Çocuklar belirli bir yetenek ve potansiyel ile dünyaya gelirler. Bu yetenek ve potansiyellerin fark edilip keşfedilmesi gerekir. Ancak aynı ev ortamında yaşanılan süreç, bazen çocukların farklılığını ebeveynlere fark ettirmeyebiliyor. Ebeveynlerin bu konuda daha bilinçli bir gözlem yapmaları gerekiyor. Ya da bazı uzmanlardan destek almaları...

Çocuklarda gelişim ve değişim çok hızlı olmasına rağmen fark edilmemesinin nedeni ''ülfet'' dediğimiz uyuşulmuş alışkanlık durumudur. Bu gelişim ve değişim dışarıdan çok rahat bir şekilde görülebilir. O yüzden dışarıdan birileri ile ara sıra çocuktaki gelişim ve değişim hakkında fikir alış verişinde bulunulabilir. Düzenli olarak not tutulup, kayıt altına alınabilir. Bu veriler ışığında akranları ile arasındaki benzerlikler ve farklılıklar ortaya net bir şekilde çıkacaktır.

Bazı bilim adamları, doğuştan gelen yetenek ve kişilik özelliklerine güncel isim bulup ''mizaç'' olarak adlandırsalar da çok daha önceden biz bunun ''fıtrat'' olduğunu biliyorduk.

Rusya'da ''Beyaz Karga'' diye bir terim vardır. Eğer çocuğunuz siyah kargalar arasında beyaz karga ise heyecanlanabilir, şaşırabilir, çaresiz kalabilir veya panik halinde çalmadık kapı bırakmayabilirsiniz. Siz bütün bunları yaparken:

            ''Aman çocuğum bu yeteneklerinin farkına varmasın''

            ''Arkadaşları bu durumu anlamamalı''

            ''Çocuğum bu konuda etiketlenmesin''

vs. diyebilirsiniz ve öyle de düşünebilirsiniz.

            Milli Eğitim Bakanlığının ilgili biriminin çıkardığı ''Beni Anlayın Özel Yetenekli Çocuğum var'' kitabında da bu konuya değinilmiş:

            ''Özel yetenekli çocukların etiketlenip tamamen akranlarından ayrıştırılmış bir eğitim sürecine alınması da kişisel, sosyal problemlere sebep olabilir. Özel yetenekli çocuklar için en iyi model akranlarından ayrıştırmadan özel eğitim ihtiyaçlarını karşılayarak potansiyellerini geliştirmelerine olanak sağlamaktır.''

denilmiş.

           

Evet olması gereken bu aslında fakat gerçekler bu açıklamaları çürütüyor.

Siz isteseniz de istemeseniz de, gizleseniz de gizlemeseniz de, üstünü örtmeye çalışsanız da çalışmasanız da ne yaparsanız yapın nafile. Bu etiketlenmeyi hiçbir şekilde önleyemezsiniz. Eğer çocuğunuz beyaz karga ise kendisi başta olmak üzere bütün akranları, komşuları, akrabaları, öğretmenleri hisseder, görür, farkına varır ve bilir.

Şimdi sınıf öğretmenleri, sizin çocuğunuzu bilsem sınavına girmesi için önerdi diyelim. Diğer çocuklar ise sınava dahi giremedi. Bu konuşulmayacak mı?

Diyelim ki sınava girdi ve kazandı. Siz çocuğunuzun elinden tutup düzenli olarak BİLSEM'e götürdünüz. Kimse anlamayacak mı? Anne biz neden gitmiyoruz demeyecekler mi? Ya da çocuk kendisinin neden gittiğinin farkına mı varmayacak? İnanın sadece gülmek geliyor içimden...

Bazı akademisyenler gerçekten hayal dünyasında yaşıyor olmalı. Rica ediyorum ya gerçekleri konuşsunlar ya da sussunlar. Kimse bütün çocukları ve ebeveynleri aptal yerine koymasın. Zamanımızdaki bütün çocuklar üstün yetenekli olmasalar bile algıları çok açık ve olan biten her şeyin farkındalar. O yüzden kimse ebeveynleri yanlış bilgilendirmesin. Hayal dünyasındakileri değil gerçekleri yazsınlar. Bu açıklamalarımı kafadan yazmadığımı aşağıdaki satırlarda ispatlayacağım.

Bu durumda gerçekleri konuşalım. Ona göre çözüm yolları geliştirelim. Kimse kör ve sağırı oynamasın.

Beyaz kargalar her zaman ve her ortamda dikkatleri üzerine çeker. Siyah kargalar ile arkadaşlık etmede zorlanırlar. Siyah kargalar tarafından yüksek bir ihtimalle dışlanabilirler. Eğer bu farklılıkları görmezden gelip mecburi olarak, aynı ortamda, aynı müfredatla, aynı yöntem ve taktiklerle eğitmeye çalışırsanız hem siyah kargaları hırçın olmaya zorlarsınız hem de beyaz kargayı kaybedersiniz.

 

Bu arada Einstein, Leonardo Da Vinci, İbn-i Sina vs. gibi dahiler birer beyaz kargaydı. Bu anlattıklarıma bazı sözde akademisyenlerin itiraz seslerini de işitebiliyorum. Ben onlara kopyala yapıştır akademisyenleri diyorum. Deruni bilgiden yoksun akademisyenler...500 yıl önceki kuramlara göre konuşan akademisyenler...Zaman değişmiş, asır başkalaşmış, öğrenme hızı ışık hızına yaklaşmış bizim akademisyenler kağnı arabası ile yokuş tırmanmaya çalışıyor. Neymiş efendim:

''Herkes aynı ortamda ders görmeliymiş. Öbür türlü ayrıştırma oluyormuş. Etiketleme oluyormuş. Aynı müfredat dayatılmalıymış.'' mış mış da mış mış.

 

Şimdi gelin mantıklı sorular soralım.

  • Bilinen 8 farklı zeka alanı var deyip ona göre eğitim verilmeli diyen kim?
  • Farklı yeteneklere göre Avrupa'da nasıl ise öyle yönlendirelim diyenler kimler acaba?
  • Farklı mizaçların aynı ortamda sıkıntı oluşturabileceğini ve ona göre eğitim ortamı hazırlanmalı ve bu farklılıklar dikkate alınmalı diyen kim?
  • Kırk kişilik sınıflar da mı farklılıklara göre, zeka alanlarına göre, ilgi ve yeteneklerine göre eğitim verilecek?

 

Bu eğitim dayatmasından bahseden adamın durumu şuna benzer:

Bir cerrah ile bir kasabı, bir ortopedi uzmanı ile bir marangozu aynı ortamda aynı malzemelerle aynı taktiklerle eğitime tutmak gibi saçma sapan bir şey.

Sosyalleşme de sosyalleşme deyip kafayı sosyalleşme ile bozan akademisyenlere sesleniyorum. Bilmiyorsanız susmanız daha hayırlı diyorum. Bırakın çocuklar kendi seviyelerine göre arkadaşları ile sosyalleşsinler. Emin olun kendilerine göre bir şeyler bulduklarında daha mutlu ve daha üretken olacaklardır. Çocuklar sosyalleşsin diye bin bir takla atarsınız, yaptığınız dayatmalarla  bir iki sene sonra o güzelim madeni heba edersiniz.

Beyaz kargalar kendine göre, ihtiyaçlarına mukabil bir ortam bir yöntem bir olanak ile karşılaşmadığı zaman dış dünya ile arasına, kişiler ile arasına, çevre ile arasına hatta kendisi ile arasına yıkılmaz ve aşılmaz duvarlar örebilir. Bazen de kendisine bahşedilen o zekayı toplumu ve çevresini cezalandırmak için kullanabilir. Bir psikopat olarak doğabilir. Alın size sosyalleşme dayatmanızın sonuçları...

Üstün yetenekli yaklaşık 250 ebeveyn ile bire bir görüşme yaptım. Onlara şu soruyu sordum:

 ''Çocuğunuzun normal tabir edilen heterojen yani karma bir ortamda, dayatılan müfredat ve çözüm yolları ile mi yoksa çocuğunuzun ilgi ve yeteneklerine göre özel eğitim göreceği okullarda homojen olarak mı eğitim görmesini istersiniz, neden?''

 

Size, gelen cevapların ortalamasını kendi yorumumu katmadan aktaracağım.

  • Çocuğumuzu önce tavsiyeler üzerine sosyalleşsin diye normal bir okula ve sınıfa kaydettik.
  • Çocuğumuzdaki farklılıkların hissedilmesini istemiyorduk.
  • Çocuğumuzun etiketlenmesi istemiyorduk,
  • Ama dedikleri gibi sosyalleşmedi,
  • Aksine içine kapandı,
  • Çocuk okula başladığından iki üç ay sonra farklı olduğunu kendisi de arkadaşları da öğretmenleri de anladı,
  • Bütün sınıf çocuğumun özel olduğunu anladı ve bütün gözler onun üstündeydi,
  • Diğer öğrenciler çocuğumu sürekli dışladılar,
  • Halbuki her şey çok normal ve güzel başlamıştı,
  • Öğretmeni diğer çocuklara haksızlık olmasın diye sürekli onu susturdu
  • Diğer aileler çocuklarını çocuğumla kıyaslıyorlardı ve bunu bana da soruyorlardı
  • Bizimkiler unuttu ama seninki kesin yapmıştır
  • Senin çocuğun nasıl yaptı bizimki de öyle yapsın
  • Ödevler neydi seninki kesin yazmıştır
  • Fark edilmesin dedik sosyalleşsin dedik daha kötü oldu
  • Çocuğumuzu kaybetmek üzereydik
  • Çocuğum da artık isyan etmeye başladı. Tutturdu, öğretmen hep aynı şeyleri tekrar edip duruyor diye,
  • Bizi artık cezalandırmaya başladı,
  • Aksi davranmaya, altını ıslatmaya başladı
  • Arkadaşlarım neden anlamıyor vs vs vs...
  • Baktık çocukları kaybediyoruz
  • ÜPO sınıfları açan özel okullara bir sürü para vererek gönderdik.
  • Maddi durumu olmayanlara yazık oluyor,
  • Çocuklar kendi ihtiyaçlarına hitap edecek bir ortam bulduktan sonra eski başarılı ve mutlu günlerine geri döndü.

 

            İşte yaşanmış ve gerçekçi bütün bu yorumlara dayanarak her çocuğun kendi ilgi ve yetenekleri konusunda keşfedilip ona göre özel eğitim görmesi taraftarıyım. Aksi takdirde beyaz kargaları geçici olarak siyaha boyamak olacaktır ki ilk yağmur ve fırtınada gerçekler ortaya çıkacaktır. Bakın gizlemeyin, biliyoruz, durumun farkındayız sadece bütçemiz şimdilik yetmiyor deyin anlarız. İki sözde akademisyenin dudakları arasında hapsedilmeyecek kadar değerli olan bu çocuklarımızı ülkenin muasır medeniyetler seviyesine ulaşmada değerlendirelim.

Yavaş yavaş, kademe kademe, pilot bölgeler seçilip, iş adamlarından hibeler alınıp üstün potansiyelliler okulları açılabilir.

   

ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLAR VE İLGİ ALANLARI TESPİT PROJESİ

           

Şimdi size üstün potansiyelli veya yetenekli çocukların bir iki A4 kağıdı ve bir iki test ile yalancıktan tespitine alternatif olarak gerçekçi bir yöntem sunacağım. Türkiye ve dünyada örneği var mı yok mu bilmiyorum ama ''TutakS'' adını verdiğim proje şu şeklide:

 

  1. Farklı zeka alanlarına yönelik etkinlik odaları veya atölyeler oluşturulur,
  2. Dörder kişilik gruplarla rehber eşliğinde atölyeler gezdirilip tanıtılır,
  3. 1-3 gün sonra çocuklar atölyelerin bulunduğu koridorda serbest bırakılır,
  4. Çocukların hangi atölyede ne kadar vakit geçirdiği ve dolaştığı atölyeler sırası ile kayıt altına alınır,
  5. Son işlem 4-6 gün sonra tekrar edilir,
  6. Çocukların fıtratı yalan söylemez ve söylemeyecektir. İlgi ve yeteneklerine hitap eden atölyelere koşa koşa gideceklerdir,
  7. Bu sistem ile çocukların baskın yönleri de geliştirilmesi gereken yönleri de tespit edilecektir.