İktidardaki partinin hükümetteki çalışmaları devam ediyor. Son olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nda öyle büyük bir çalışmaya imza attılar ki, okul müdürlerini değerlendirdiler. Okul müdürlerine puan verdiler, incelediler, beyinlerine baktılar, kimlerdenmiş diye sordular. Gözlerini incelediler, kulaklarına baktılar. Beyinlerini gördüklerini ve partiye oy vermediklerine kanat getirdiler. Parti teşkilatlarını seferber ettiler. Mitinglere gelir miydi diye sordular, soruşturdular…

Nihayet müdürlerin puanlarını belirlediler. Sistemin ülkede yıllardır alışageldiği düzeni sürdürme gayreti(!) ile, kendileri gibi olmayan veya düşünmeyenleri saf dışı ettiler. Liyakati varmış yokmuş, kabiliyeti varmış yokmuş, karşımızdaki eğitimci bu işten anlıyormuş anlamıyormuş, okul yönetirmiş, yönetemezmiş bakılmadan, torpilli listede olmayanların okulundaki görevi sona erdi.

Düzenin yıllardır halkına ihanet eder gibi, ehliyetten yerine, kavun koklar gibi beyninin kokusu ile makam verdiği  bir sistemde, maalesef olanlara çok şaşırmadık. Bizim ülkemizde bir kurumdaki başarı yahut işin verimi çok ilgilendirmiyor yetkilileri. Bilincin belli bir oranın üzerine çıkmadığı ülkemizde, siyaseten dönen çarkta, adam kayırmanın oy olarak bir zararı olmuyorsa maalesef devam ediliyor yanlış sisteme. Ve kul hakkı düşünülmeden, hak edilen görevin kime ait olduğu düşünülmeden…

İşimiz eğitim. Algılayan veya düşünen bireyler için hayati önemde olduğunu belirtmeye gerek yok sanırım. Okulların yönetimi profesyonelce bir bakış açısını gerekli kıldığı için okul yönetici seçiminde; belli bir düşünceden, bir partiye yakın olanlardan belirlenmesi  ölçütü eğitime büyük zarardır. İnsan eğitimi sağ, sol, muhafazakar, partici, sendikacı gibi tarafların, tek taraflı yön veremeyeceği kadar önemli bir iştir. Okulların da insan eğitiminde önemini düşünürsek, çok daha profesyonelce bir düşünce tarzı ile yaklaşılması gerekir.

Birileri bir işi mutlaka yapacak değil mi? Siz hiç duydunuz mu? Bir bankada müdür yardımcısı, şube müdürü olmadan genel müdür olanı. Devlet sektöründe, Milli Eğitim bakanlığı’nda ilahiyatçı olmak yetiyor değil mi? Ya da partici olmak. Onlar da zaten zor yoluyla yöneticiliği gönüllü gönülsüz yapıyor. Din derslerine giren ilahiyatçı da yok denecek kadar azaldı zaten.

Bugün ülkede çocuklarımızın, gençlerimizin, insanımızın karşılaştığı  birçok olumsuz olayda eğitim eksikliğinin büyük bir neden olduğunu görmekteyiz. Okulların kalitesi, okulların başında olması gereken donanımlı insan ihtiyacı, eğitim için kilit durumlardan biridir.

 


Çok mu iyimser, çok fazla olması gerektiği gibi mi yazıyoruz? Hemen söyleyelim:

Bu bir cesaret işidir.Eğitimde olması gerekeni uygulamak yürek işidir…
Ülke çocuğuna, insanına verdiğin değerden, önemden dolayı bu bir gerekliliktir. Torpilli sistemin ülkeyi yaya bıraktığını düşünüyorum. Görevin gerektirdiği liyakatı taşımadan bir konumu işgal eden kişi hakkın verilmesi noktasında zarar içindedir. Bu zararın sonuçlarını insanlar görür, ülke görür…

Bakanlığa hemen buradan bildirelim. Yönetici görevlendirmede 1-12 Eylül arasında bir okulda 8 yılını tamamlamış müdürlerin, yeniden başka eğitim kurumuna görevlendirme başvurusunu alacaktınız. Bir okulda 8 yılını doldurmuş müdür yok. En son 2010’ da zorunlu rotasyona uğradılar. Bence takvimi geriye alın. 12 gün zaman kaybı olmasın. Okullar açılacak bin türlü sorunla…

Bakanlığa okulların sorunları ile ilgili bir konu daha bildirelim. Okullara öğrenci başına gönderilecek temizlik parası da gönderilmedi. Öğrenci desteği adı altında özel okullara aktaracakmışsınız parayı…

Helal olsun! Doğru dediğin nedir ki? Yaptım oldu…

maligezici@aes.org.tr