Sayın Özer’in yarıyıl tatili için planlanan kış kurslarına yönelik açıklamalarını olduğu gibi sizlerle paylaşıyorum.

Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, "İlk kez yaz tatilinde açtığımız kurslardan 1 milyon öğrencimiz yararlandı. Öğrencilerimiz de öğretmenlerimiz de çok verimli geçen bu kursların devam etmesini istediklerini belirttiler. Bakanlık olarak biz yarıyıl tatilinde de ücretsiz kurslarımızla tüm öğrencilerimizin yanındayız. Eğitimde fırsat eşitliğinin artırılması için kurslarımız her öğrencimizin erişebileceği şekilde tasarlandı. Bu kurslarda öğrenmeyi çok daha eğlenceli hâle getiren bir çerçeve programımız var. Yer sınırlamamız yok. Öğrencilerimiz de öğretmenlerimiz de bulundukları yerleşim biriminde açılan kurslara katılabilecek. 21 Ocak'ta başlayan kurslar, 5 Şubat Pazar gününe kadar devam edecek. Ocak ayı başında öğrencilerimizin başvurularını alacağız." diye konuştu.

Sayın Özer’in bu açıklamalarından anlaşıldığına göre yılın 365 günü 6 saati doldurulmaya çalışılıyor.

Öğrencilerin de öğretmenlerin de başlarını gökyüzüne kaldırmalarına izin verilmiyor.

Gitsek okullara, sorsak öğretmenlere ve öğrencilere, alacağımız cevaplardan hiç kimsenin hayatından memnun olmadığını görürüz.

Ama Bakan Bey’in karşısında herkes yapılan işlerden, uygulamalardan ve planlamalardan gayet hoşnut… Bakan Bey öyle diyor.

Herkes okula gitmeye, ders yapmaya meftun adeta…

Ders diye ölüyoruz.

Okul diye kendimizden geçiyoruz.

Fırsat eşitliğini de bu kurslara bağlamışız ayrıca.

Bu kurslarla öğrencilerimiz yalnızca birbirlerini geçecekler. Tabii bir zümrenin çocukları onların hep önünde olacak. Üniversite hayalleri gerçekleşse bile hayatın gerçekleri ile yüzleşildiğinde anlaşılacak bir baltaya sap olunamadığı da…

Çocuklar ve öğretmenler de bu kurslara yoğun talepte bulunuyorlarmış öte yandan. Daha da genişletilmesini istediklerinden böyle bir adım atılıyormuş.

Kursların verimliliği ise cabasıymış…

Sayın Bakan, ben sizin gibi düşünmüyorum. Bu kurslar, yalnızca sus payına hizmet ediyor.

Bir kere bu kurslara talep edilmesinin öğretmenler için bir nedeni var:

  1. Ayın sonunu getiremeyen, hesaba yattığı gün TÜKENEN bir öğretmen arkadaşımın tabiriyle ‘‘kredi kartı maaşları’’… Doğal olarak bu durum da öğretmenleri ya ek derslere ya egzersizlere veyahut kurslar gibi ders dışı çalışmalara yönlendiriyor. Yoksa sandığınız gibi öğretmenlerimiz tatil günlerini derslerle doldurmaya hiç meraklı ve meftun değil. Onların dinlenme günlerinde kafa dinlemeye, kendileriyle baş başa kalmaya, kitap okumaya, kafa dağıtacak aktiviteler yapmaya, ders zamanları için gerekli olan enerjiyi toplamaya fazlasıyla ihtiyaçları var. Bunlar ise okul ortamlarında olmaz. Herkesin ilgisine göre değişiklik gösterir.

Öğrencilerin de bu kurslara talep etmelerinin bir nedeni var:

  1. Mevcut derslerden istediklerini alamamaları… Alamadıkları için de ya okul kurslarına ya kurs merkezlerine ya da özel derslere yönelim göstermeleri… Sınav odaklı sistemde bir nevi kendini rahat hissetme koşullanması… LGS’ye hazırlanan bir ortaokul öğrencisinin günlerini izleyin, inanınız acırsınız. Bu yük neyin nesi dersiniz. Gelin görün ki şu dünyada azınlık çoğunluğu anlayıp hissetmez. Azınlığın her daim işi iş…

Maaşı gibi tükenen enerjisiyle ve motivasyonuyla bu kurslara giren öğretmenlerin, içinde bulundukları darboğaz halleri ile verimliliği nasıl artıracaklarını anlamam mümkün değil. Okulların monotonluğunda boğulan öğretmenlerin, maddi darlıkta uzman öğretmenliği, ek dersleri, kursları vs. bir sığınak olarak gördüklerini anlayınız artık. Bir öğretmenden verim almak için 15-20 saat ders, bu ders saatine karşılık da yeterli maaş vermelisiniz ki öğretmen randımanlı olabilsin. İnsan bedeninin, psikolojisinin de bir kullanım sınırı var. Öğretmenlik, tepe tepe kullanılacak bir meslek değildir. Yalnız görülen odur ki öğretmenler yoğun iş yükünün altında ezilmektedir. Atanamayan öğretmenler gibi antidepresanlara bel bağlamışlardır artık. Öyle ayakta durmaktadırlar. Haberiniz ola…

Oyuna ve eğlenceye zamanları kalmayan, üstüne üstlük sınavlarla da hata payı ve deneme fırsatı asla olmayacak olan çocuklardan da istenilen verim asla ama asla bu kurslardan alınamaz. Sınavlarla, göz korkutan yaşamla bu çocuklar çığır açamaz. Hayal dünyaları kıyameti görür. Görülüyor zaten. Gerçek dünyalarında da gün yüzü göremezler. O da birçok örneğiyle hayatta var.

İnsanları bir monotonluğun ve kısır döngünün içinde hapseden sistemi açmadan eğitimde açılım olmayacak anlaşılan.

Sayın Bakan,

Kursları yılın her gününe yayarak değil, öğretmeniyle öğrencisiyle herkesin gün yüzü görmesi için zaman fırsatı tanıyan bir sistemi sunarsanız gönüller kazanabilirsiniz. Yoksa ÖĞRETMENİYLE ÖĞRENCİSİYLE kafayı yeriz. İnsanların ARADA BİR bulundukları ortamdan uzaklaşmalarına, tebdilimekana büyük ihtiyaçları var. Hele hele soluk soluğa devam eden şu hayatta soluklanmaya ise daha çok gereksinim duyuyorlar.

Saygılar…