Toplumsal bir baskı mı yoksa bir zorunluluk mu? Futbol kitleleri şartsız, koşulsuz her durumda bir araya getiren en büyük şov ve artık bir endüstri ve bir siyaset ne yazık değil mi?

Ülke futbolcu olmak isteyen çoluk çocukla dolu ha biride bende onların, futbolla yatıp futbolla kalkmak ya çok yetenekli olacaksın ya arkanda çok sağlam dayıların olacak yani bu iş spora gönül vermekle olmuyor canım benim…

Peki ya taraftar olmak! İşte orada duracaksın, futbolun en masum en gerçek insanları futbolcu maç kaybettiğin de alacağı primi düşünürken o cebinde ki en son parayla bilet alıp maça gelmiş insandır.

Bazen her şeyi bir kenara bırakıp; bir top ve peşinde koşan 22 kişi uğruna kavga etmek, doğup, büyüdüğün takım en alt ligde oynasa bile ona ihanet etmeyip büyük takımları tutmamaktır.   

Güçlünün yanında değil isyan edenin, kafa tutanın yanında olmaktır bazen …

Çocuk yaşta sokaklarda mendil satıp, kâğıt toplamak ama üstünde ki formanla takımından vazgeçmemektir.

Futbolcular lüks arabalarında güzel kadınlarla gezerken, ay sonunu nasıl getireceğiz stresini yaşamak ama yine de bir yolunu bulup tuttuğun takımın maçını izlemektir.

Bir makinenin başında çalışırken gönül verdiğin takımın maçını patrona yakalanmadan dinlemeye çalışmaktır.

90 dakikaya bilet alabilmek için sabahın köründe kalkıp saatlerce kuyrukta beklemek ve sonra işe gitmek demektir.

Çoğu zaman deplasmana gitmek için sevgiline yalan söylemek ama bundan hiç rahatsız olmamak demektir.

Şampiyonluğu kutlamak için gittiğiniz statta, bazen şiddete ve gaz fişeklerine hedef olmak demektir.

90 dakika bağırıp takımın yenildiğinde içinden küfür etsen bile futbolcuları alkışlayıp bağrına basmaktır.

Totem yapıp tutmadığında yenilgiyi buna bağlamak demektir.

Çoğu zaman sonu gelmez tartışmaların içinde kendini bulmak ve derdini anlatamamak demektir.

Objektif olduğunuzda tarafı olduğunuz takımın taraftarları tarafından bile anlaşılmamak ne çok taraf oldun lan taraf taraf taraf… demektir.

Takımının en önemli maçında en özel şeylerden vazgeçip maç kaybedildiğinde kimsenin yüzüne bakmamak hatta sevgilinden ve ailenden kopman demektir.

Bazen desteklediğin takımın başarılarından çok rakiplerinizin başarısızlığına sevinmektir.

Rakip takımların yaptığı her transfere, aldığı her başarıya, yaptığı her olumlu hamleye kayıtsız şartsız çamur atmaktır.

Rakip takım taraftarından, futbolcusundan, yöneticisinden ezik diye bahsetmektir.

Yani kısaca Türkiye ‘de taraftar olmak diye bir şey yoktur, Türkiye ‘de ‘’Anti-Taraftar’’ olmak vardır.