Gerek işçi sendikaları olsun, gerekse memur sendikaları hızlı gelişen olaylar karşısında nedense geç tepki verme eğilimindeler. Statükocu yönetim anlayışı, ben olmazsam sendika olmaz anlayışı, en iyiyi biz biliriz anlayışı ve megalomani hastalığına yakalanmış yönetimler ya da yöneticiler maalesef olaylar karşısında tepkisel gecikmeler yaşamaktadırlar.

Sendikaların öncelikli görevi üyelerinin çıkarlarını korumak ve geliştirmek olarak özetlenebilir. Yönetimler ne kadar özgür ise, ne kadar canlı ise, görevlerini o derece başarılı gerçekleştirebilirler. Yaşanan tepkisel gecikmeler veya tepkisiz kalmak üyelere yapılmış en büyük ihanettir.

Sendikanın vicdanı olmalı mı? Elbette olmalı. Olmalı ki vicdanı ön plana çıksın ve görevini layığı ile yapabilsin. Çalışmaların giderek hizmet sendikacılığına döndüğü günümüzde üyelerin çıkarlarını kendi çıkarlarının önünde gören sendikacılara büyük ölçüde gereksinimimiz var. Kısa vadeli çıkar yerine uzun vadeli çıkarların tercihi ise ayrı bir inceleme konusu.

Günümüz sendikacılığında üyelerin karar alma süreçlerine daha aktif olarak katılması oldukça önemli. Sendika içi demokrasi de olmazsa olmazlardan. Hele hele üyeleri yapılacak eylemlere angaje edebilmek ayrı bir öneme sahip. Ama sendikalara genel olarak bakıldığında eylemsizlik içinde bulunduklarını, ya da eylemlere katılımı yeterince sağlayamadıkları görülmekte. Elbette bunda mücadele araçlarının elverişsizliği de etkili. Ancak üyelerin karar alma sürecine katılımı bu sorunu kolaylıkla aşabilecektir. Üyelerinden soyutlanmış sendikaların tepkisi de, eylemlerinin gücü de o oranda azalmış olacaktır.

Sendikaların başkanları ya da yönetim kurulları, gelişen olaylar karşısında hızlı tepki vermelidirler. Kendisinin ya da kendilerinin çıkarı için tepki verilmesi gereken olaylarda geç kalınması, binlerce üyesinin zararına neden olacaktır. Vicdanlı bir sendikacı bu durumda elinden ne gelirse ardına koymayacaktır. Olaylar karşısında tereddüt geçiren, verilmesi gereken tepkiyi iş işten geçtikten sonra veren, olaylar karşısında kitlesini harekete geçiremeyen sendikacıların devri geçmiş demektir. Artık ufak ufak yerlerini daha aktif çalışabilecek, olaylara zamanında tepki verebilecek, güç karşısında boynunu eğmeyecek, üyesinin hakkının sonuna kadar arayabilecek daha dinamik ekiplere yerlerini bırakmalıdırlar.

Alnı açık, başı dik olmayan, basiretsiz yöneticilerle hiçbir sendika bir yere varamaz. Olsa olsa diğer sendikaların veya yönetimsel güçlerin uydusu durumuna düşerler. Sendikaları da güdük sendika olarak kalır ve giderek eriyip giderler. Olaylar karşısında susan, tepki vermeyen, güçlü olduğu halde gücünü kullanmayan sendika yöneticileri en büyük zararı kendi sendikasından başka kimseye vermeyecektir. Eylemsizlik ve tepkisizlik kendi grubuna karşı yapılmış en büyük darbedir.  

Eylem içinde olmak, üyelerinin faydasına olabilecek fikirleri üreterek o fikirlerin çalışma hayatında yer bulması için mücadele etmektir. Eylem başkaldırı değil, hak arama yoludur, tepki gösterme yoludur. Elbette hiç tepki göstermeyen, hiçbir davranışta bulunmayan yönetimler, gücü elinde bulunduranlar tarafından çok sevilirler. Ama o yöneticiler gücü elinde bulunduranlar tarafından sevilsinler diye oralara getirilmediler. Üyelerinin çıkarları için kanlarının son damlasına kadar mücadele etmeleri için getirildiler. 

Sendikaların patron ya da devlet zulmüne karşı kurulmuş ikinci bir zulüm yeri olmaması dileği ile.