Ekonomik İşbirliği ve kalkınma Örgütü(OECD) ‘nin 34 üyesindeki hayat kalitesini değerlendiren raporda, Avustralya 1. olurken Türkiye “En Zor Yaşanılacak Ülkeler” kategorisine girerek 32. olmuş. Eğitim alanında sonuncu olan ülkemiz, en iyi performansı “Sivil Topluma Katılım” kategorisinde göstererek 4.’lüğü almış. Hoş, sivil topluma katılım deyince siyasi parti yakınlaşmalarını da sayıyorlarsa biz zaten 1. olmalıydık.
Ama neyse bugün daha önemlisini; eğitim kategorisini ele alacağız, sivil toplum kategorisini daha sonraki zamanlarda inceleyeceğiz.

Eğitimde sonuncu olduğumuzu öğrendiğimiz haberle aynı gün çıkan başka bir haberde, sonuncu ülkenin milli Eğitim Bakanı aynen şu cümleleri söyledi. “ Çok iyi olduğumuz yerler var, henüz başarılı olamadığımız yerler var. Bu kadar büyük bir camiada, çok fonksiyonlu kurumlarda, doğrular da olur, yanlışlar da olur. Geriye doğru baktığımızda, iyi bir noktaya gittiğimizi ve başarılı olduğumuzu düşünüyorum

Milli eğitim Bakanı Nabi Avcı, bu açıklamasında, politik bir dil ile zihinleri dengede tutmuş görünüyor.Evet doğru dünyanın her ülkesinde eğitim politik bir iştir.Yalnız insan yararına olması için, politik eğitim yaklaşımları daha çok kabul görür ve uygulanır.

Bugün sadece eleştiri yapmayacağım. Önceki yazılarımızda da zaten eleştiri yaparken, çözüm yolunu her zaman açık tutmuş ve sonucun çözüm yönünde olmasına özen göstermişizdir. En azından, çözüme endeksli bir bakış açımızın olduğunu belirtelim, çünkü işimiz vicdani bir eylemdir…
Peki bu kadar yazıyoruz da, çözüm nedir? Açıklar mısınız?

Ülkenin Milli Eğitimi’ni yoluna koymak için; en azından Türkiye’de gelişme var, bakınız, sivil topluma katılımda 4.’lüğe çıkmışız gerçekliğini, eğitimde de göstermek için, çalışma içinde olunabilir.
Gelelim yapılacak çalışmalara. Anlatayım…
 
1-Okul öncesi eğitim, özellikle 48-72 aylar arasındaki yaş grubunu kapsayacak şekilde zorunlu hale getirilmelidir.2 yıl zorunlu hale getirilen okul öncesi eğitim görmüş çocuklar ilkokula, okul olgunluğunu yakalamış olarak başlar ve ilkokul öğretmenleri yorulmadan işlerini daha heyecanlı yapmaya başlar. Finlandiya’da 1 yaşında başlayan zorunlu okul öncesi eğitim ile karşılaştırdığımızda bunun lüks değil, ihtiyaç olduğu görülür.

Bu eğitim-öğretim yılının başlangıcında, özellikle İstanbul’da okul öncesi eğitim seferberliği başlatılmış olup, ilçe milli eğitim müdürlükleri alınabilecek kadar çocuğun anasınıflarına alınmasını ısrarla bildirmişlerdir.Demek ki okul öncesi eğitim isteniyor.Ama bu yer olmadan olmuyor. Yalnız sınıfların kapasitesi belli. Zorunlu okul öncesi eğitim için, öncelikle nüfus müdürlükleri ile işbirliği yapılarak, mahallenin çocuk sayısı okul-öncesi çocuk sayısı tespit edilir. Daha önceden imar planlarında okul olarak geçen arazilerin bir kısmına, mimarisi uygun okul öncesi eğitim kurumları inşa edilir. Hani biz ülke olarak beton yapmayı seviyoruz ya, minik okullar da yapmak zor olmaz sanırım.

2-Ülke nüfusunun yarısı büyükşehirlerde yaşamaktadır. Bir rapor hazırlayarak, ilçe merkezlerinde, ilkokul(72 ay ile 11 yaş) çağındaki öğrenci sayısı tespit edilir. Okulların yeterliliklerine bakılır. İhtiyaç olan mahallelere, imar planlarında adı okul olan arazilere, okul yapılır. Bütün okullar değişmesin.Yeni yapılan okulları çağdaş, insan haklarına uygun bir mimari tarzda yapılır.Çok değil, özellikle nüfusun yoğun olduğu bölgelerde bu büyük bir zorunluluk.Çünkü 30 yıldır bu ülke 40-50 öğrencilik sınıf kaderinden(!) kurtulamadı.

3-Ortaokullarda bugünlerde en talihli olanlar imam hatipler. Neden mi? Çünkü sorgusuz sualsiz bu okullara para aktarılıyor.Bizim diğer yetim ortaokullar temizlik giderlerini, telefon, internet, kırtasiye giderini nasıl çözerim diye düşünüyor.Borç yükünden kurtulamıyorlar.Okullara adil yaklaşılır.İhtiyaç olan ortaokul binaları inşa edilir.Kalabalık sınıflarda ne öğretmenler bağırmak zorunda kalır ne de öğrenciler öğrenememekten şikayet eder.

Eğitimde sonuncu olmaktan kurtulmanın yolunun, temelde okul binalarından geçtiğini gördünüz. Tabi ki öncelikle bina olacak.Biz değil miyiz? Ülkeye 1 Milyon konut yapmakla övünen ülke. Almanya’nın nüfusuna yakın olmamıza rağmen, onların yarısı kadar eğitim kurumuna sahip olmak, bizi sonuncu yapmaz mı?

Kaynaklar, maliyet, ortaya çıkarıldıktan sonra, Türkiye gibi bir ülke için okul binası yapmak zor mu?
Hayır! Bunlar afaki çözümler değil, isteyince yapılır, çalışınca yapılır…
Biz G-20 ülkesi değil miyiz?

Bugün eğitimin temelindeki mekan kısmını ele aldık.

Gelecek yazılarda, ortaöğretimin yapılandırılması, öğretmen, veli, bakanlık kısmında yapılması gerekenleri dile getireceğiz.

Harekete geçince sonuçların alınacağını ve kader(!) görülen sonunculuktan kurtulmanın mümkün olduğunu düşüneceksiniz…

maligezici@aes.org.tr