Amerika Birleşik Devletleri'nin 16. başkanı ve Cumhuriyetçi Parti`nin ilk başkanı olan Abraham Lincoln devlet başkanı seçildiğinde, evinin dışındaki kutlamaları gören yardımcısı, Lincoln’un  çalışma odasına girer. Yeni başkanın sessizce oturmuş halde kitap okuduğunu görür. Şaşırır ve sorar: Efendim dışarıdaki kutlamaları duymadınız mı? Bu sizin başarınız der.Lincoln yardımcısına döner ve kısa net bir şekilde şu sözleri söyler: “Başarı bu değildir.”
 Amerika’nın güçlü devlet yapısına nasıl ulaştığını, devlet adamlarının devleti yönetme işini nasıl algıladığını hikayeden anlayabiliyoruz.
Ülkeler siyasetlerini tayin ederken ideoloji etkili olsa da, ideolojilerin ele alınış biçiminde, yanlışlar olduğunu düşünmekteyiz. Cemil Meriç’in “ İnsanlar akla aykırı hareketlerini akla uygunmuş gibi göstermek için ideolojiler uydurur.” Sözüne tam olarak katılmadan söyleyeyim; ideoloji değil de, ideolojik mutaassıplık ideolojiye yön vermiş olarak siyaseti, insana fayda getiren eylemlerden uzaklaştırabilir.
Siyaset insana fayda getirmek için vardır zaten, bu faydayı azaltmak isteyebilir mi bir sistem, dediğinizi duyar gibiyim. Ancak burada sözünü ettiğimiz ve daha çok anlatmak istediğimiz, dar bakışla ideoloji algılandığı zaman, sınırlarını çizen siyasetin, insana faydadan öte, kendi kalıplarında kalması ve yeni argümanlar sunamamasıdır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra, ülkeyi muasır medeniyetler seviyesine yükseltmek için, ülke politikasını; insan ayrımı yapmadan, bütünlük içinde, bir yol çizerek belirlediğini görürüz.
1946 yılında çok partili hayata geçiş ile birlikte, ideolojisini dar alana hapseden partilerin kurulduğunu, onlarca partinin de yine bu dönemde kapatıldığını tarih bize anlatmaktadır. Yakın tarih, Cumhuriyet politikasını tam olarak algılamayan ideolojilerin karşılıklı savaşının ortasında doğmamız ile devam etti. Bu süreçte yaklaşık 30 yıldır ülke bir eğitim reformunu hayata geçirmeyen, ideolojiyi kısıtlı dar bir bakış açısı ile ele alan siyasi oluşumlar, ülkeye zaman kaybettirmeye devam ettiler…
21. yüzyıla girilirken, eğitimin temeli olan okulların ve öğretmenlerin, sistemin unutulan, fakir kavramları olarak; böyle bir yapıda, geleceğe mimar(!) olacakları düşünülüyordu…
İdeolojiler, insanlara özgüdür. İnsan, dünya görüşünü ister ailesinden almış olsun, isterse akıl yürütme ile güdülenmesi sonucu oluşturmuş olsun, ya da, okumakla aydınlanarak belli bir mantıkla oluşturmuş olsun, geniş bakmak, parçayı değil, bütünü görmek  zorundadır.
Sonuca gelirsek;
Siyasetin ideolojik bakış açısı, mantık, adalet, hak, hukuktan beslenmek zorundadır. Bize göre siyaset başarı sağlamak istiyorsa, kaynaklarını insan eğitimi üzerine yoğunlaştırmalı. Okulların mantığını, eğitimin mantığını, bunun sonucunda; insanın yücelmesinin mantığını kavramayan hiçbir siyasi düşünce başarılı oldum diyemez. Siyaset eğitimden, sorgulamaktan, insanımızın fikrinin gelişmesinden korkmamalı…
Soralım…
Siyasetin başarısı ne olmalı?,
maligezici@aes.org.tr