Dijital teknolojilerin hayatımızı kuşattığı şu sıralar sıkıntısını hissettiğimiz olgulardan biri de hiç şüphesiz ki zaman kavramı olmuştur.


İster yetişkin olsun ister çocuk, zaman yönetimi konusunda oldukça sıkıntılar yaşadığımız bir çağı yaşıyoruz. Çok hızlı akıp kayan bu zaman dilimi içerisinde yapmak istediklerimizi maalesef 24 saatlik zaman dilimine sığdıramıyoruz. Hal böyleyken konuyu çocuklarımızın bu konudaki sıkıntılarına getirmek istiyorum. Yetişkinler bile etkili zaman yönetimi kurslarına katılıp profesyonel destek alırken türlü sorumluluk ve ödevlerin içinde boğuşan çocukların durumunun çok daha vahim olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. İnanın derslerde nasıl yorulduklarına ve teneffüs zili çaldığında nasıl bir coşku seli ile bahçeye koştuklarına birçok kez tanık oldum. “Ne yapıyoruz ki böylesine coşkun akan seller gibi derslikten ve okul merdivenlerinden bir çağlayan gibi akıyorlar?” diye çok sordum kendime.

Ev ödevi, sınavlar, kurslar, kişisel gelişim ve kültürel aktiviteler derken dört bir yandan çocuklarımızı yetişkinlerden bile daha büyük bir işin içine koyduğumuzun sanırım pek çoğumuz farkında değil. Hafta içi ilkokullarda 6, ortaokullarda ise 7 saatlik ders saatinin ikili ve normal eğitim yapan okullardaki sıkıntıları da göz önünde alındığında çocuklarımızın işleri inanın ki yetişkinlerden bile zor. İkili öğretim yapan okullarda öğrenciler, ya sabah çok erken saatlerde zifiri karanlıkta okula gidiyorlar yada akşam yatsı vaktinde son derslerini yapıyorlar. Her iki durumda da memurların normal mesai saatlerinin dışında eğitim görüyorlar. Böyle bir saat uygulaması memurlar için yapılacak olsa nasıl bir kıyametin kopacağını hayal bile edemiyorum.  Demem o ki bu ders saatleri gerçekten hem akademik olarak hem de çocukluğun doğası gereği çok ters. Çocuklara çocuk olma ve çocuk gibi sosyal hayatın içinde duygularını sağlıklı bir şekilde tatmin etme ve sosyalleşme fırsatı vermeden müfredat ve okul duvarları arasında laboratuvar nesli yetiştiriyoruz. Sosyal hayatın tecrübe ve imkânlarından uzak bir şekilde…

Peki, bu durumda neler yapılabilir?

Okullarda günlük ders saati bizim çocukluk yıllarımızda olduğu gibi 5 ders saatine indirmeli ve çocuğa gerçek yaşam koşullarında ruhunu doyurabileceği enerjisini hissedebileceği daha özgür bir sosyalleşme ve eğitim olanağı sunabiliriz.

Neden mi 5 ders saati?

Bizim çocukluğumuzun (80’li yıllar) geçtiği yıllarda teknoloji bu denli gelişmediğinden zaman akışı çok daha yavaştı. O yıllarda çocuklar saat 18.00 -19.00 oldu mu yatardı. Uzun geceler bitmek bilmezdi. Şimdilerde 23.00 – 00.00’a kadar yatmıyor. Aslında o yıllar da ders saatlerinin daha uzun olması gerekirdi. Zira genel eğitim seviyesi ve iletişim olanakları bu denli zengin sayılmazdı. Okul, dış dünyaya açılan kapı idi. Şimdiler de ise okul dış dünyayla olan ilişkiyi kısıtlayan hızlı zaman ve enformasyon akışının gerisinde kalan bir yapıya sahip. Bu bakımdan okullarda ders saati azaltılmalı, yaygın eğitim ajanları(medya, internet, sosyal medya, film-sinema, müzik sektörleri) daha etkili hale getirilip işe koşulmalıdır.

Çocukların ne denli okul dersleri ile yorulduğunu anlamak istiyorsanız ev ödevlerine yardım edin derim. Zira bazen oğlumun yapmak da ve anlamakta zorlandığı ödevlerine yardım ederken bile geçen zamana şaşıp kalıyorum. Okulda geçirilen zaman kadar evde de kitap-defter başında da bir o kadar vakit ayırmak durumunda kalıyorlar. Maalesef bu harcanan zaman, gerçek hayat pratikleri kadar etkili bir tecrübe kazandırmıyor.

Daha etkili bir okul saati uygulaması olarak önerim:

Dersler yine sabah 8.30 da başlamalı, beş ders saati işlendikten sonra öğrenciler eve gönderilerek sosyal yaşamın içinde yetişmeleri sağlanmalıdır. Teneffüs saatlerini uzatmaktansa okuldaki ders saatlerini azaltmanın daha yaralı olacağı kanaatindeyim. 13.00 gibi derslerin bittiği düşünülürse 14.30 dan 17.00 kadar okullarda öğretmenlere proje okullarda en üst katta hazırlanmış birer oda tahsis edilerek aile hekimliği uygulamasına benzer bir şekilde günün ve haftanın belli saatlerinde veli ve öğrencilere randevulu sistemle birebir ders vermek ve etkili iletişim kurmak mümkün olabilir. Öğretmenin de ayrıca kendi mesleği ile ilgili işlerine zaman ayırabileceği sürelerde hesaba katılarak planlama yapılarak saat 16.00’ ya kadar öğrenci veli görüşmelerine 16.00’ dan 17.30’a kadar ki zaman dilimi de mesleki kişisel zaman olarak planlanmalıdır. Böylece öğretmenlerimiz sınıf ortamında birebir ilgilenme fırsatı bulamadığı öğrencilerin eksikliğini de giderme imkânı bulabilir.

Bu hem öğretmen için işini, eve götürmeden daha rahat bir çalışma ve hazırlık ortamı oluşturacak hem de veli - öğrenci görüşmeleri daha sağlıklı ve verimli olacaktır. Bu sayede öğretmen, öğrenci kadar velilerinde öğretmeni olacaktır.

Vedat DEMİR
egitimajansi.com