Avrupa Birliği denilince hemen aklımıza ekonomik sistemini en başta yoluna koymuş, hukuk kriterlerine uygun bir gidişat içinde demokratik toplum yapısına ulaşmış ülkeler topluluğu geliyor. Evet bu bir gerçeklik olarak resmin görüntüsünü ortaya koyan bir tanımlama olarak karşımızda duruyor. Konuyu biraz daha açarsak Avrupa Birliği özellikle soğuk savaş döneminden sonra nüfusuyla orantılı olarak ilk önce kendi kapısının önünü temizleyen, olmazsa olmaz koşullar içinde akılla bağdaştırdığı hareket tarzını belirlemiş toplumsal yapılar olarak karşımıza çıkıyor. Bugünkü yapısına kolay gelmemiş, sistem oluşturmazsak dünya sistemi içinde farklı bir üst yapıya kavuşamayacağız diyebilme cesaretini sergilemiş insanlar topluluğu da diyebiliriz bu yapı için. Birlik içinde gözümüze çarpan en dikkat çekici durumlardan birisi, ülkeler arasında sınırların dolayısıyla mayınlı veya mayınsız tel örgülerin olmadığı bir seviyeye gelmiş, ülkeler arasında serbest dolaşma haklarının olması. Akıl yürütmeye çalışarak ve genelleyerek; çok yakın bir kültürel yapıda oldukları için durum böyle, bunlar zaten bir arada olmazsa geleceklerini şekillendiremezler savı ile birliği tek bir yöntem ile tarif etmek çok basit kalacaktır.

Peki birlik bu duruma gelebilmek için hepimiz Hrıstiyanız, bir din birliği içinde haçlı birliğine doğru yol alalım düşüncesi ile mi yola çıktı? Ya da dil birliğimiz var ve biz dil ile bir birlikteliğin sistemini oluşturursak dünya gelse bizi yıkamaz düşüncesi ile mi ortaya çıktı veya fikir sistemi bu düşünce üzerinden mi yürütüldü? Sabit veya tekdüze bir yöntem üzerinden oluşturacağımız düşünce yapılarımıza ne kadar da uygun sorular ve cevapları hazır her zaman bizim için! Belirtmek gerekir kİ ortaya koyduğumuz savlara ne birlik ne de dünya sistemi en ufak kafa yormaz ve biz hala kendi korku eksenli ve düşman oluşturma fikirli bakış açılarımızla yağımızda kavrulmaya devam ederiz…

Avrupa Birliği’ni birinci paragrafta tanımlamaya çalıştığım yapısının sonuçlarını, ortaya çıkan gelişmeler ortaya koymakta ve bundan sonraki gelecekte de, yapının mantıklı bir yol üzerinde giderken de karşılaşabileceği sorunları iyi bir şekilde süzgeçten geçireceğini düşünmekteyim. Birliğin bu kadar güçlü olduğunu mu düşünüyorsunuz sorusuna cevabım tek kelimeyle şu olur; evet, sebebi de merkezlerine insanı alarak düşündükleri DİPLOMASİ ve onu kullanma becerileri.

Ortaya çıkabilecek ön yargılara karşı belirtmem gerekirse; Avrupa Birliği’ni pembe bir tablo içinde çizdiniz ve tek kelimeyle hayran olunacak bir topluluk olarak mı görüyorsunuz derseniz, bunu ben değil birliğin ülkeler bazında EĞİTİM, SAĞLIK, TARIM, ADALET, üzerine oluşturmuş oldukları yapıları söylüyor.

Son gelişmeler de şu şekilde AB’de: İngiltere % 52 gibi bir evet oyuyla Avrupa Birliği'nden ayrılma kararı aldı. Bu süre yaklaşık 2 ila 10 yıl sürecek. İsviçre'nin benim sistemim sizden daha güçlü ve daha iyi bir ekonomik güce sahibim diyerek girmediği, Norveç'in yıllarca oyalandığı ve sonunda girmeyerek ben de ülke olarak sizin kadar güçlü olmak için çalışırım dediği, Türkiye'nin ise 50 yıldır kapısında oyalandığı birliğin geleceğini yine diplomatik yapıları belirleyecek.  Türkiye'nin ideolojik tek taraflı bakış açısını, diplomasiye tercih ettiği bir rotada, başbakan ve cumhurbaşkanının açıklamaları ile elimizin tersi ile itmeye başladık AB'yi. Türkiye açısından şimdi ne mi olacak? Avrupa Birliği yolunda açılan sayfaların "DEMOKRASİ" ve "HUKUK" kültürü açısından bir değer kazanmadan kapanması an meselesi. Boş ver diyecek büyük bir çoğunluk. Biz bize yeteriz GURURU, KİBRİ, ÖZGÜVENİ (!) ile yürümeye (yani TOPALLAMAYA) devam ederiz diyecekler. Toplumun DEMOKRASİ, HUKUK, ADALET, EĞİTİM kaygısı olmazsa boş verilir tabi ki. Avrupa Birliği'nin bu kavramlarına muhtaç mıyız?! Değiliz!!! Cepheden silah tuttuğunuz her mevziden hedef; DÜŞMANDIR çünkü!!! Anlayamadığımız veya bilmediğimiz her yolun cahili kalmakta bize düşecektir çünkü…

Muhammet Ali Gezici
Anadolu Eğitim Sendikası Hukuk Sekreteri