Memura önümüzdeki 2 sene boyunca 6 ayda bir yapılacak zam oranları, hakem heyetinin son toplantısıyla birlikte kamuoyuyla paylaşıldı.

Buna göre zam oranları, 2024 yılı ilk 6 ay için yüzde 15, ikinci 6 ay için yüzde 10; 2025 yılı ilk 6 ay için yüzde 6, ikinci 6 ay için yüzde 5 olarak belirlenmiştir.

Böylece memurlar 2 sene boyunca yani 2026 yılı Ocak ayına kadar bu zam oranları ile yetinecektir. Enflasyonun ipini kopardığı ve alıp başını gittiği ülkemizde, belirlenen bu zam oranlarının devede kulak olacağı kesindir, devede kulak olmayacağına ihtimal bile vermiyoruz. Her şey, TÜİK verilerinde saklansa da meydandadır. Gerçeğin üstü bir müddet örtülür sonra o gerçeğin kötü huyu baş gösterip gerçeğini açığa çıkarır. O zaman da gerçeği kaldırmak güçleşir.

Zam oranı az gelse de elde enflasyon farkları var diyeceksiniz şimdi. O da TÜİK’in gazabına uğruyor. Gerçekçi olmayan verileri ile enflasyon farklarını da baltalıyor. Memur, bakınız zam oranı ile demiyorum, enflasyon farkıyla artan maaşlarına önce seviniyor birkaç ay sonra da kara kara düşünerek karalar bağlıyor. Bu enflasyonda maaşlara 6 ayda bir yapılan zamlar, okyanusta bir damla gibi görüldüğü için görülmüyor dahi. Öyle ki zam oranları hesaba bile katılmıyor. Yani toplu sözleşme zam oranları, 2 yıllığına memurun başına örülen çorap değil de nedir? Gerçi memur, 5 ya da 10 yıllık pantolonuyla, gömleğiyle, takım elbisesiyle şerbetlidir bu sürelere diyeceksiniz, kabul ediyorum bunu, ona da siz alıştırmadınız mı?

Hal böyle iken memurun en düşük maaşının 22.000 TL’ye kadar çıkmasını zam şeklinde ilan eden TV kanalları ise ayrı bir garabettir. Hükümet de yaratılan bu algıyla memuru ve ahaliyi etkileyerek idare etme yolunu tercih etmektedir. Yalnız bu algı yönteminin de bir kullanım süresi vardır. O da herkesin gözünün açıldığı andır… Unutulmamalıdır ki insanlar yaşadıkça gözleri açılır. İliklerine kadar yaşarlarsa hem gözleri açılır hem de sorumlulara gözlerini devire devire bakmaya başlarlar. Bu nedenle her ne olursa olsun ekonomi üzerinde idare eden ya da geçiştiren sallapati bir tutumla değil, sorumluluk duygusuyla daha özenli, bilimsel ve uzun vadeli tedbirlerle yaklaşım hakim kılınmalıdır. Yoksa salt memurun değil, herkesin sonu harap olur.

Bu konjonktürde toplu sözleşme, memurun enflasyon yarasına merhem bile olamıyor. Bu yara giderek büyüyor. Başa çıkılamayacak bir noktaya doğru ilerliyor. Ya enflasyona bir çare bulunuz ya da memuru 6 ayda bir üzüm gibi ezip suyunu çıkaran toplu sözleşme zamlarıyla ve TÜİK’in verilerini esas alan enflasyon farklarıyla baş başa bırakmayınız. Toplu sözleşme de TÜİK de memurun refahını korumaktan uzak bir çizgi çizdikçe memurun canı yanıyor. Anlaşıldığı üzere toplu sözleşmeler, işlevsizdir ve prosedürü gerçekleştirmek için bir araç görevindedir sadece.

Eeee, o zaman toplu sözleşmeye gerek var mı? Başlarda memurun kazanımı olarak lanse edilen ve ortaya konulan toplu sözleşmenin, memurun zararına bir netice doğurduğunu ifade etmek mecburiyetindeyim. Bence yarar ve zarar perspektifinden bakarsak toplu sözleşmelerin olmaması memur açısından daha makul olanıdır. Toplu sözleşme değil de her ay enflasyona göre belirlenecek zam oranları bu ortamda ve iklimde daha sağlıklıdır kanaatindeyim. Memuru, zam için bekletmemiş oluruz en azından. Memur da beklesin, alışıktır o, dersiniz şimdi. Tamam, diyebilirsiniz.

Yukarıda söz ettiğimiz memura her ay zam için tabii ki bağımsız ve bilimsel bir kurul kurulmalıdır. Yalnızca memurun ve memur emeklisinin zam oranlarının belirlenmesi için veri tabanı oluşturacak, güvenilir, saygın ve verileri gözümüz kapalı esas alınabilecek bir komisyon ya da kurul… Daha sonra bu kurulun kapsam alanı genişletilebilir. Bu söz ettiklerim ütopik görülebilir lakin 2000’li yılların başında enflasyona göre memur maaşı her ay artırılıyordu. Kimse 6 ay beklemiyordu. Bakkalı, manavı, kasabı, esnafı ürünlere zam için 1 hafta beklemez iken memur 6 ay kıt kanaat geçim darboğazına mahkum ediliyor. Toplu sözleşmeler, bu vaziyette maaşların üzerini kilitleme vazifesi görmüş olmuyor mu? Gardiyanları da hakem heyeti olsun Sayın Ali Yalçın. Gardiyan noterler diyelim mi? Ne dersiniz?

Sayın Ali Yalçın, evet, hakem heyeti noterlik görevi üstlenmiş diyorsunuz. Tamam, doğrudur. Fakat kazanımımız diye yere göğe sığdıramadığınız toplu sözleşmeler de artık memuru açlığa ve yoksulluğa mahkum etmektedir. Hem de 6 ayda bir avluya çıkarılarak volta atmasına ve gökyüzüne bakmasına izin verilen 2 yıl süreli bir esaretin belgesi olmuştur. Memur, esiriniz değildir. Onurlu T.C. yurttaşıdır.

Sayın Ali Yalçın, vekalet ettiğiniz memurun hakkını ve hukukunu göz göre göre niçin noterlik makamı olarak gördüğünüz hakem heyetine onaylatıyorsunuz o zaman? Yani bu sürecin içinde siz de varsınız. Toplu sözleşme boykotu yapsaydınız sürecin içinde olmayabilirdiniz. Bu deneyimden sonra 2025 yılı Ağustos’u için bir yol haritası çiziniz. Kayıkçı kavgası istemiyoruz.

2024 yılı Ocak ayında eriyerek para durumundan pul durumuna geçecek olan ama bugün itibarıyla yüksek meblağ sayılan memur maaşları, işverenin TV kanalları üzerinden bugünden yarını süslemesi değil mi? Toplu sözleşmeler ile hem bugünü cebe koydular hem de yarınlar cepte oldu. Buna tepkiniz var mı? Bu da bir algı değil midir? Olgudan algıya giden her süreç vekalet ettiğiniz memurun sesini ve soluğunu daha da bastırıyor. Farkında mısınız?

Sayın Yalçın, ses verin ve soluk soluğa mücadele edin lakin -mış gibi değil. Gerçekçi ve sonuç alıcı… Oyalayıcı olmayınız. Onlar noterse siz vekalet edensiniz. Size vekalet verenlerin güvenini mütemadiyen boşa çıkarmayınız. Yetkilisiniz bari etkili olunuz. Müdafi ve müdahil olmadan olmaz. Gereğini arz ederiz… Saygılarımla…

Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendisi sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir.