Öğretmenlik mesleğinin kutsallığına inanlardanım. Kim ne derse desin, mesleğimiz ne duruma getirilirse getirilsin, insan yetiştirmenin hiç de kolay bir iş olmadığını düşündüğümden, yapılan işler arasında en güzeli, bizim işimiz. Öğrencilerimiz doktor olur, en çok bizler seviniriz. Çiftçinin diktiği fidandan meyve almayı beklemesi gibi senelerce umutla bekleriz onlardan alacağımız güzel haberleri. Kısa vadede değildir beklentilerimiz. Sabır işidir. Yıllarca bıkmadan usanmadan o sevinçli haberi duymaya odaklanırız. Yani biz öğretmenler, karşılıksız sevdiğimiz gibi, karşılıksız da seviniriz hani...

Bugün çok hoş bir durum yaşadım. Akşam, lokantalardan birisine gittik. Garsonumuz yanımıza geldi ve gülümseyerek :"Hoş geldiniz hocam, uzun zamandır sizi görmüyordum" dedi. Ben de "Epeydir gelmiyordum evet" dedim gayet sakin şekilde. Sonrasında genç, "Hocam siz beni tanımadınız sanırım. Ben eski öğrenciniz Sefa." deyince çok heyecanlandım. On sene geçmiş, delikanlı olmuş. Biraz sohbet ettik. "Düğme dikmeyi bile öğretmiştiniz." demesinden etkilenmedim desem yalan olur. Bana da babam öğretmişti ilkokulda okurken. Halen çantamda iğne, iplik, makas gibi araç gereçleri bulundurmanın yararını görmek beni mutlu etti. Öğrencim yazları çalışıyormuş. Lisede okumaya devam ediyormuş. Telefon numaralarımızı aldık. Bundan sonra görüşeceğiz.

Bu haftaki yazımı eğitim-öğretime ayırmak istedim. Ne de olsa uzun dinlence dönemi bitmek üzere. Derslerin başlamasına da az bir süre kaldı. Süre az kaldı kalmasına da bakanlık, çözümleyemediği sorunlarla açılışı yapacağa benziyor. Her sene iyi niyetlerle çıktığımız eğitim-öğretim yolculuğumuz en hafif zararlarla atlatılır dileğindeyim. Henüz şube müdürlerinin, okul müdürlerinin ve yardımcılarının belirsizliği ile seneye başlamak ister istemez psikolojik anlamda gerginliklere sebep oluyor. Okulu bir aile olarak düşününce, bana ne demek, aymazlık oluyor.

Eğitim-öğretim kendi içerisinde bir bütündür. İlk önce değinmek istediğim konu eğitim sisteminin sorunları. Bunları maddeler halinde sıralamak istiyorum. Yazacağım maddeleri kabul edip etmemek siz okuyucuların takdirine bırakılmıştır:

1.En büyük sıkıntılarımızdan birisi, okullarda egemen hale gelen kafa kol ilişkilerinin yaygınlaşması.
2.Nitelikte değil, nicelikte varlığı sürenlerle çalışmak durumunda kalmamız.
3.Yöneticiliğin vasıf işi olmaktan çıkması. Yönetici pozisyonundaki kişinin öğretmenlerin isteklerine yanıt verememesi.
4.Öğretmenlerin itibarsızlaştırılması.
5.Alo 147 adı altında açılan merkezin daha çok öğretmenleri tüketmeye yönelik kullanılıyor olması.
6.Bilimin ve teknolojinin ülkemizde yanlış kullanılması.
7.Yapılan araştırmalarda Rusya, Almanya, İngiltere, Kanada, Avusturya gibi ülkelerde tablet bilgisayar kullanımının çocuklarda davranış bozukluklarına sebep teşkil ettiği belirtilerek okullarda kullanımı yasaklanmıştır. Yetişkinlerin bile ciddi radyasyona maruz kaldığı wi-fi kullanımındaki ısrarın nedeni nedir?
8.Çocuklar bağımsız değiller. Beni en çok rahatsız eden durum, öğrencilerin servis ile okula gelip gitmeleri. Bağımlı bireyler yetiştiriyoruz. Bu da çocukların karar alma mekanizmasında her zaman ebeveynlere ihtiyaç duymalarını sağlıyor.
9.En önemli sorunlardan birisi de rekabet halinde olunması. Eksiğimiz, ödevleri eve veriyor olmamız. Oysa araştırmaya yönelik bireyler yetiştirmeliyiz. Ayrıca okul ortamını, bilgilendirme konusunda lehimize dönüştürebiliriz.
10. Her çocuk ayrı bir bireydir felsefesi unutuldu. Tek tip öğrenci modeli yetiştirme yarışına girişildi.
11.Eğitime ayrılan bütçe yetersizdir.
12. Siyasi iktidarlar bir konuda karar alırken, öğretmenlerin düşüncelerini dikkate almamaktadır.
13.Bilimsellikten uzaklaşılması.
14.Kendimize özgü bir eğitim modelimizin olmaması.
15.Eğitim sisteminin yaz boz tahtasına dönüştürülmesi.
16.Tek sıkıntı kılık kıyafetmiş gibi gösterilip, insanların yönünü bir noktaya çekmeyi başarıyorlar. Örneğin, okullarda dayak atmak yasak demekle, öğretmenler öncesinde sadece dayak atan birer varlıkmış gibi topluma lanse edildi. Böylece değersiz duruma getirildi. Veliler sadece dayağa kanalize edildi.

Bu örnekler çoğaltılabilir. Öyle bir ülke düşünün ki çocuklarınızı göndereceğiniz okullarınıza bile yönetim direkt olarak karışabilme yetkisini elinde bulunduruyor. Sınav adı altında yapıldığı söylense de öğrencilerin çoğunluğu "mecburen" tek bir okula kaydırılıyor. Bazı okullar kapatılıp yerine sistemin dayattığı okulların açılması ise ayrıca bir sorun oluşturuyor. Ortası bulunamadıkça ayarsız bir eğitim sistemi içerisinde çırpınıp durmaya mahkum olacağız. Dilerim, sayın bakanımız sesimize ses olmaya çalışır. Bilimden uzaklaşan ülkelerin öykülerini yazmaya gerek yok sanırım. Saygı ve sevgiyle kalınız...

Özlem RÜSTEM
AES Erbaa Temsilcisi