Toplu sözleşme görüşmeleri bir yandan, revize edilen destekleme ve yetiştirme kursları diğer taraftan...
Öğretmenler, adeta mali ve manevi yönden sıkıştırılıyor. Elbette bu mesleğin özünde maddiyat yok. Sözünde maddiyat ön planda ise bilinmelidir ki bunun nedeni öğretmenin maddi yani ekonomik durumunun ihmal edilmesinden ileri gelir.
Ne yazık ki gelinen noktada ülkenin hali karşısında öğretmenlerin ekonomik yönden iyi durumda olmayışı onların hem saygınlığına hem de psikolojisine ağır zarar veriyor. Halihazırda şartlar ve imkanlar bu vaziyette iken öğretmenlerin kafa rahatlığı içinde mesleklerini nasıl icra edebileceklerinin yolları aranmalıdır, dediğimde önüme koskocaman yargılar, tabular, algılar, dedikodular, bürokrasi çıkıveriyor. Konfor alanından eğitim öğretime bakanlar, öğretmenleri rahatsız eden konuların çözümünün kendileri için bir külfet getireceğini bildiklerinden dolayı meselelere eğilmekten ya da kafa yormaktan ziyade geçiştirme ya da yamama yolunu yeğliyorlar.
Bakınız, destekleme ve yetiştirme kursları öğrenciler ve öğretmenler açısından hedeflenenin aksine seyrediyordu. İyi yönde değil... Hatta kursların birtakım saiklerle istismar edildiği ve şişirildiği de aşikardı. Bu hakikatler es geçilemez. Böyle yürütülen kursların kapatılmasını sonuna kadar desteklerim. Zira eğitim öğretim ortamını boğucu ve yorucu tesir etmektedir. Bir gelişimin parçası olamamaktadır. Karmaşıklığı tetikleyici ve çığırından çıkaran bir unsur olarak önümüze çıkmaktadır. Öğrencilerin, hafta sonunu çalmakta ya da hafta içi en yorucu anlarında başlarına sarılmaktadır. Gönüllülükten zorunluluğa evrilmektedir. Öğretmenler için de bir mecburiyettir aslında. Maddiyat rahat olmayınca işin içine maddi saiklerin girmesi gayet olağan...
Öğretmen maaşını yoksulluk sınırı altında bırakırsanız öğretmen için kursların anlamı farklı yönlere kayabilir. Nitekim öyle de olmuştur. Açgözlülük de bazıları için kabul edilebilir, herkes için değil. Toplu sözleşme görüşmelerinde öğretmeni yoksulluk üstüne çıkaracak ve tatmin edecek zam teklifleri hala gelmez iken öğretmenin kendi başının çaresine bakacağı kaçınılmazdır. Bunun için yollar araması da...
Unutmayınız ki bazı gerçeklerden kaçtıkça yapılan her şey heba olur ve güme gider. Kurslar, özel dersler, etüt merkezleri vs. hemen hepsi para kazanmaya hizmet ediyor. Eğitim öğretimin ana ve asıl hedeflerinin çeperini kuşatıp eğitim öğretim ortamını işgal ederek tüm eğitim paydaşlarını bozguna uğratıyor. Eğitim öğretim ortamında aslolan asla para kazanma olmamalı. Gel gör ki şartlar bunu dayatıyor. Yıllardır şunları savunuyorum, yalın ve sade eğitim için, basit eğitim öğretim ortamı için, hem insan olan öğretmeni hem de küçük insan olan öğrencileri düşündüğüm ve hissettiğim için...
Şöyle ki:
1- Eğitimde köklü değişimler olmalı. Bazı şeyleri yıkmadan olmayacak.
2- Okul süresi azaltılmalı. Dinlenme vakitleri ve sosyalliğe dönük yaşamsal süreler artmalı.
3- Kurallar net ve keskin olmalı ki öğrenci özümsesin. Sorumluluk duygusu verebilmek için ön şart...
4- Disiplin ve ciddiyet katılmalı her işe. Sorumluluk duygusu verebilmek için ön şart...
5- Öğretmenlere yalnızca maaş karşılığı ders verilmeli, bu da onlara azami 15 ila 20 saat ders verilmesi anlamına gelir. Öğretmen maaşı, bu kadar derse karşılık halihazırda 50 bin civarında olmalı. Öğretmen, az ders ile ders yükü hafifleyince daha az yorulacak, kafası rahatlayacak ve daha çok verim alınacak. En azından kendisini tam manasıyla derse verebilecek. Ayrıca yeni öğretmen istihdamına yer açılmış olacak. Ataması yapılmayan öğretmenlere gün doğacak. Tabii ki öğretmen yetiştiren kurumların azaltılıp kalitelerinin yükseltilmesi çok önem arz ediyor. Bu öneriye lütfen ön yargılı yaklaşmayınız.
6- Eğitim öğretim ortamı ek derslerden, kurslardan, etüt merkezlerinden, özel derslerden arındırılmalı. Haftalık ders saatleri azaltılmalı. Dershaneye alternatif olarak getirilen kurslar, etüt merkezleri sayısını artırdı. Özel dersler kaynıyor resmen. Eğitim öğretim ortamında dönen para çılgınlığı, eğitimi aslolan amacından uzak tutuyor. Her şey ve herkes buna göre pozisyon alıyor.
7- Gerekli ve lazım olanlar öğrenciye verilmeli, ders kitaplarında ve müfredatta ayıklama zaruri, sınavlarla değil okul öncesinden başlayan yönlendirmelerle çocuklar anlam ve değer kazanmalı. Çocuklar böyle yol almalı. Kendilerine anlam ve değer kata kata...
Okullar çocuklara fert fert bir vizyon çizmeli, ona göre de fert fert misyonlarını yerine getirmeli. Eğitimde merkezi idare sahası daha da esnekleştirilmeli. Özele indirgenmeli, öğrencilerin ve öğretmenlerin kendilerini özel hissetmeleri için... Yoksa genel bakış, birçok öğrencinin eğitim içinde kaybolmasına yol açıyor. Ta ki bir adli olayda önümüze çıkana kadar...
8- Çocukların aileleri ile daha çok vakit geçirmesi için bakanlıklar ile koordineli (eş güdümle) çalışılmalı. Aileden yoksun çocuklar, toplum için risktir. Ailelere de roller ve yükümlülükler verilmeli.
Yahya Aslan
9- Okullar, insanın maddi yönünü düşündüğü kadar ruhsal cihette de ona katkı sunmalıdır. İnsan, insani taraflarını maddi saiklere boğularak ortaya koyamaz.
10- Okul zamanları ders değil de atölye tarzı çalışmalarla yapılandırılmalı. Öğrenci daha çok aktif olmalı. Hayat ile okul birbirine ters olmamalı. Okullar, küçük insanların oyalandığı ve kandırıldığı bir masal dünyası değildir. İş olsun diye olursa olmaz.
Yazımı şu sözlerle bitiriyorum. Gazali der ki: "Çocuğun oyundan alıkonması ve devamlı öğretim yükü altında ezilmesi, onun kalbini öldürür, zekasını köreltir ve hayatı başına zindan eder. Hatta onu dersten başını kurtaracak çareler aramaya yöneltir."
Bir diğer söz ise J. Dewey'e ait:
"Bugünün çocuklarını dünün yöntemleri ile eğitirsek yarınından çalarız."
Saygılarımla...
Yusuf Yahya