Ülkemizin ziyneti, geleceğimizin teminatı olarak gördüğümüz, her karışı şehit kanıyla yıkanmış bu güzel ecdad diyarı vatanımızı teslim edeceğimiz; her biri pırıl pırıl bir gelecek vaat eden çocuklarımız ve gençliğimiz için neler yapıyoruz? Tarihi sorumlulukları, ülkemizin geleceğini emanet edeceğimiz çocuklarımıza ve gençlerimize nasıl sahip çıkıyoruz?

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK: “Bütün ümidim gençliktedir.” Derken,  gençlerimizin her biri birer Türk bayrağı olarak tanımlanırken, gençliğimize ülkemizin ziyneti ve bekası olarak bakılırken bizler çocuklarımız ve gençlerimiz için ne yapıyoruz? Gençliğimize yönelik kurulan STK’lar kaç tane, bunlar hangi faaliyetleri yürütüyor, gençliğe ne katıyorlar? Bu gibi sorulara cevap bulmadan ve hiçbir şey yapmadan gelecekten beklenti içine girmek beyhudedir.

Çok fazla değil, sadece on iki yıl önce İçişleri Bakanlığı Strateji Merkezi geleceğimiz olan çocuklarımızla ilgili çarpıcı bir raporu Meclis Komisyonuna sunmuş ve şu hususlara dikkat çekmişti:

“Suçlu çocuklar her geçen gün daha fazla çeteleşme sürecine giriyor. On beş yıl öncesine dayanan ve sosyo-ekonomik sorunların ortaya çıkardığı bu olgu çözümlenmediği takdirde, on yıl sonra çok daha büyük organize suç potansiyeliyle karşı karşıya kalacağız. Üstelik o dönemde işlenecek suçların profili ve niteliği kapkaç suçlarını aratacak noktaya gelecek.”

Aradan geçen on iki yılda çocuklarımız ve gençlerimiz için ne değişti, diye sormak gerekiyor. Ne yazık ki  Bakanlığın raporunda belirtildiği gibi işlenen suçların niteliği değişmiş, kapkaç gibi suçların niteliğini aşmıştır. Bu ürpertici sonuçlar hakkında durup düşünmek gerekiyor.

Ülkemizde yaklaşık yedi milyon korunmaya muhtaç çocuk olduğu tahmin edilmektedir. Bu çocukların çoğu ise çeşitli iş kollarında, çeşitli güvencelerden yoksun bir şekilde çalışmaktadır. Yine, sokaklarda yaklaşık 300 bin çocuk yaşamakta ve bu çocukların büyük bir kısmı başta Diyarbakır ve İstanbul olmak üzere sokaklar ve harabe gibi izbe yerleri mekân olarak tutmaktadırlar. Ve yine ne yazık ki bu sayı her geçen gün daha da artmaktadır. Ve yine bu çocukların çoğu karakollara düşmektedir. Karakollara düşen bu çocukların da yaklaşık yarısı uyuşturucu hap – özellikle bonzai- tiner ve bally gibi kimyasalların bağımlısıdır.  Ve yine maalesef bu kimyasallara çok çabuk ulaşabilmektedirler. Başta okul önlerinde alınan tedbirlerin ve uyuşturucu kullanımı eğitimlerinin yeterli olmadığı, işin kaynağına inilmedikçe bu sorunun çözümünün zor olduğu bir gerçektir.

Her zaman övündüğümüz, genç dinamik gücümüz olarak gördüğümüz çocuklarımız ve gençlerimiz ne acıdır ki kendi kendileriyle baş başa ve sahipsizdir. Genç nesillerimizi kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuz ve ortaya çıkacak problemlerden herkesin büyük zarar göreceği muhakkaktır.  Gençliği olmayan bir ülkenin geleceği de olmaz. Dolayısıyla çocuklara ve gençliğimize sahip çıkmalı, sokaklara kayıtsız kalmamalı, sokakta yaşamaya mecbur bırakılmış çocukların da bütün çocuk ve gençlerimiz gibi yaşamaya haklarının olduğunu unutmamalıyız. Sokak çocukları olarak tabir edilen, toplumumuzun geleceğinde dinamit etkisi yapacak olan bu çocuklarımıza yönelik yeterli miktarda çocuk ıslah evinin olmaması bu çocuklarımızı yine sokaklarla ve kendi makûs talihleriyle baş başa bırakmaktadır. Bu soruna binaen sokaktaki geleceğimize yönelik olarak barınma ve iş imkânlarının daha da artırılması gerekmektedir.

Yine, MEB ve İçişleri Bakanlığı arasında imzalanan protokolün gereği daha da işlevsel olarak yerine getirilmeli, bu protokol sadece güvenlik boyutuyla sınırlı kalmayıp eğitim boyutuna da işlerlik kazandırılmalıdır.

Devletimizin de eğitim programlarını bu bağlamda yeniden gözden geçirmesi, daha milli ve daha ahlaki değerlerin ön planda olduğu  bir program oluşturması gereklidir. Aynı zamanda devletimizin çocuklar ve gençlerle ilgili çalışmaları sadece STK’lara bırakmaması, bu işe bizzat el atması, çocuklarımız ve gençlerimiz ile ilgili faaliyet gösteren dernek-vakıf gibi kuruluşları sıkı bir denetim altına alması gerekmektedir.

Sonuç olarak; gençliğimizin gitmesi demek, geleceğimizin gitmesi demektir.

Karar sizin…

Kenan AKDOĞAN