimizin çok fazla yani yüklü sorunları ve dertleri bulunmaktadır. Özellikle maaş, sigorta vs. konularda bir öğretmenin hak etmediği muameleleri görmektedirler. İçi onları, dışı bizi yakar. Yakıcı sorunlar bence hemen hepsi. Yakıcı olmasına karşın öğretmenlerimiz seslerini duyurmakta zorlanıyorlar. Çünkü kendi yağlarında değil, serbest piyasanın alaz alaz ateşinde kavruluyorlar. Bundan dolayı onların bu sektör içinde hak etmedikleri muamelelere karşı bir tepki ve kamuoyu oluşturma, seslerini duyurma çabası mümkün mertebe anlayışla ve hoşgörü ile karşılanması icap ederken böyle bir muameleye maruz bırakılmaları demokratik ve hukuk devletinde kamu görevi gören polislere hiç mi hiç yakışmamıştır. Bu öğretmenlerimiz için de yaralayıcı ve can yakıcı olmuştur. Zaten gariplerim, serbest piyasanın alevlerinde kavruluyorlar. Bir de sığınmak ve imdat demek için vardıkları devlet kapısındaki muamele... Çaba içinde cabası oluyor. Onca yüklü sıkıntı omuzlarında iken bu tarz muameleler cidden ağır olmuştur. Bunu sağa ve sola evirip çevirmeden, siyasi rant devşirme niyeti içine de girmeden kabul edelim.
Ey ahali, özel okul öğretmenlerimizin seslerinin duyurulmasına ivedi ihtiyaçları vardır ve özel okul öğretmenlerimizin dinlenilmeye gereksinimleri bulunmaktadır. Önemli, değerli görülüp gerçekten görülmeye ve dikkate alınmaya... Yok sayılmaya ya da '' Al bunu! " diye horlanmaya değil. Zaten kesif haksızlıklarla baş etmeye çalışan bu öğretmenlerimiz, bir de polisin incitici ve kırıcı tutumuna maruz bırakılınca üzüntü ve hayal kırıklığı yaşamaktadırlar. Bu öğretmenlerimize hak etmedikleri tutumu göstermek hiç kimseye yakışmaz. "Canım yanıyor." diye devlet kapısına gelip sığınanlara "Canın çıksın!" diye can yakıcı şekilde bilmukabele edilmez be kardeşim... Hakikaten orantılı güç çok ama çok mühim... İpin ucu kaçtığı an, durum vahamete sürükleniyor. Zarafet, zarafet, zarafet...
Ne yazık ki Türkiye'nin şu anki siyasi atmosferinde ses çıkaran ve dinlenilmeye ihtiyaç duyan neredeyse her kesim, muhalif yaftasını yiyerek hücuma ya da püskürtülmeye maruz bırakılıyor. Halbuki bu kesimlerin derdi ve sıkıntısı seslerinin işitilmesi olmakla birlikte siyasetin ise sıkıntılarına ve dertlerine çözüm üretmeleri en büyük istekleridir. Ne var ki siyasiler, bu kesimlerin meselelerini siyasi konu haline getirerek ya işi yokuşa sürüyor ya da işlerin çığırından çıkmasına sebebiyet veriyor. Gelgitli bir hal... Kime güveneceğimiz konusunda şaştık kaldık valla. Hep bir hallederim teminatı ile öteleme halleri... Ah, ah!
Malum uzmanlık ve başöğretmenlik sınavlarına ilişkin devlette görevli öğretmenlerimizin kamuoyu oluşturma ve ses çıkarma eylemleri ne yazık ki aynı siyasi durumla karşılaşarak sonuçsuz kalmıştır. Devletteki ve özel okuldaki öğretmenlerimizin dayanışmasını bu olay için de bekliyorum öte yandan. Bu gibi hadiselerde zarar görenler öğretmenlerimiz olmakla beraber aynı zamanda eğitim camiasının tüm paydaşlarıdır da. Bence bu noktayı MEB gibi göz ardı etmemeliyiz. Eğitimin iç ve dış paydaşları, eğitimin şu ya da bu paydaşının sorunları karşısında aynı paydada olabilmeliler. Burasını çok önemli telakki ediyorum.
Özel okul ya da devlet okulu fark etmez burada çalışan öğretmenlerimizin her daim inceliğe ihtiyaçları vardır. Bu incelik, onların anlaşılmasının önünü açacaktır. Gelişimleri ve olgunlaşmaları için de gereklidir. Yoksa kaba kuvvet ile ya da kaba sözler ile öğretmenlerimizi bugün püskürtebiliriz, yarınlarda kabalıklarımız öğretmenlerimizce bir bir yüzümüze vurulur. "Öğretmenler Unutmaz" etiketi ile yapılan sosyal medya paylaşımları da bu sözlerimizi destekler mahiyettedir. Bir siyasetçi, hangi partiden olursa olsun oy kaygısı içindeyse eğer toplumun her kesiminin derdi ve sıkıntısı ile hemhal olmalıdır. Bu bakımdan özel okul öğretmenlerimizin derdi ve sıkıntıları ile de hemhal olunmalıydı. Fakat görülüyor ki onların derdine ve sıkıntısına hücum ediliyor. Dertleri ve sıkıntıları duyulmasın diye özel okul öğretmenleri bastırılmaya çalışılıyor. Dediğimiz gibi bugün kaba güç ile bastırılabilir, yarın bu sorunlar ile yüzleşilir. Bu, doğanın kanunudur. Hep böyle olmuştur. Lakin insan ders almaz. Halının altına süpürülen süprüntü halı kaldırılınca doğal olarak meydana çıkacaktır, meydana çıkınca da mecburi olarak çözüm yolları bulunması için girişimler olacaktır. İşte o girişimler, şimdi olabilme cesaretine, öz güvenine ve olgunluğuna sahip olmalıdır. Yoksa zaman geçtikçe zorlaşıp anlamsızlaşacak. İş işten geçmiş olacak yani. Türkiye'de hep böyle oluyor da. Uyarsan da dil döksen de ne fayda... Şu bizdeki bildiğini okuma huyu var ya, can çıkar huy çıkmaz gibi doğrusu...
Bu bağlamda bir anekdotu paylaşmayı da sorumluluk addediyorum. Napolyon arkadaşına şöyle diyor bir gün: “Biliyor musun dünyada en çok sevdiğim şey nedir? Kaba kuvvet ile hiçbir şey kurulamamasıdır. Dünyada iki şey egemenliği elinde tutar: Biri kılıç, diğeri düşüncedir. Düşünce, kılıcı eninde sonunda yener."
Bu anekdottan da anlaşılacağı üzere düşünce bugün yeniliyor gibi görünse de yarınlarda her zaman olduğu gibi galip gelecektir. Düşünceyi simgeleyen kalemdir ve kalemi tutan öğretmendir. Yani öğretmen, her daim galip gelecek olandır. Öğretmen, ilelebet namağluptur. Bu böyle biline... Onun içindir ki kaba güç eyyamcıdır. Bu eyyamcılığın elbette ki devşirdiği yani etrafına topladığı bir nüfus olacaktır. Kullandığı nüfuz da olabilir. Yalnız unutulmamalıdır ki bu nüfus çabuk dağılandır. Nüfuz ise fanidir. Zira kaba güç etrafına adam toplar ama etrafında adam tutamaz. Öğretmen, kalem ve düşünce bunlar ise etrafına adam topladığı gibi etrafında adam tutmasını da bilen asıl unsurlardır. Aslolanlardır yani. Lütfen bunları kolay harcamayınız. Bence bu güce inanılmalı. Bu gücün sesi ve soluğu bastırılmamalı, onlar dinlenilmeyi sonuna kadar hak ediyorlar.
Son sözüm ise şudur: Lütfen özel okul öğretmenlerinin yığılan ve biriken sorunlarını dinleyiniz artık. Yazıktır, günahtır. Ağırlıklarını alınız sırtlarından. Bu canları can kulağıyla dinleyelim, canlarına okumayalım.
Saygılarımla...
Yusuf Sevingen