Okullar eğitim ve öğretimin yapıldığı, birinci derecede önemli mekanlar olarak, eğitimin kalitesinde büyük bir role sahiptir. Okulların fiziki olarak; yapısı, projesi, kullanım kolaylığı  bambaşka ve farklı uzmanlık alanı istemektedir. Finli işadamlarının şimdilerde, okulların fiziki yapısını ihraç ürünü olarak kullandığını düşünürsek, okul fiziki yapılarının önemi daha iyi anlaşılmaktadır.
Bugün okullar konusunda değineceğimiz sorun, okulu; okul amacına ulaştıran öğrenci, öğretmen, personel üzerinde pozitif veya negatif yöndeki bakış açısıyla okul idarecileri olacaktır.
Öğretmen olmuş bir arkadaşım, yıllar önce başından geçmiş ilginç bir o kadarda üzücü bir anısını anlatmıştı. Kendisinden izin aldıktan sonra, size yazayım. İlkokul 3. Sınıfta okuduğu yıllarda, bir gün teneffüste koşmuş. Sınıfa girdikten sonra, zalim öğretmen olarak tanıdıkları okul müdürü tarafından, tek tek sınıflarda dolaşarak kendisini aradıktan ve bulduktan sonra, sen diyerek tahtaya çağırmış. Kulaklarından tutarak havaya kaldırdığını, tahtaya kafasını vurduğunu, sınıfın içinde yaşadığı korku, acı, utanma ve üzüntüyü derinden yaşadığını söylemişti. Suçu neymiş? Koşarken, koşmaması için çağrılması ve bunu duymamış olması…Cezasını(!) çekmiş…Belki de yıllar boyu veya ömür boyu…
Günümüzde şiddetin kullanılış biçimi değişmiş olsa da, gücünü(!) göstermek için, kulaklardan çocuk kaldırarak, tahtaya vuran idareci kalmamıştır…
Öğrencilerine şefkati olmayan, onun gelişim özelliklerini bilmeyen, öğrencinin okula sevgisini artırmayan bir idarecinin, okul başarısını artırması mümkün değildir.
Okul için çalışan memur ve hizmetli personelin iş tanımının olması, eksikleri en aza indirecektir. Algının okulun amaçlarına yönlendirilmesi, empati kurmak, personelin işini daha iyi yapmasını sağlayacaktır.

Duyguların aşırı derecede yoğun yaşandığı toplumumuzda, okul yöneticilerinin duygu-mantık sentezini oluşturmaları çok önemli olmaktadır. Karşılıklı niyet okuma üzerine kurulu okul ortamlarında ilişkilerin okul iklimini negatif yönde etkilemesi olumsuz bir gerçektir.
Okul idarecilerinin, otorite kurma amacıyla gaddar bir hale bürünmesi, negatif bir durumdur. Yasaların keyfi uygulanması yahut bilgilendirme yapılmaması, idarecide gücü değil zayıflığı gösterir.
Gereksiz, kesin sınırlamalar koymak, halden anlamamak, empati kurmamak, aciz bir yönetici profilidir. Okul yöneticileri, yöneticiliklerinden önce idarecidir. İdareci idare edendir. Öğretmene yardımcı olmak, okuldaki enerjinin pozitif yönde artmasını sağlamak, okul politikasının hedefe ulaşmasında ve eğitimin ilerlemesinde, okul iklimini kontrol etmek idarecinin sorumluluğudur.
Şunu unutmamak gerekir ki; idarecinin birinci işi öğretmenliktir. İdarecilik ek görevdir. Öğretmenin hakkını vermede cimri davranmak, adil çözümlerden uzaklaşarak, taraf tutmak, adam  kayırmak, idari bir bilinçsizlik olur.

İyi olma veya sevilme kaygısı, asabi olmak, yönetimde gevşeklik, siyasi bir hava içine hapsolma, tutarsızlık, idarecinin engelleridir.

Okul idarecilerinin, eğitime yaklaşımı, okulda oluşturdukları iklimin öğrenci, öğretmen ve personel üzerindeki etkisi yadsınamaz. İdarecilerin sosyal gelişimi, kişilik gelişimi, kişisel gelişimi, iletişim gelişimi okul iklimini etkileyecek, en önemli faktörlerdir. İletişimi kullanma gücü, insan ilişkileri, zihin kontrolü, okul politikasını hedefine ulaştırması ile yakından ilişkilidir.
Öğretmenlerle kurulacak demokratik, adil, pozitif bir iletişim idarecinin zafiyeti olmaz, gücü olur.
İdarecinin işi; profesyonel bir ruhla, eğitimci kimliğini öğretmenleri ile birlikte ortaya koymasıdır.
Konfüçyüs ile bitirelim…

"Eğitimli insanların dokuz düşüncesi vardır;
Baktıklarında, berrak görmeyi düşünürler...
Dinlediklerinde, iyi duymayı düşünürler...
Görünüşleri, bakımından sıcak olmayı düşünürler...
Davranışlarında, saygılı olmayı düşünürler...
Konuşmalarında, doğru olmayı düşünürler...
İşlerinde, ciddi olmayı düşünürler...
Kuşkuya düştüklerinde, soruları nasıl soracaklarını düşünürler...
Öfkelendiklerinde, sorunları düşünürler...
Kazancı gördüklerinde, adaleti düşünürler..."