Yeni müfredat yayımlandı.

Herkes dört koldan görüş beyan ediyor.

Birbiriyle yarışıyor.

Ülkemiz çocuklarını düşünen düşünene...

Belediye başkan adaylarının vatandaşı çok düşünmesi misali...

Görüş beyan etsin etmesine de hamaset olmasın.

Vitrine çıkma da olmasın.

Şov sahnesi de olmasın.

Bilmişlik, ukalalık, sahtelik de olmasın.

Göz boyama da olmasın.

Karalama da olmasın.

Gerçekçi olalım.

Samimi olalım.

İçten olalım.

Malumdur ki müfredat kağıt üstünde değil, sahada parıldar.

Bunu da unutmayalım.

Kağıttan neler gördük neler hepsi kuşakları yaktı teker teker.

Öncülük çok önemli...

Rol üstlenme de...

Sorumluluk alma da...

Bu bakımdan öğretmenlerde karşılık bulması çok çok önemli...

Anlaşılması, hissedilmesi de apayrı önemli...

Lakin en önemlisi uygulayıcılar...

Uygulayıcıları da yalnızca öğretmenler olarak düşünmeyiniz.

Eğitime zoraki ve zorunlu yaklaşmaktan vazgeçelim.

Gönüllülük kağıt üstünde olmasa da eğitim ortamında öyle bir iklim oluşmalı ki her işin altına elini büyük bir sorumlulukla ve yürek bağıyla koyacak insanlarımız olmalı.

Bunu da yalnızca öğretmenler olarak düşünmeyiniz.

Tepeden tırnağa...

Bürokrasi, veliler, çocuklar, gençler, öğretmenler vs...

Eğitim ortamını sadece öğretmenlerden ibaret görmeye son vermeliyiz.

Böyle bir bakış açısı tüm sorumluluğu öğretmene yüklüyor, cezayı da öğretmene kesiyor.

Velilerin ve diğerlerinin sorumluluktan kaçmak için keşfettikleri klasik bir yöntem... Zaten eğitimde sürdürülebilir tek şey bu olsa gerek... Yıllardan beri eğitim öğretim hayatımızda yaşıyor.

Herkes mangalda kül bırakmıyor.

Çocuklarımız, diyor.

Tarihten örnekler vererek nasıl bir millet olduğumuzu anlatıyor.

Öve öve bitiremiyor.

Vatan, diyor.

Millet, diyor.

Sakarya, diyor.

Eğitimi herkes düşünüyor.

Allah’ım bir görseniz, bir düşünme bir düşünme...

Bu düşünme halimizi birbirimizin yüzüne baka baka yıllardır oynuyoruz.

Sahada görülenler ise tamamıyla farklı...

Herkesin kendisini düşündüğü bir girdap söz konusu...

Charlıe’nin Çikolata Fabrikası’nda her şey benim olsun diyen ve her şeye sahip olmak isteyen kızın girdapta kayboluşu söz gelimi...

İnsanı bu sona bencilliği götürür ya da taşır.

Kendisi bile fark edemez.

Bu vaziyet, aymazlık ve gaflet ile uç veriyor.

Bulaşıcı da... O kendini düşünüyor ben niye kendimi düşünmüyorum diye diye...

Ne diyorduk?

Ahali mangalda kül bırakmıyor.

Müfredat ile ilgili görüşler havada uçuşuyor.

Binlerce hem de...

Laflar bir bir taşın altında kendini gösteriyor.

Bir kısmı fitlenmiş, bir kısmı da kilitlenmiş laflar...

Royal Society’nin şöyle bir tarihsel mottosu bulunuyor:

‘‘Lafta hiçbir şey yoktur.’’

Hakikaten öyle... Laf dilin üçkağıdı...

İş, işe gelince mangalda kül bırakanlar tüymüş oluyor.

Mangalda kül bırakanların oranını hiç azımsamayın.

Bir de iş meydana çıkıyor, kendisini icra edecek adam arıyor. Adam ararken sıvışanlara ve arazi olanlara imrenip kendince bahaneler üreterek işe girişmeyenlere de tanık oluyor. Köşesine çekilenler de cabası...

Eee, geriye birkaç kişinin çabası kalıyor. Onlar da bir müddet sonra motivasyon kaybı yaşıyor, verimliliği düşüyor, enerjisi bitiyor. Hal böyle iken yük üstüne yük bindiriliyor bu kişilere. Ve en sonunda çileden çıkıp köşelerine çekiliyorlar bu kişiler. Etliye sütlüye karışmıyorlar. Ne halleri varsa görsünler modunda çalışıyorlar. Haklılar mı? Haklılar... Herkes gidişatta kendi yolunu buluyor. Çalışanlar da öyle... Yüreklerini ortaya koyanlar da... Gelgelelim bu yürekler, tazelenemiyor. Yenilenemiyor. Çünkü bakanlığımızın bu kimselere sunduğu tazelenme ve yenilenme ortamları yok. Değerli ve önemli hissettirin bir kere, bakın ne oluyor? Her şehre akademi fikri bu bağlamda düşünülse iyi olur. Tabii çığırından çıkmayacak. Zorunluluk bağlamında düşünmeyiniz lütfen.

Öte yandan halden hale girmelerimiz de muazzam...

Fazlasıyla gelgitli değil miyiz?

Bir anda yayılıyor bu hallerimiz.

Hele hele kötü hallerimiz...

Ağızdan ağıza, kulaktan kulağa...

Bir anda iyileşiyor, bir anda kötüleşebiliyoruz.

Bir anda yapıyor ve bir anda yıkıyoruz.

Siyasi söylemler de epey tesirli üzerimizde... Sağlı sollu hem de...

Keşke eğitimde siyaset olmasa...

Olmasa diyoruz da Sayın Tekin seçim ertesi çıkışıyla çıkıyor karşımıza.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demez mi insanlar?

Derlerse o zaman azami dikkat ve özen!

Bir anda durağanlaşıp bir anda eyleme geçebiliyoruz.

Bir tür kıvılcım...

Ah bu kıvılcım, adanmışlık ruhuyla beslense ve bir meşale, kocaman bir ateş topu olsa...

Memleket aydınlansa...

Yüz yıldır siyasilerin dilinden düşmeyen muasır medeniyetler seviyesi üzerine çıkılsa...

Ha çıktık çıkacağız mesabesinde eğleşiyoruz vallahi.

Uçurumun kenarında bir umudu bir intiharı hayal ediyoruz.

Tatlı rüya ile heyula arasındayız.

Ne diyor Atatürk yurt dışına gönderdiği kişilere:

‘‘“Sizi birer kıvılcım olarak gönderiyorum; alevler olarak geri dönmelisiniz.”’’

Bu anlattıklarımı da yalnızca öğretmenlere indirgemeyiniz.

Bunu anlattıklarımı da yalnızca öğretmenler üzerine alınmasın.

Adanmışlık ruh katmaktır mesleğin icrasına, memurluk olmuyor o vakit, eğitim sakinleri ete kemiğe bürünemez salt.

Adanmışlık, ADInmışlık da değildir.

Yani adını duyurmak olamaz.

Adına çalışmak hiç olamaz.

Bir makam masasına adını kazımak da olmamalıdır katiyen.

İsimsiz kahramanlara ihtiyacımız var.

Yalnız bu yürekleri ve gönüllüleri; kendi çıkarlarına, hesaplarına ve faydalarına hizmet için kullanmayan yönetici kadrosu gerekiyor.

Bu yüreklere ve gönüllülere yüklenecek değil, onlardan yük alacak ve onları hissedecek, onlara karşı ince düşünecek yönetici kadrosu gerekiyor. Dokunacak bir yönetici kadrosu... Kadro harekatı mühim...

Adanmışlık beklemek için adanmışlığı eğitim ortamında tepeden aşağıya doğru hissettirmek lazım.

Yoksa her iş/işlem bir zorunluluk olur ki bu da eğitim ortamında tutmaz.

İsterseniz en kral müfredatı yazın.

Olmaz, olmaz, olmaz.

Ne diyordu bir siyasetçimiz:

‘‘En iyi yasaları yapsanız da saha daha önemli...’’

Müfredatın boyunun ölçüsünü alacağız gelecek yıldan itibaren.

Saygılarımla...

Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendisi sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir.