Beş buçuk milyon nüfus, üç bin beş yüz okul, altmış iki bin öğretmen ve bir milyon öğrenci. Bu rakamlar Finlandiya’ya ait. Ülkemizdeki rakamlar ise herkes tarafından bilinmekte. Şimdiye kadar birçok dünya ülkesi eğitim sistemlerini Finlandiya ile kıyasladılar, bizler de öyle. Ben farklı noktalardan konuyu açmak istiyorum.

Bence iki ülke arasındaki en önemli sorun başlıkta gizli. Yaşam için çocukları hazırlamak. Finlandiya’nın eğitim felsefesinin temeli buna dayanıyor. Biz bunu yapabiliyor muyuz? Yapamadığımız gün gibi ortada. Peki, neden yapamıyoruz?

Bazı kriterlere beraberce bakalım.

Bizde 5 olan eğitime başlama yaşı Finlandiya’da 7. Onlar, çocuk çocukluğunu yaşamalı diyorlar.

Bizler çocuklarımızı okula arabalarımızla, servislerle götürüyoruz, hem de yıllarca. Onlar ise çocuklarını okula kendileri götürmüyorlar, servis sistemi yok, öğrencilere yürüyerek gitmiyorlarsa bisikletleri ile gidiyorlar. Özgüven burada başlıyor.

Bizde olmazsa olmaz müfredat ve ders kitapları neredeyse her yıl değiştiriliyor. Onlarda ise yıllardır değişmeyen basit bir müfredat ve öğretmenlerin serbestçe seçtiği ders kitapları var. Ama bu kitaplar da o dersin ana unsuru değil.

Bizde birinci sınıftan itibaren, testler, sınavlar, kurslar, bire birler vs. Onlarda ise ilk altı yıl asla not diye bir şey yok.

Birinci sınıf öğrencileri bile kendi sınıflarını kendileri temizliyorlar. Böylece çevreyi boş yere kirletmeyip sorumluluk sahibi oluyorlar. Bizde ise öğretmen çocuğun kendi çöpünü çöpe attırırsa, veli okula çöküp, “sen benim çocuğuma nasıl çöp attırırsın”, diye ortalığı birbirine katıyor.

Bizde okulların bir standardı var, onlarda ise okullar ve sınıflar çocukları “nasıl rahat ettirebiliriz”, düşüncesine göre dizayn ediliyor.

Ders, etüd, kurs vs. ile bizde günlük ders saati 6 ile 14 arasında değişebiliyor. Onlarda ise bu rakam sadece 4.

Finlandiya eğitiminde ev ödevi diye bir şey yok. Öğrenme ortamı okul. Bizde ise akşamları ev ödevi yapmaktan velilerin imanı gevriyor.

Finlandiya’da resim dersinde resim, müzik dersinde müzik yapılıyor. Bizde olduğu gibi derslerin yarısında matematik, diğer yarısında fen testleri çözülmüyor. Öğrencinin yeteneklerini keşfedip geliştirebilecek çalışmalar titizlikle yapılıyor. Ayrıca eğitsel oyunlar, sanat çalışmaları gibi aktiviteler eğitimin en önemli unsurları. Bisiklet binmesini, yüzmesini, trafik kurallarını, yemek adabını, kısaca yaşama dair her şeyi okulda öğreniyorlar. Orada TEOG yok çünkü.

Bizde sırasında oturan, sessizce dersini dinleyen öğrenciler ve bunu sağlayan öğretmenler makbul. Onlarda ise öğretmenin ders anlatması diye bir şey yok. Ders katılımcılık üzerine kurulmuş. Öğrenciler sınıfta gezerek kolektif bir şekilde derse katılıyor. Dersin temeli etkinlik yani.

Onların okullarının çoğunda kantin yerine mutfak var. Olan kantinlerde de süt ve meyveden başka bir şey bulmak pek mümkün değil.  Bizde durum malum.

Bizdeki öğretmenlerin hepsi üst perdeden öğretmen. Hepsi işi çok iyi biliyor, sınıfta bir sorun çıktığında ise çözüm kolay, öğrenciler öğrenme güçlüğü çekiyor. Finlandiya’da ise öğretmen olacaklar seçilirken hep en üst seviyedeki öğrencilerden seçiliyor. Öğretmenler master yapmak zorundalar. Ayrıca haftada iki saat hizmet içi eğitimleri var. Yani üniversitede aldığı eğitimle hazırladığı örnek çözüm defterini emekli olana kadar kullanan bizim öğretmenlerin karşısında, kendini sürekli yenileyip geliştirmek zorunda olan öğretmenler var. Yani, ”hiçbir şey olamazsa bari öğretmen olsun” anlayışı onlarda yok, bizde var.

Öğretmen maaşları Finlandiya’da üst düzeyde. Öğretmenler geçim sıkıntısı çekmiyor ve mesleğine ve kendini geliştirmeye fırsatı oluyor. Bizde ise durum ortada. Öğretmenleri bu ekonomik şartlarda kendilerini mesleklerine elbette veremiyorlar.

Şimdi size sormak isterim. Bizim çocuklarımızı yaşama hazırlamak için verdiğimiz eğitim yeterli mi? Bu eğitim sistemimiz ile bunu başarabilir miyiz? Teşekkürler.

Eğitim kafayı geliştirmek demektir. Belleği doldurmak değil. (Mark Twain)