27 Temmuz 2014 Salı günkü gazetede haberi bu başlık altında okudum. Antalya Konyaaltı Endüstri Meslek ve Teknik Lisesi’nde 21 yıldır görev yapan, 35 yıllık tarih öğretmeni Ahmet Hilmi Kancı (57), geçen öğretim yılı sonunda derse girdiği sınıfta biri hariç tüm öğrencilerin uyuduğunu görünce emekliye ayrılmış. Kancı’nın emekli olması üzerine Eğitim İş Antalya Şubesi’nce veda töreni düzenlenmiş. Ahmet Hilmi Kancı’nın resminin altında şu açıklama yer alıyor: Sigarayı bile söndürmüyorlar. Öğrencilerin derslere verdiği önemin çok düştüğünü vurgulayan Kancı, “Okulun önünde sigara içen öğrencilerin yanlarına gittiğimde içmeyi sürdürüp ‘Okulun içinde içmiyoruz’ diye rahat cevap verebiliyorlar” dedi.

Bu haberi okuyunca değerli öğretmen Kancı’nın yıllarını verdiği mesleğinden hayal kırıklığı içinde mutsuz ayrıldığını görebiliyorum. Bunu gazete haberi yapmak toplum için önemli bir hizmet, böylece ben bu öğretmenimizin hayal kırıklığını öğrenmiş oldum. Acaba emekli olan öğretmenlerimizin yüzde kaçı bu tür hayal kırıklıklarıyla mesleklerinden ayrılıyorlar, merak ediyorum.

Ahmet Hilmi öğretmen hangi ideallerle öğretmen oldu, ne gibi mesleki mutluluklar ve hayal kırıklıkları yaşadı bilmiyorum. Ahmet öğretmenin mesleki mutluluğu ve hayal kırıklığı yaşamasını önemseyen eğitim sistemi içinde bir makam var mı acaba? Ben milli eğitimde etkili olsam, bunu görev edinen bir daire oluştururum. Her yıl emekli olan öğretmen ve yöneticilerle mesleki yaşamlarının değerlendirmesini yapar ve yıllar içinde oluşan değişimleri takip ederdim.

Biliyorum, okurlarıma hiç de makul gelmeyen bir düşüncem daha var. Kesinlikle Ahmet Hilmi öğretmeni yargılamıyorum; kendisine ülkeme hizmetleri için teşekkür ediyorum ve saygılar sunuyorum, ama şöyle düşünmekten de kendimi alamıyorum. Acaba, bu uyuyan öğrencilerle bir ilişki kurulsa ve onların kim olduğu, hayata bakışlarının ne olduğu, hangi tür ailelerden ne gibi beklentilerle okula geldiği, tarih dersi deyince ne bekledikleri ve ne anladıkları ve neden böyle algıladıkları araştırılsa, bir şeyler öğrenebilir miyiz?

Sigara içen öğrencilerin içtikleri sigarayı saklamaları mı önemli olan, yoksa nasıl bir yaşam bilinci içinde sigaraya başlayıp içmeye devam etmeleri mi? Acaba Antalya’da üniversitenin eğitim fakültesinden bir öğretim üyesiyle ilişki kurarak bu çocukları konu edinen bir yüksek lisans ya da doktora çalışması yapılabilir mi, olanakları araştırılsa… Antalya Üniversitesi buna ilgi duymuyorsa, duyan bir başka eğitim bilimci bulanabilir mi?

Öğretmen bizim öğretmenimiz. Çocuklar bizim çocuklarımız. Ne öğretmeni, ne de çocuklarımızı yargılayarak daha aydınlık ve insanca bir gelecek yaratamayız. Sorunlarımızı bilimsel bir gözle görüp, değerlendirip, sevgi ile çözüm ve hizmet fırsatlarını araştırmamız bence en akıllıca ve en dürüst seçim.

Bu akıllıca ve dürüst seçimi biz yapmazsak, bizim dışımızda biri gelip bizim için yapmaz. Unutmayalım; öfke ve yargılamanın olduğu yerde anlama ve sevgi gelişemez; anlama ve sevginin olduğu yerde de öfke ve yargılama olmaz.