Nagehan Alçı'nın öğretmenliğin ne olduğunu bilmediği kesin de yazdıklarından, iyi öğretmenlerle karşılaşmadığı da anlaşılıyor.
 

Kendisini bilen biri, bilmediği bir konuda yargıda bulunurken ölçülü olur. Salgın sürecinde okulların kapalı olmasını, eğitim-öğretim de değil, öğretimin canlı platformlardan, uzaktan yapılmasını öğretmenlerin istediğini sanıyor Nagehan Alçı. Bu durumla ilgili "öğretmenler rahata alıştı" yargısı, öğretmenliği ve öğretmenleri bilmediği gibi kendini bilmezliğinin de açık göstergesi.

 

"Rahata alışmak" bir yana, bir sürü ön hazırlıkla gerçekleştirilen, yorucu uzaktan öğretim etkinlikleri, bazı öğrencilerin olanaksızlıklar nedeniyle katılamaması, katılan öğrencilerde de uzaktan öğretimin yetersizlikleri nedeniyle tam öğrenmenin gerçekleşmemesi öğretmenlerin rahatını kaçırmakta, mesleki doyumdan yoksun bırakmaktadır.

 

Öğretmenler, eğitimin bir etkileşim süreci olduğunu bilirler. Doğru ve yeterli etkileşimin de aynı ortamda bulunmakla, yüz yüze eğitimle mümkün olduğunu da bilirler. O yüzden öğretmenler okullarında, dersliklerinde öğrencilerinin başlarına dokunmak, onlarla göz teması kurmak isterler. Onların öğrenip öğrenmediklerini gözlerinden ve beden dillerinden anlamak isterler. Öğretmenler okullarında, öğrencilerinin arasında "rahat" ederler.

 

Neredeyse öğretmenlerin tamamının tercihi, öğrenciler ve eğitim emekçileri için tüm sağlık önlemleri alınmak kaydıyla eğitim-öğretimin okullarda, yüz yüze yapılmasından yanadır.

 

İki âma sarma yiyorlarmış. Biri diğerine "İkişer ikişer yeme." demiş. Diğeri de "Nereden bildin ikişer yediğimi?" deyince "Çünkü ben ikişer yiyorum." demiş. Öğretmenliğin ne olduğunu bilmeyen Nagehan Alçı öğretmenleri kendisi gibi sanıyor.

 

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın densizliğiyle öğretmenlik ve öğretmenler hakkında yazmak öğretmenliğe ve öğretmenlere büyük haksızlıktır.

Ramazan Yılmaz
guncelegitim.com