Kabuk

Nilüfer KURUMEHMETOĞLU

21-01-2016 00:09

Değişmeyen tek şey değişim; kabuk aynı kabuk. Hani, içindeki farklımı? O da değil. Lezzet aynı, her şey aynı. Ha, bazen şaşırtabiliyor ama o da anlık aşısından mı toprağından mı bilinmez. Titizlik gösterilip yetiştirilenlerin sürpriz yapma gibi becerileri var. Kimileri hoş bir tat bırakırken ağızda kimileri ise sadece acıdır. Ne yaparsan yap, ceviz işte! Sert bir kabuğa sarınmakla değişmiyor ki içindeki.

Güçlü ve heybetli görünüşünün arkasında belgesel izlerken bile gözyaşlarını tutamayan bir insan vardı. Eve geldiğinde kapıyı iki kere tıklatır ve sonra beklerdi. Hiçbir zaman ısrar etmezdi. Biliyordu ki o kapı açılacak. Hem de üç tane prenses tarafından. Kapı yavaşça açılmaya başlandığında kalbi âşık olduğu kadını gördüğü ilk günkü ritmine kavuşur ve sonunda dünyanın en güzel varlıklarıyla yüz yüze gelip kucaklaşırdı. Üzerinden ceketini çıkarıp astığında zaman çoktan boyut değiştirmiş, uzaya fırlatılmış bir mekik gibi her şeyden uzaklaşmış olurdu.

Huzuru bulduğu yerdeydi. Ah, birde yıllar önce Leyla ve Mecnun misali âşık olduğu, uğruna gemileri yaktığı biricik karısını mutlu edebilse! O zaman ruhu ve bedeni ipinden salınmış bir balon gibi uçacaktı gökyüzüne. Sessizce odaya girdi ve üstünü değiştirdi. Yine odasındaydı. Başını sağa çevirme zahmetinde bile bulunmamış; kendisine yeni inşa ettiği garip ama onun için gerçek olan dünyanın içine çoktan gömülmüştü. Her gün aynıydı. Birbirini takip eden ve değişmeyen takvimin günleri gibi…

Bir zamanlar dedi içinden. Evet,  güzel bir evimiz yoktu; arabamız da. Hatta evimizin tuvaletinde fareler kol gezerdi. Kömürümüz, odunumuz bitmesin diye sobayı bile yakamazdık ama yine de sıcacıktı evimiz. Beni kapıda karşılayan, gözlerimin içine bakan, seni seviyorum derken bile gözleri dolan, yeryüzündeki kanatsız meleğim dediğim insana ne olmuştu?

Kabuk, dedi içinden. Kadın kırıldı bir kere. İçindeki aynı ama kabuk farklı. Çok dayandı rüzgârlara, fırtınalara. Kimi zaman üşüdü soğuktan; kimi zaman da bekledi gün ışığını. Bazen sabretti ve azla yetinmeyi bildi. Duymadı çoğu zaman, görmedi; hatta bakmadı. Tohum aynı da olsa aşı farklıydı işte! Hassas ama dayanaklı yüreği kapamıştı kapılarını sevgiye. Bir cevizin kabuğu gibi sert ve dayanıklıydı bedeni ve ruhu. Kırıldım ama hala ayaktayım. İstersem acı bir tat bırakırım; istersem de tatlandırırım. Kabuk benim değil mi?

Nilüfer Kurumehmetoğlu

DİĞER YAZILARI Asla yalnız yürümeyeceksin! 01-01-1970 03:00 Maskeli Duygular 01-01-1970 03:00 No Touch! 01-01-1970 03:00 Virüsün Yaratıcısı 01-01-1970 03:00 Ben Nilo 01-01-1970 03:00 Eskiden Bayramdı 01-01-1970 03:00 Taraftar Olmak 01-01-1970 03:00 Hadi Kolay Gelsin 01-01-1970 03:00 İpotek 01-01-1970 03:00 Çok Şey Öğrendim 01-01-1970 03:00 Siyasetin Cinsiyeti 01-01-1970 03:00 Covid Dili 01-01-1970 03:00 40’ında Bir Lotus 01-01-1970 03:00 O Bir KADIN! 01-01-1970 03:00 Neyin Projesi? 01-01-1970 03:00 Değişen Bir Şey Yok 01-01-1970 03:00 İnsan Harcamak 01-01-1970 03:00 Tek Gerçek DEMOKRASİ 01-01-1970 03:00 Sahte Hayatlar Maskeli Yüzler 01-01-1970 03:00 Her Yer Suç Mahalli 01-01-1970 03:00 Suç Var Ceza Yok 01-01-1970 03:00 1 Mayıs 01-01-1970 03:00 Suçlusunuz ! 01-01-1970 03:00 40’a Bir Kala 01-01-1970 03:00 Ölümün Kıyısında 01-01-1970 03:00 Ah Be Kadın! 01-01-1970 03:00 Yürüme Koş 01-01-1970 03:00 Enerji Vampirleri 01-01-1970 03:00 Cep Arası Yaşam 01-01-1970 03:00 Türkiye’de Kadın Olmak! 01-01-1970 03:00 Dokunmak İnsana ve Hayata 01-01-1970 03:00 Arayış 01-01-1970 03:00