Başarısızların başarısızlıklarını kabullenmemeleri anlaşılabilir bir durumdur. Hatta başarı gibi göstermeleri...

Başarısızlığı kabullenmek bireysel anlamda bir sürü olumlu özellik ve kayıpları göze almayı gerektirir. Bu durum özdeşleşenler için de geçerlidir.

Başarısızlıktan yararlananların başarısızlığı kabullenmemesi de anlaşılabilir. Çünkü başarısızlık, onların başarısı demektir ve kendi kazanımlarını genelin kayıplarına tercih edebilirler.

Yanan ormanda en bakımlı ve gösterişli ağaç olmanın ya da batan gemide en iyi kamarada kalmanın diğerleriyle aynı sonu paylaşmayı engelleyemeyeceğini öngörmek azıcık da olsa bilgi ve bilinç gerektirir.

En anlaşılmaz ve acı olanı başarısızlığın sonuçlarını yaşayan, bedelini ödeyenlerin ve zaman içinde daha ağır sonuçlarla karşılaşacak olanların başarısızlığı görmemesi, görmek istememesi ve başarısızlığa umut bağlamasıdır.

Geçmişin ve bu günün başarısızlıklarını ölçü almak başarısızlığı başarı kılmaya yetmez. Ölçü, hep en iyi olmalıdır. En iyiyi imkansız sanmak, öğrenilmiş çaresizliktir.

Birileri başarmışsa, onların başardığını ve hatta daha iyisini başarmak mümkündür. Öyle olmasaydı yaşam tekrarlanır, tarih, tekerrürden ibaret olurdu.

Başarıya ve başarılılara gıpta etmenin acizliği yerine başarıya inanan bilgili ve bilinçli insanlar tarihi yapmıştır ve yeniden yapar.

Sizin kendinizi nasıl ve nerede gördüğünüz elbette önemlidir ancak daha önemlisi herkesin içinde, her bakımdan nasıl ve nerede olduğunuzdur; evrensel olan yani.

Örneğin, sınıfta başarılı olmanız, okulda, ilde hatta ülkede başarılı olmanız yetmez.

Genel kabul gören evrensel hedefler, hedeflere ulaşıldığında gerçekleştirilecek toplumsal amaçlar, bunları sağlayacak bilimsel, gerçekçi planlama, planı uygulayacak doğru kadrolar, süreci kontrol edecek yansız ve bağımsız denetleme, değerlendirme birimi her alanda başarısızlığı imkansız kılar.

En yaşamsalı da her süreç için doğru insanları yetiştirebilmektir.

Başarı, doğruları bir araya getirmeyi ve çabayı gerektirir.