Müfredat çalışmaları, yöneticilik atamaları, öğretmen tayinleri, projeler ile çalkalanan eğitim öğretim ortamının çağa tutunup çağı geçmesi için Sayın Selçuk Şirin bazı önerilerde bulunmuş. 

Üniversitelere çağa uygun bölümler açmak değil mesele. Bunlar, görüntü oluyor yalnızca. Mesele görüntüyü, hamaseti, siyaseti bırakıp herkesin geçtiği eğitim-öğretim ortamını yeniden yapılandırabilmek...

İşte Sayın Selçuk Şirin ' in izini sürerek naçizane yorumlarımız, bu alanda kürek çeken herhangi biri olarak:

1- Hesaba Dayalı Reform:
Türkiye 'de, idari sahalar ne yazık ki hesap vermekten ırak... Şeffaflık hak getire... İdari alanın bu hesap verilebilirlik ile hem denetimi hem kontrolü hem de takibi sağlanacaktır. Yetkililer işlerini daha çok ciddiye alarak önemseyeceklerdir. Bu reform, idari standardı da beraberinde getirecektir. Ama öncelikle işe girişlerde, görevde yükselişlerde ahbap-çavuş ilişkisini bırakmak için yollar aramalıyız. Yoksa ahbap-çavuş ilişkisinin, ne yaparsanız yapın hesaba çekilmesi mümkün olamaz. Hesap söz konusu ise ahbap-çavuş ilişkisi devre dışı olmalıdır. Söküp atın şu kangreni. Emin olun, bu ilişkinin kazananı çoğunluk değil, azınlıktır.

2- Doğan Her Çocuğa Bir Kitaplık:
Sayın Şirin, bu kapsamda 1 milyon kitap projesi ile evlere okul öncesi kitapları göndermişti. Hem de ücretsiz... Bilhassa okullarda doğum yapan öğretmenlere altın değil, bir kitaplık armağan edilmelidir. Aile kütüphaneleri kurulması için öncülük edilmiş olunur. Bu uygulama, kapsamı veliler ile teşmil edilerek taçlandırılabilinir. Okullarda yürütülen "Dilimizin Zenginlikleri" projesi kapsamına da alınabilinir. Meselemiz, görüntü ya da -mış gibi yapmak değildir. Aslolan, gayeye erişimdir. Gaye yoksa her şey fasa fisodur. Kitapla büyüyen çocuklar, toplumun çağa uygun bir kimlik kazanması için de önem arz eder. Birçok proje ve çalışma için de hazır bir sosyal dokuya sahip oluruz. Gelişim, bir anlık değildir, oldubitti hiç değildir, süreci içine alır. Sabır gerekir. Süreklilik ve istikrar mühimdir. Kastım, hükümetlerin devamlılığı değil. Bir süreci kapsayan ve gaye edinmiş uygulamalar...

3- Her Mahalleye Bir Okul Öncesi Eğitim Kurumu:
Sayın Şirin, yıllarca üniversiteye yatırım ya da üniversite açmak yerine okul öncesi eğitim kurumu açın ve bu kurumlara yatırım yapın dedi. Çünkü ağaç yaş iken eğilir. Gelin görün ki eğitimi insanların gelişimi odaklı değil, insanların cebi ve ticari çark odaklı yapılandırıyoruz. Selçuk Şirin kafası, bu sistemin içine ya giremiyor ya da bu sistemde kısa ömürlü oluyor. Sayın Şirin ' in çalışma alanını MEB'den uzak tutması da MEB radarında birçok işin heba olduğunu görmesinden kaynaklıdır zannımca. 

4- Öğretmen ve Müdürlere Yetki:
Sorumlulukları fazla yetkileri az... Bu sözü sık duymuşsunuzdur, hakikaten öyle... Bir müdürün ya da bir öğretmenin karar verme gücü yoktur. Okullardaki işleri yürütme, işleri yürütürken de sabretme ya da psikolojik cihette yıpranma dışında seçeneksizdirler. Bu bakımdan çoğu kez kendilerini çıkmazda ve darboğazda hissederler. Yetkisizlik, eli kolu bağlar. Bir yerden sonra da müdür ve öğretmen, bu hal ile boş vermişliğe ve öğrenilmiş çaresizliğe sürüklenir. En kötüsü ise ruhsuzlaşırlar. 

5- Devlet Okullarına İtibar:
Saygınlığın; okul kültürü, imajı ve öğretmen profili ile kazanılacağını düşünüyorum. Öte yandan öğretmenlerin maddi gücü de itibar için toplum nazarında önem arz eder. Hakeza yukarıda söz ettiğimiz yetki mevzusu da mühimdir. İtibar, bazı öncelikler olmadan hasıl olmaz. Olsa bile kısa sürelidir. Yani itibar neticedir. Bütün iyi işlerinizin toplamını ihtiva eder. Ve itibar, güven de tesis eder. 

6- Her İlçeye Bir Bilim ve Teknoloji Lisesi:
Teknofestler ve Deneyaplar, bir yere kadar iyi... Bunların kurumsallaşması lazımdır. Ve mesleki yönlendirmeler kesinlikle ilkokul sonrası olmalıdır. Ortaokul ve liseler çeşitlenmelidir. Yoksa okullar, bazı öğrencileri forsadan farksız kılıyor.

7- Ezberi Değil, Problem Çözme Becerisini Ölçen Sınav:
Test ile ölçüyorduk. Piyasa oluşuyordu. Kitap, dershane ve etüt merkezleri piyasası... Eğitim değil de herkesin nemalandığı bir kurulu düzen... Herkesin birbirini tamamlayan değil, birbirinin zayıf yönünü kollayıp o zayıf yön üzerine kurduğu bir piyasa... Eğitim eğitim olmaktan çıktı yıllarca. Şu anda da yılların tekrarını yaşıyoruz. Muzdaribiz. 
Açık uçlu sorular ile ölçeceğiz diyoruz şimdi de.

Ama piyasa mı dersiniz, sektör mü dersiniz pusuda hazır bekliyor. Fırsat kolluyor. Zayıf yönü keşfediyor. Eğitim sahası tüm paydaşları ile yine piyasanın istismarına maruz kalacak.

Yerel yönetimlerin, anayasal olarak artık eğitimde rol alması lazım

Bence MEB öyle bir düzen kurmalı ki, piyasaya açık kapı bırakmamalı. Çoktan seçmeli ya da açık uçlu sorular piyasacıdır, piyasaya göz kırpar. Problem çözmeye dayalı olan ise çocuğun ilgisine, yeteneğine, becerisine ve özüne göz kırpar, en önemlisi ise piyasaya kapalıdır. Ülkesini düşünen herkes taşın altına elini koysun. Siyaseti eğitimden çıkaralım. Yükü, siyasetsiz ellerimizi taşın altına koyarsak hafifletiriz. Yoksa düzen, halkın çocuklarına çalışmaz ve yaramaz.
Bu bağlamda seçim arifesinde şunu da hassaten belirtmek isterim:

‘‘Yerel yönetimlerin, anayasal olarak artık eğitimde rol alması lazım... Bu bir gönüllülük ya da ahbap çavuş ilişkisi ile değil, yeni bir anayasa gereği mecburi olmalıdır.’’