http://www.egitimis.org.tr/www/haber/57bdafcf952c3.png

Eğitim İş Sendikası diğer sendikalardan farklıdır. 25 yıllık sendikalaşma sürecinde tırnaklarla kazınarak bu günlere gelinmiştir. Herkes kendi çapında bir şeyle yapmış, bir şekilde süreçte yer almıştır. Kimse sendikamızdan daha büyük ya da sendika için vazgeçilmez değildir. Sevdiğim bir söz vardır; “Mezarlıklar, kendilerini vazgeçilmez görenlerle doludur.”

Üyeler belirli süreler için çeşitli görevlere talip olurlar. Yapılan demokratik seçimlerle bu göreve genel kurul iradesiyle getirirler. Genel kurullar, organlara seçilen kimseye seçildikleri görevlere ait koltuklara yapışma görevi vermez. Bu kişiler seçilirlerken de yaptıkları konuşmalarda “koltuğa yapışacağım demez.” Ama ne hikmetse seçilenler bir süre sonra yaptıkları konuşmaları unuturlar, çalışmalarında sendika yerine koltuğu koruma yoluna gitmeye başlarlar. Kendilerini Süpermen gibi görüp, megalomani hastalığının pençesine düşerler.

Genel kurul dönemlerinde iktidar mücadelesi yapmak, seçilebilmek için yarışmak, olmazsa olmaz bir durumdur. Ama seçildikten sonrada bu mücadeleyi sürdürmek Eğitim İş onuruna yakışmaz. Eğitim İş bir yerlere geldiyse her bir üyesinin dişiyle tırnağı ile gelmiştir. Kimsenin babasının çiftliği değildir. Ayrıca bu ortamda sürekli bir şeyle yazan, her şeyi kendisi bilen, kendisi dışında herkesi sinek ikili görenler var. Yahu lafla peynir gemisi yürümüyor. Yirmi yıl önce falan otelin lobisinde falan ile filan arasındaki konuşmada söylediğin sözü yazmakla haklı da olmuyorsun. Bazıları da karşı tez üzerine yorumlar yapıyor, kendi hayat hikâyesinden başlayıp yazıyor, çiziyor. Bir şekilde kendisinin önemli olduğunu hissettiriyor. Laf kalabalığına, sözü uzatmaya hiç gerek yok. Ortada bir sorun var, hem de çok basit çözülebilecek bir sorun. İşi bu kadar dallanıp budaklandırmanın lüzumu da yok. Sorun belli, Tüzük ortada gereği yapılır, olur biter.

Gelelim asıl konumuza. Üyelerimiz çeşitli bahanelerle açığa alınıyorken, yerli yersiz soruşturmalara tabi tutuluyorken, usulsüz sürgünlere maruz bırakılıyorken, idarecilik görevlerinden sorgusuz sualsiz alınıyorken, acımasızca mobbinge maruz bırakılıyorken, yani birçok sorunla boğuşuyorken tefrikaya gerek yok. Balık baştan kokar kardeşim, siz sendikanın MYK’sını tefrikaya çevirirseniz, bu işi beceremiyorsunuz demektir. Genel kurul sizi 7 (yedi) kişi olarak görevlendirdi. İçinizde bölünün, birbirinizi suçlayın, asli görevlerinizi unutun, üyelerinizin sorunları ile hiç ilgilenmeyin mi dedi? Hiç biriniz bulunmaz Hint kumaşı değilsiniz. Her Eğitim İş üyesi seçildiğiniz görevi yapabilecek kapasitededir.

Ben en büyüğüm, ben bilirim, ben zamanında dediydim, bu sorunu ben çözerim, ben gidersen sendika yıkılır gibi düşüncelerimizi bırakalım. Asli görevlerimizi yapalım. Kaçak güreşmeyip sorunlarımızı çözelim. Gerektiğinde istifa müessesesini kullanmasını bilelim. Hangi makamda olursa olsun sendikanın geleceği için uygun olanı yapalım.

Dip not olarak, ben sıradan bir delegeyim. Ne yerel düzeyde, ne de ulusal düzeyde bir beklentim olmadığını belirmek isterim. Ayrıca hazırlanan çağrıya da yine delege sıfatım ile imza attım. Bilgilerinize.

Toplumsal gelişmenin de, çürümenin de temelinde yöneticilerin tavırları yatar. (M.Kemal ATATÜRK)