7 Haziran seçimleri yapıldı. Sonuçların memlekete hayırlı olmasını diliyoruz. Ülke bu seçimlerde en zorlu sınavlarından birini verdi. Siyasetin ülke geleceğini tek taraflı olarak yönlendirme isteği ile, tahakküm aracı olarak kullanılmasının bittiğini gördük. Artık tek yönlü olarak gücü elinde bulundurma ve bu güçle istediğimi yaparım, hakları istediğim ölçüde veririm düşüncesinin hükmünü kaybettiğini görüyoruz.

Siyaseti demokratik yolun en önemli kullanma aracı olarak görürsek, bir yöntem olarak doğru ele alınması bir zorunluluktur. Siyaset, çok büyük bir gücü elinde bulundurduğunu düşünse de, kendisinden büyük olan bir gerçeğin varlığını göz ardı etmemesi gerekir. Bu güçlü gerçeğin “halk” olduğunu, bu halkın istediği zaman siyasete mesaj ve çekidüzen verme kabiliyeti içinde olduğunu bilmeliyiz.

Siyaset ülkemizde halktan aldığı gücü kullanırken, bunu “mutlak güç” olarak yorumlama şaşkınlığı içinde bulunmaktadır. Meseleye buradan bakınca, siyasetin gücü demokratik toplum yapısından uzakta anladığı gerçeği ile karşı karşıya olduğumuz bir ülke gerçeği var. 7 Haziran seçimleri bu yanlış gerçeğin bırakılması adına çok büyük bir mesaj olmuştur. Siyaseti de oluşturan insan topluluğu olduğuna göre, insanların düşünce yapısını demokrasiye uygun olarak ayarlaması bir zorunluluktur mesajı verilmiştir.

7 Haziran’dan sonra, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünüyorum. Siyasi bir tarafın temsilcisi olmaktan öte, bir vatandaş olarak yazıyorum. Hukukun işleyişi, medya eğilimleri, siyasi yandaşlığın, düşünceye olan baskının bir fayda getirmediğini, zarar olarak döndüğünü belirtmek isterim.

Gücünü sağlama alma adına, siyasetin her yolu mubah görme veya makyavelist bir anlayışla yürüme isteği var. Bunu yerine getirirken, etkilenen sistemin veya yapıların halini açıklamak gerekir. Yolunu insan için faydalı ve doğrunun tarafına değil de, ideolojik bir tek taraflı düşünceye hapseden, siyasi varlığa destek olan yapılardan bahsedelim.

Sendikalar bu yapıların en başında gelmektedir. Bir sendikacı olmamızdan dolayı, en başta ilgilendiğimiz taraf bu. Yıllardır, memurun özlük hakkının yanında olmak yerine veya eğitimde olması gereken doğruların yanında olmayan, partilerin dolayısıyla siyasetin yanında olan sendikalar, partisinin iktidarı ile varlık amacından uzaklaşmıştır. Siyasetin koltuk dağıtma büyüsüne kapılan ve bu yolda memuru satan sendikalar, şimdi siyaset gibi aşağıya doğru inmenin korkusu ile baş başadır. İktidarında partilere milletvekilliği için esas amacından uzaklaşan sendikal yapıları gözlemleyelim.

Ülkede maalesef toplu sözleşmenin imza yetkisine sahip olan Memur-sen, 7 haziran seçimlerinin sonucu ile ilgili yaptığı açıklamada “Mesaj İyi Okunmalıdır” başlığıyla bir yazı yayınladı. Memur-sen açıklamasında şunları söyledi. “7 Haziran seçim sonuçları, bütün siyasi partilere ve toplum kesimlerine kutuplaştırıcı dili tercih etmeden, kucaklayıcı bir zeminin hepimizin yararına olacağını ortaya koymuştur.”

Memur-sen açıklamasının bir an, kendi inandığımız sendikal çizginin açıklaması olduğunu düşündüm. Ancak özellikle son yıllarda açıklamasından farklı bir çizginin savunucusu olan ve eylemlerinin bu yönde olduğunu bildiğimiz Memur-sen Konfederasyonu’nun, bu açıklamasını yutmuyoruz. En büyük aymazlığı kendi sendika üyelerinin hakkının alınmamasında ve diğer sendika üyelerinin uğradığı haksızlıklarda gösteren ve buna çanak tutan Memur-sen’dir. Siyasetin arka bahçesinde rolünü oynayan, sendikal çalışmalarını “sendika doğruları” yerine parti destekçiliği ile yerine getiren Memur-sen, bizi kandıramaz. Önceki toplu sözleşmede kendini ispatlayan(!) önümüzdeki İlk toplu sözleşmede yine sınayacağımız Memur-sen’in, siyasetin tahakkümünü yerine getirmekten başka bir görevi olmamıştır.

Sayısının çokluğu ile övünen siyasetin, artık sayı çokluğu ile tek başına gücü kullanamayacağı gerçeğini görürsek, siyasetten beslenen sendikal yapıların da bu gerçeklerle karşılaşması her zaman olasıdır.

Resimden de görüldüğü gibi sendikacılığın, parti arka bahçesi olmadan, memurların, öğretmenlerin, eğitim çalışanlarının özlük hakkı için yapılması bir zorunluluktur.

Çizgisini her ne şart altında olursa olsun değiştirmeyen, üzerinde bulunan “İNSAN HAKKI” sorumluluğunu yerine getiren, iktidarlarla değişmeyen güçlü sendikal yapılara ihtiyaç vardır.
Adaletin, hukukun, eşit ve hakça paylaşımın savunucusu olan sendikacılığa ihtiyaç vardır.
Üyelerinin özlük hakkını, ülke geleceği için çocuklarının eğitim gereksinimlerini gören, bu konuda mücadele eden ve siyasete bunu kabul ettiren sendikacılığa ihtiyaç vardır.

Bağımsız sendikacılığı anlayan, bağımsız olunca daha güçlü olacağımızı algılayan yarınlar dileği ile…

Muhammet Ali GEZİCİ

Anadolu Eğitim Sendikası
Basın-Yayından Sorumlu
Genel Başkan Yardımcısı