MEB, karnelere sosyal etkinlikler için bir yer tahsis etti. İyi de etti. Yani sosyal etkinlikleri dersler gibi görünür kılma çabası. Sosyal etkinliklere değer ve anlam verildiğini ortaya koyma girişimi...
Zaten sistemin içinde sosyal etkinlikler mevcut, bu durum sosyal etkinliklere statü ve konum verme gibi düşünülebilir. Bu yeni şeklin yalnızı, aması, fakatı üzerimize üzerimize geliyor. Şöyle ki:
Yıllarca ilgi, yetenek, istek esaslı bir sistem dedik.
Akademik başarı bazıları için var olabilir, diye ifade ettik.
Ama bazıları akademik derslerde var olamıyor, diye de ekledik. Kendisini karnenin solunda gösteremeyenlere, karnenin sağı kendinizi göstermek için emrinize amade diyoruz bir nevi. "Kendine yoğunlaş"ın teşviki gibi de anlayabiliriz yeni durumu.
Amenna, bazılarına sistem içinde manalı alan ve yer açılmazsa o bazıları yitip gidiyor.
Anlamsızlaşıyor. Değersizleşiyor. Kayıyor bir yıldız gibi.
Birçok insan bunun böyle olduğunu biliyor olmasına rağmen göz göre göre çocukların gözlerindeki ışık söndürülüyor. Sönmüş bireyler, eğitim tezgahında elimizin altından kayarak geçip gidiyor. Onlara alternatifler yaratılamıyor. Bu çocukların hepsi bir kıvılcım iken sönmeleri ise sorumlu ve yetkili insanları yaralamalı.
Çocukları çoğu kez ilgileri, yetenekleri ve istekleri doğrultusunda yönlendiremiyoruz ne yazık ki. Sistemin açmazı, çıkmazı elleri kolları bağlayabiliyor. Bunun için eğitim sahası gerçekleri de handikap olup çıkıyor. Doğrular lafta yaşıyor. Yanlışlar ise adım adım ensemizde hayat buluyor. Endişe, kaygı, korku, telaş, bunalım, gerilim gibi duygular da ha bire filizleniyor. Ve eğitim ocağına incir ağacı dikiyoruz.
Sabredemiyoruz, güvenmiyoruz, fırsat ve zaman tanımıyoruz, böylece yönlendirmenin yerini eleme alıyor. Bir türlü her çocuğun ilgi ve yeteneğine göre önünü açamıyoruz. Ekseriyetle bir kısmının önünü açarken büyük kesimin önünü tıkıyoruz. Üzülerek belirtmeliyim ki sosyal etkinlikler sosyal medyada tıklanma almak için öğrenciyi araçsallaştırıyor. Etkinliğin öne çıkıp çocuğun geride kaldığı bir kimliğe bürünüyor. Bazen de öğretmenin kendisini gösterdiği bir yere evriliyor. Yine asıl anlamdan sapılıyor.
Böylece çocukları tüketiyoruz. Biz de tükeniyoruz.
Halbuki bu çocuklar üreterek ülkeye katkı sunamazlar mı? Üretebilmeleri için hakikat devreye girmeli. Sahte bir dünya yaratılmamalı. Sosyal medya özü itibarıyla sahteliğe prim veriyor. Yani sosyal etkinlikler, sosyal medyanın eline düşmemeli.
Kabul edelim, çocukları kimi zaman nicel vizyonlarımıza ve misyonlarımıza alet ediyoruz.
En sonunda Sayın Tekin, eğitim sahasında istatistik ve sayıyı reddettiğini belirtti. Belirtti belirtmesine fakat sahada sözlerinin bir karşılığı yok. İnsanlar, alışkanlıklarını ve bildiklerini terk edemiyor.
Herkes varsa yoksa sayı, sayı, sayı peşinde...
Yani okullar skor elde etme derdinde...
Bazı okullar skoru bırakıp kendi çaplarında sosyal, kültürel, sportif, sanatsal alanlara yönelse de beklendik geri dönütleri alamamaktalar. Ya da meseleleri görünürlük değil. Hedef kitle onlar için daha mühim.
Hal böyle olunca bir arkadaşımın şu sözleri manidar: "Okul, spor-sanat-kültür gibi alanlarda cirit atacağına LGS'de skor yapsın yeter de artar."
Bu bağlamda düşünüldüğünde iyi ve başarılı okul imajı için en kolay yol... 10 sahada mücadele etmek yerine tek sahada mücadele etmek...
Aslında yeni nesil karnelerde de bir çekişme yaşanacak.
Çocuğu bir taraftan akademik başarı sündürecek, diğer taraftan sosyal etkinlikler... İnşallah öğrenciler, ölçüyü kaçıran okullar yüzünden "bir de sosyal etkinlikleri başımıza sardılar" demezler. Malum en kötü huyumuz: Hurra! Bir şeyler ve sonra daha çok şey yapıp göstermeliyiz, telaşesi... Bu telaşın sirayeti, bilinci ve anlamı ortadan kaldırdığı gibi yapılan etkinliğin kalitesini ve değerini de düşürüyor.
Tabii bu durumda iki arada bir derede kalacak çocuk. Eğitim sahası gerçekleri ile karnedeki görüntüyü örtüştüremeyecek. Yeni karnelerdeki görüntü "görüntüden ibaret" kaldığı an çocuğun nazarında hala birçok şey oturmayacak.
Bilinmelidir ki çocuk, bu sistemin içinde ilgisine ve yeteneğine güvenirse yönelir. Yoksa ilgisi de yeteneği de öğretmeninin vitrine çıkmaktan öteye gidemez. Sosyal etkinlik çıkmazına girer. İlgisini ve yeteneğini özler. Hatta bıkkınlık ile sosyal etkinlikten soğuyabilir de. Bu bakımdan ölçülü olmak öne çıkıyor.
Anlattıklarımdan hareketle diyorum ki çocuklarımıza ilgilerini ve yeteneklerini iliklerine kadar yaşamaları için yaşamsal imkan, fırsat ve zamanlar tanıyalım.
Bugün sosyal etkinlik, davranış notları muamelesi görürse karnede yer alması bir değer ve anlam içermez.
Yani sosyal etkinliği sahanın kralı akademik derslerin karşısına koyarsanız akıbeti akamet ve hezimet olacaktır. Hele hele "Yarıştırma"dan kaçınılmalıdır. Halat çekme düellosuna dönmemelidir.
Karnenin kralı, halihazırdaki saha bağlamında düşünülürse ağababası sol taraftadır. Bu bakışı ve anlayışı değiştirmeden sosyal etkinliği sağ tarafa almak, göz göre göre onu gözden düşürmeye de hizmet edebilir.
Bu konu ne taraftarlık ne de karşıtlık ile değil, çocukların düğümlerini çözecek bir alternatif, eğitim ortamında farklılık yaratma, havayı değiştirme, bakış-anlayış-felsefe yenileme, yeniden yapılandırmada altyapı oluşturmanın önünü açma, yeniliğe hazırlık olarak değerlendirilmelidir. Çünkü günümüz ihtiyacı, çocuk bazlı seçenekleri çoğaltabilmektir. Deneyebilmesi, kendini bulabilmesi için yollar açabilmektir.
Ziya Selçuk "Bölünmüş Dünya " isimli son kitabında;
"Başarı, bireyi yaşamın gerçek anlamından uzaklaştıran, insanın daha iyi insan olmasına değil de skor peşinde olmasına hizmet eden zehirleyici bir araca dönüşmüş durumda." diyor.
Sosyal etkinlikler dilerim yol verir.
Eğitim sahası için ferahlatıcı bir alternatif olur.
Mahkumiyet, mecburiyet sarmalını da çözer.
Karneye girip yazıcıdan çıkmaz sadece...
Saygılarımla...