Öğrencilerimle sohbeti çok severim.
Çoğunlukla dersimin belki beş – on dakikası onlara; (çoğu öğretmenin gözünden kaçırdığı!)“ bir BİREY(!), bir YETİŞKİN(!) olduklarının hissini, hani diyeceğim o ki, onlara,  bir “birey bilinci farkındalığını “ hissettirmek için, özenle ve özellikle seçtiğim bir yöntem olduğunun da altını çizerek, belirli bir zaman ayırdığımı ifade etmek isterim.

Ve yine devamında da, bu farkındalık sohbeti neticesinin pek çok avantajına da tanık olduğumu, yani yan ürünlerinin de ( sevgi saygı, derse katılım gibi ) olduğunu, altını kalıncana çizerek belirtmekte isterim ayrıca!

Tabi asıl gayem,  mutlak ve muhakkak (!) onlara, onlardan biri olduğumu, onlardan farklı olmadığımı, onların birer yetişkin, birer olgun birey olduklarını hissettirmek!

Muazzam olan işte bu!

Belki de beni en mutlu hissettiren şey.

Öğrencinin, kendini yetişkin bir birey olarak hissedebilmesi!

Ve bir öğrencimizin bile,
eğer ki bir hayati kaygısı(!),
bir hayati gayesi(!) yoksa,
O çok önemli (yaşam içerisindeki olumsuz durumlarda metanetle kalkıp, yürümeye devam edebilmesi!) zor süreçler dediğimiz o noktalarda, onlara yeniden doğrulabilmelerinin yolu olan bir gaye, bir hedef, bir HAYAL çerçevesi oluşturabilmeyi başaramamışsak,
Veya
Kendi egolarımıza yenilip, o özgüvenli, o hayalleri, o gayeleri olan öğrencilerimizin hayallerini, gayelerini, özgüvenlerini sömürüp, biçmişsek eğer itina ile bizler, ne yeryüzünde, ne gökyüzünde yerimiz yok!

Açık ve net!

Bana göre, öğretmenlik mesleğini icra ederken, özellikle ilke edinilmesi gerektiğine inandığım kutsal bir görev bilinci, bence bu!

Bu, hem öğrencilerimiz için büyük bir farkındalık!

Hem, öğretmenler olarak bizler için, muazzam bir renklilik!
Her insan, bir renktir çünkü! Tabi siz hayata, tek renkle/ tek pencere (sadece bir öğrenci!) gözü ile bakmıyorsanız eğer!  

Bir özeleştiri yapalım mı ne dersiniz?

Hayata dair gayeleri, hayalleri olan o özgüvenli öğrencilerimizi, bazen bilinçli olarak, bazen de bilinçsiz olarak, kendi egolarımıza yenilip, tuzla buz etmedik mi hiç?

Açık yüreklilikle söyleyebilirim ki,

Türk Eğitim Sisteminde, eğitim boyutunda bir değerlendirme analizi yapıldığında, belki de eksik kaldığımız en büyük problemlerden birinin (tabi bana göre),  o nadide yaklaşım olan “farkındalık ve farklılık” yaklaşımının handikabı içerisinde olduğumuz kanısındayım!

 “Anlayamadım. “diyenleriniz olmuştur sanırım.

Somut birkaç örnekle açalım biz bu elzem handikabı biraz ve bir madalyon olarak niteleyelim bu handikabı ve bu elzem handikabın/madalyonun yüzü, iki değil de üç yüzü olsun!
 1.Anne – Baba ( Veli ) yüzü/boyutu
 2.Öğretmen yüzü /boyutu
 3.Öğrenci yüzü/boyutu.

Gelin Madalyonun birinci yüzü/boyutu olan Anne-Baba (Veli) yüzünün/boyutunun bir analizini ele alalım ilk olarak.
Çocuklarımıza öyle bir koruma kalkanı yapıyoruz ki biz ebeveynler olarak, çocuklarımız düşmeden kaldırma telaşına düşüyoruz.

Bırakınız.
Her ağladığında, emzik uzatmayalım misal bebeğimize!
Bırakınız, yemeğini döke saça yemeyi öğrensin misal çocuğumuz.
Bırakınız.
Kanasın biraz dizleri çocuklarımızın...
Bırakınız, hayatı “HAYAL’lerini yaşatmaya çalışarak” öğrensin geleceğimizin ışıkları!
Sanatçı mı olmak istiyor!
Bırakınız, o hayali için tırmalasın hayatı!

Elbette “ekmek “önemli!
O zaten, o HAYALİ için hayatı tırmalarken, bunun ayrımına da mutlaka kendisi(!) varacaktır.
Çünkü onlar, sandığınızdan çok daha zeki, emin olun ki!

Bu demek değildir ki, çocuğumuz her ne isterse onu yapsın!
Bu demek değildir ki, gözlemsiz bırakın!
Yanında olun!
Olun ama bilinçli bir anne, bilinçli bir baba gibi(!) yanlarında olun!

Onlara danışmadan onlar adına kararlar almak yerine, “Bir yol gösterici!” olun misal!

Onların fikrini önemsemeden, Yönlendirici (!) pozisyonu Değil yine ayrıca bakın!

Onların hayallerini linç edip, kendi portrelerinizi çizdiğiniz bir Yol çizici (!) ise, hiç ama hiç DEGİL!

Yurt dışında çocuk eğitimleri hakkında bilgi sahibi olanlar vardır muhtemel okuyucularımın arasında.
Biz bilmeyenler için birkaç lakırdı çiziktirelim.
Orada hiçbir anne-babanın, elinde tabakla çocuğunun peşinde gezip, onu doyurmaya çalıştığına tanık olamazsınız!
“Açsa gelip yer. “ der!
Ya da,
Üzerine yemek mi döktü çocuk.
Kendisi dökmeden yemeyi öğrenmesi için, o çocuğun bunu yapmasına izin verir misal!

Gelin, eğri oturup doğru konuşalım.
Bizde böyle bir durumda, davranış tutumumuz gayet net, gayet bellidir değil mi?
“Aman çocuğum üzerin leke oldu. Dur üzerini başını sileyim.”
“Aman çocuğum(!) masa ya mı çarptın sen. Masaya bi şaplak! “ Tüh, kötü masa. Bak o da ağlıyor.”

Bir başka örnek!
Misal, çocuğumuz gecedir ağlıyor.
Bizde ne olur, şöyle bir düşünelim!
Amanın deyim amanın!
Realistliğimizden lütfen taviz vermeyerek, bu durum skecinde tutumumuz ne olur acep bir düşünelim?!
Zira bizde, çocuk ne istiyor ise, bazen çocuk sussun diye, bazen çocuklarımızın o en gözde kahramanları olma gayesi ile bazen de çocuklarımızı başımızdan savmak için, yaşına göre emzik mi istiyor?
Oyuncak mı istiyor?
Sizden yeni bir tablet, yeni bir akıllı telefon mu istiyor?
“A! Demek komşunun çocuğuna son model akıllı telefon almışlar ha! Dur sen çocuğum. Sen hiç üzülme emi. Kıyabilir miyim ki ben sana. Hem bizim ondan ne aşağı kalır yanımız var canım. De sen hele çocuğum. Hangi model onun aldığı telefonun bir üst modeli?  Bi deyiver sen hele! Al çocuğum. Al şu parayı. Git al hadi o dediğin en son model telefonu.”
Ki dikkat edin, bunu diyen bir ebeveyn, genellikle bir ayı diğerine zor denkleştirmektedir de üstelik!
E!  Çünkü biz iyi, biz kahraman ebeveynleriz (!) değil mi?

Yeter ki çocuğumuz sussun!
Yeter ki çocuğumuz MUTLU olsun!
Yeter ki komşunun çocuğundan aşağı kalır yanımız kalmasın!
O iş öyle değil oysa!
Çocuklarımızın hayal kurmasının önünde ki engel biz olabilir miyiz sanki!

Düştüklerin de kalkamamalarının, hayatlarının fırtınalı günlerinde yürüyememelerinin önlerindeki o engel, o handikap biz olabilir miyiz sahi!

Yanılıyor olabilir miyim?
“Çocuklarımızın bir hayat gayesi edinememesinin, bir hayal kuramamasının da önündeki o engel, yine biz(!)  olabiliriz sanki“ demiş olsam hani, çok mu mübalağa yapmış olurum ki şimdi ben acaba?

“Yok çocuğum. Sen sanatçı olsan, ya da hani o çok istediğin hayalin sporculuk mesleğini yapmış olsan, Türkiye’nin koşulları belli. Bir yere gelemez, ayaklarının üzerinde duramazsın! Sen öğretmen/Mühendis/Doktor ol!  Emi çocuğum. Hem zaten ben seni x okulun, x dershanesine, x etüt programlarına da yazdırdım. Ha unutmadan, bir de x, y, z kişilerinden de özel ders aldıracağım. Gör bak. O kadar iyiymiş ki bu x, y, z hocaları. Dershane için de Karun kadar para ödedim ama en iyisi imiş. Mutlaka öğretmen/Mühendis/ Doktor olacaksın! Hem Ümmühan teyzen yok mu? Şu yan komşu canım. Onun oğlu/kızı da x okuluna yazılmıştı. Dersleri de pek güzelmiş. Sen geçersin de onu hem ne güzel olur değil mi?”

Ve ya,
“Ümmühan’ın oğlu/kızı x dersinden 95 almış. Sen nasıl 40- 50 aldın? Verdiğim emeklerin bedeli bu mu çocuğum? “
Ahh! Ümmühan Ah!
Tüm suçlu bu yan komşu Ümmühan aslında değil mi?
Ne güzel ebeveynleriz sahi biz!
Nede güzel çocuklarımız için saçımızı süpürge ediyoruz öyle değil mi?
Onlar bizim tüm hayat gayemiz ne de olsa!
Geleceklerini de elbette ki biz belirlemeliyiz!
Hangi meslek onlar için en iyisi, hangi mesleği en iyi yapabilir, ben belirlemeliyim!
Hem çocuk benim değil mi canım!
Ben ne dersem, onu yapmak zorunda!

Üstelik benim içimde hep bir uhdeydi. Doktor/öğretmen/muhasebeci olma hayali. Oğlum/Kızım bu mesleği nasılda güzel yapar(!)  değil mi?
“HAYAL” de neymiş canım!

Bilmez çocuğum hayatın gerçeklerini. Ben yönlendiririm çocuğumu. En iyi yerlere gelmesi için gece gündüz ter dökerim.

Yeter ki çocuğum, ileride en iyi mesleği yapsın!
Yeter ki çocuğum, ileride çok para kazansın!
Yeter ki çocuğum, ileride MUTLU(!)  olsun!
Bu cümle tasarruflarını taktir edersiniz ki arttırabiliriz…

Madalyonun bir de diğer yüzleri (boyutları) var belirttiğimiz üzere.
Madalyonun diğer yüzü/boyutu olan , “ Öğretmen boyutu” ve üçüncü yüzü/boyutu olan “Öğrenci boyutu” içinde birer makale ile dillendirmeye çalışalım ileriki makalelerimizde dilimiz döndüğünce.

Haftaya iğneyi başkasına, çuvaldızı kendimize batıracağız.
Bakalım bir sonraki makalemizde neler çıkacak…
Bende merakla bekleyenlerdenim.
Sağlıcakla kalın…

Nazmiye ESKİ
Lider Eğitimci Yazarlar Derneği Antalya İl Başkanı