Efendiler, Öğretmenlerin Dayanacak Gücü Kalmadı

Enflasyon karşısında özellikle sabit ücretlilerin ezildiği aşikar...

Sabit ücretli denildiğinde akla ilk gelen meslek grubu öğretmenlerdir.

Genel bir ifade ile asgari ücretli çalışanlar ve memurlardır.

Esnafın ve diğer kesimlerin enflasyon karşısında günlük, haftalık ve aylık zamlarla kazançları erimemektedir. Bu, herkesin malumudur. Serbest piyasa ekonomisinde vaziyet böyledir.

Gelin görün ki sabit geliri olan insanlar başta öğretmenler ve diğer kamu görevlileri olmak üzere 6 ay sonrasını beklemektedirler. Yani 6 ay sonra gelecek olan maaş zamlarını... Televizyonlara bakıldığında "müjde" olarak haberleri şimdiden veriliyor. Azıcık dişinizi sıkın ve birazcık sabredin, çok ama çok kısa bir süre kaldı diye... Hayatın gerçekleri var iken bu haberler bir zamana kadar insanları bir yerde tutar, bir zamandan sonra duyulan ile yaşanılan arasındaki fark artmışsa artık kimse işittiğine kulak asmaz. Halihazırdaki hal tam da böyledir.

Hal böyle olunca memurun ve öğretmenin 6 aydan da kısa bir sürede mevcut enflasyon karşısında aldıkları zamlı maaşlar eriyip bitmiştir. Biz buna enflasyona karşı memurun ya da sabit gelirlinin tükenişi diyoruz. Hükümet buna dair acil önlem paketleri ile müdahale etmez ise gidişat açıkçası çok iyi görünmüyor. İnsana kendisini iyi hissettirecek algı haberleri de bir yerden sonra karşılıksız kalacaktır.

Bilhassa beyin (zihin) gücüyle yani kafa gücüyle ayrıyeten beden gücüyle çalışan öğretmenler, maaşlarındaki bu tükenişten ötürü mesleklerine kendilerini vermekte güçlük çekiyorlar. Kafaları, ödenecek faturada ve diğer gider kalemlerinde olunca öğretmenlerimiz insan doğası icabı ister istemez geçim sıkıntısı ya da derdine düşüyor. Kafasına takması bile mesleki yönlerine büyük çapta tahribatta bulunuyor. Ciddi bir motivasyon ve verimlilik kaybı yaşayan öğretmenler için önemli ekonomik paketler ivedilikle açıklanmalıdır. Maaşlarının ciddi oranda artışı için önlerine konulan uzmanlık ve başöğretmenlik gibi sınavlar da bu süreçte onları çok ama çok fena bir şekilde hırpalamıştır ve yıpratmıştır. Bunu sağır sultan bile duymuştur. Kör göze parmak boyutundadır. Lakin öğretmen sendikalarının öğretmenleri oyalayan ve kandırmaya dönük sendikal mavraları ve oyunları geldiğimiz şu süreçte camiayı büyük bir kaygıya, endişeye ve ümitsizliğe sevk ediyor.

Bakınız birkaç örnek üzerinden sizlere umumi ahvali sunmak istiyorum.

Okuyucularımızdan bir öğretmen arkadaşımız, eşinin havalimanında çalışan bir personel olduğunu söylüyor. Sonra şunları ilave ediyor. Noktasına ve virgülüne dokunmadan umumi ahvali müşahede edebilmeniz ya da derinden hissedebilmeniz için anlayışınıza güvenerek paylaşmak istiyorum:

" Yusuf Bey, merhaba. Yazılarınızı takip ediyorum. Sorunlar ve sıkıntılar çok ciddi boyutlarda... Bir insanın ya da bir öğretmenin sıkıntılarını ifade etmesi ağlaması demek değildir. Bunu kabul etmiyorum. Özlük ve mali haklarımızda önemli iyileştirmelerin olmasını bekliyoruz. Gelin görün ki kimsenin umurunda değiliz. Lafa gelince herkes en önde görünmek çabasında iken bizler sözlerimizin boşlukta kaybolduğunun farkındayız. Bu lafların sahada hiçbir karşılığı olmadığını çok derinden hissedebiliyoruz. Kimseye inanacak ve güvenecek durumda olmadığımızı da bilmenizi istiyoruz. Eşim havalimanında çalışan bir personel... Ben ise bir köy öğretmeniyim. Her ikimiz de işe araçlarla gidiyoruz. Yalnız onunla benim aramda bir fark var. Eşim ücretsiz bir şekilde servis aracıyla giderken ben 30 kilometre uzaklıktaki okuluma aylık 1.500 TL karşılığında gidebiliyorum. Serviste toplam 10 kişiyiz. Bu ulaşım ücreti, eşimin de çalışmasından ötürü beni ciddi etkilemese de servisimizdeki tek maaşlı arkadaşlar her sabah kara kara düşünüyorlar. Gün, işte biz öğretmenler için böyle aydınlanıyor. Şimdi sormak istiyorum. Milli Eğitim Bakanlığı şu süreçte özellikle köy öğretmenlerinin ulaşımı için ulaşım yardımında bulunamaz mı? Bunu hak etmiyor muyuz? Bakanlık bu sıkıntımızı almış olsa motivasyonumuz katlanmaz mı? Yusuf Bey, biz öğretmenler olarak artık gerçekten yardıma muhtacız. Bunu ağlamak ya da sızlanmak gibi anlayanlara bir çift lafım var. Derslere gülerek ve kafa rahatlığı ile girsek çocuklarımıza daha faydalı olmaz mıyız? Niçin bunu es geçiyoruz? Ya da önemsemiyoruz... Hani eğitim hayatımızda ilk plandaydı. Ben ilk planda olduğumuzu düşünmüyorum. Yine sormak istiyorum. Öğretmenler bir köşeye atılıp orada unutulan insanlar mıdır? Ne haliniz varsa görün, muamelesini kabul etmiyoruz. Saygılarımla..."

Genel ahval böyle ne yazık ki... Bir başka örneğe geçmek istiyorum. Anlayanlara ve hissedenlere selam olsun. Çok iyi biliyorum ki öğretmeni bazı öğretmenler bile anlamıyor ve hissetmiyor. Öğretmenleri bazı öğretmenler bile şükürsüz ve ağlayan olarak nitelendiriyor. Öğretmenleri bazı öğretmenler bile incitiyor ve kırıyor. Bu öğretmenimizin kardeşi Güneydoğu'da uzman çavuşmuş, kendisi de bir köy öğretmeni...

 

"Merhaba Yusuf Bey, öncelikle sizleri saygı ve selamlarımla karşılamak istiyorum. Güneydoğu'da bir köyde çalışan öğretmenim. Öğrencilerimi ve velilerimi çok ama çok seviyorum. Onlarla eğlenceli ve güzel etkinlikler yapıyoruz. Büyüklerin sönük gözlerine bakarken umutsuzluğu, küçüklerin parlayan gözlerine bakarken umudu görüyorum burada. Amacım, umutsuzluğa umudu karıştırıp umudu sonsuza dek yaşatmak... Umuda karışan umutsuzluğu yok etmek derdindeyim. Asıl derdim budur. Eğitim felsefem ve anlayışım bunun üzerine inşa edilmiştir. Gelin görün ki son bir iki yıldır bu felsefem ve anlayışım yürüyor olsa da çok yorulduğumu ve yıprandığımı söylemek mecburiyetindeyim. Allah'ın bildiğini kuldan saklamak istemiyorum artık. Zira hak ettiğimiz maaşı alamıyoruz. 10.000 küsur TL gibi bir maaş inanınız öğretmen için çok yetersiz. Uzman çavuş olan kardeşimin 20.000 TL'ye yakın maaşı karşısında... Birçok meslek grubunda maaşın yanında çeşitli yardımların ve desteklerin devlet eliyle sunuluyor olması da şu zamanlarda ister istemez "Biz neden böyle bir desteği ve yardımı görmüyoruz?" sorusunu sorduruyor insana. Sormayalım mı? Ulaşım, kira, giyim gibi çeşitli yardım ve destekler, inanınız maddiyattan ötürü çökmüş olan bizleri bir nebze olsun rahatlatacak ve belimizi doğrultacaktır. Söylenecek çok söz var fakat o sözlerin öyle çarpıtıldığını ve öyle bir yerlere çekildiğini görüyoruz ki bazen susarak anlaşılmak ve hissedilmek de bir başka yoldur diyerek bu yolu deniyoruz. Ne diyelim? İnşallah bizi anlayan ve hisseden birileri çıkar ve bu camiaya kol kanat gerer. Sahiplenilmek istiyoruz. Çünkü o kadar sahipsiziz ki... Sahipsizliğimizi ifade etmek için kelimeler kifayetsiz. Sizlere sağlıklı günler dilerim."

Efendiler, genel ahvalin hülâsası böyle...

Anlar ve hissederseniz ne âlâ... Yok ya abarttığın gibi değil, derseniz onu da siz bilirsiniz.

Şunu da biliniz ki tek maaşlı öğretmenlerin eşleri, geliri düşük olan her aileye verilen 500 TL'lik yardımlara (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının zaman aralığı itibarıyla seçime endeksli) başvuruda bulunuyor. Çocuklarının bez, süt, kırtasiye, giyim gibi ihtiyaçlarını karşılama niyetiyle... Tek maaşlı öğretmenlerin, kendi ailelerinden destek yoksa düştükleri ve içinde bulundukları durum budur. İşte o denli yardıma muhtaçlar. Devletimiz tek maaşlı öğretmenlere çocuklarının ihtiyaçlarına destek için belli bir tutar para verse batar mı? Bence devletimiz güçlü ve asla yıkılmaz. O zaman yapmamız gereken nedir efendiler?

Öğretmenler, destekleri de unutulmuşluğu da unutmayacak. Biliniz...

Saygılarımla...