Ülkemiz çok büyük bir deprem felaketi yaşadı.

Yaralarımızı sarmak epey zaman alacak. Yılları… Zira 99 depremi de yıllarımızı almıştı. Hala etkisi ve şiddeti sürüyor. Düşünün…

Binlerce insan bu felakette yaralandı ya da hayatını kaybetti. Tarihe Maraş depremi diye geçecek lakin 10 ili her yönden derinden sarstı. 10 şehrimiz için günlerce ağladık, gözlerimizde yaş kalmadı.

Ölenlere rahmet dilerken yaralılar için bir an evvel şifa bulup aramıza katılmalarını yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

İnsan, yeryüzünde akan hayatın canlı bir parçasıdır.

Bir hayat döngüsünde yaşamını idame ettirme derdi ile meşguldür sürekli.

Kendi yağında kavrulur çoğu insan ekseriyetle.

Kendi dünyasında mutludur.

Yukarıda hayat döngüsü dediğimiz, aslında rutinlerimizdir.

Yani bizlere çoğu zaman sıkıcı ve bunaltıcı gelen monotonluk…

Yaşamın olağan hali ya da akışı diye de ifade edebiliriz.

Yaşam, bazı zamanlarda bu hayat döngüsünde dönemeçlerle karşılaşır.

Bu dönemeçler; ölümleri, zorluğu, acıyı, yası, felaketleri, büyük olayları vs. içerir.

Ve bu hayat döngüsünün olağan akışına dönebilmek için söz konusu dönemeçleri atlatmak mecburiyetindeyizdir.

Dönemeçlerde takılıp kalırsak felaketlerin izleri daha da derinleşir.

Bu derinlik, insanı yaşamdan soğutur ve bir yerden sonra da yaşamı çekilmez kılabilir.

Türkiye olarak büyük bir depremi yaşadık.

Biliyoruz ve farkındayız.

Lakin hayatın olağan akışına bir an evvel geri dönebilmemiz hayat memat meselesidir.

Çünkü yaşanması gereken bir hayat döngüsü bizleri bekliyor.

Her ne olursa olsun hayat devam ediyor.

Klişe sözler bunlar, dediğinizi işitiyorum.

Gelin görün ki bir o kadar yaşamın ta kendisi ve yaşamın gerçekliğidir.

Her ne kadar deprem esnasındaki ve sonrasındaki gelişmeler ve yaşananlar bizlerin psikolojisini altüst etmiş olsa da eski düzenimize geri dönüp kaldığımız yerden başlayabilme enerjisini ve hayat motivasyonunu kendimizde bulabiliriz.

İnsanız, her şeye şerbetliyiz.

Öyle yaratılmışız.

Fıtratımızdaki bu gücü keşfedebilmek için öncelikle kafamızı dağıtmaktan başka çaremiz yok.

Bir yere takılıp kalmak, bir yere odaklanmak bunların hepsi bizleri derin bir yalnızlığa ve dipsiz bir kuyuya çekecektir.

Kendimizi yiyip bitirmemeliyiz, kendimizi tüketmemeliyiz, kendimizi harcamamalıyız.

Manevi bir güç ile cendereden çıkarak hayat motivasyonunu ve enerjisini kendimizde keşfedeceğiz.

Bu, bizler için büyük bir keşif olacaktır.

Velhasılıkelam okullarımız, tüm illerde bilhassa deprem şehirlerinde öğretmen, öğrenci, velilerin kafalarını dağıtacak faaliyetlere yönelmelidir.

 

Bu bağlamda yazımı bir anekdot ile sonlandırmak isterim:

Büyük acılar yaşayan bir kişiye sorarlar:

  • Bunca acıdan sonra nasıl toparlıyorsun kendini?

Cevap verir:

  • Hiçbir zaman toparlayamıyorum, sadece kafamı dağıtıyorum.

 

Yüreklerimiz dağlandı, gelin görün ki kafalarımızı dağıtmaktan başka çaremiz yok. Çünkü hayat devam ediyor.

 

Saygılarımla…