Eğitimin özelleştirilmesi karmaşık bir konudur. Özellikle toplum yapısının farklı özellikler gösterdiği gelişmekte olan ülkelerde bu durum daha da karmaşıktır. Devlet tarafından yürütülen eğitim faaliyetleri ile ilgili özel aktörlere yetki devri ile özelleştirme sonuçlanır. Özel kişi şirketleri, açık veya gizli dini kurumlar, sivil toplum kuruluşları bu işe en çok girenlerdir.
Öğrencilerin ya da velilerinin farklı beklentileri doğrultusunda özel eğitim kurumlarının oluşması olağandır. Bu eğitim kurumlarının bazıları düşük ücret politikası izleyip eğitim giderlerinin bir kısmını kendi kaynaklarından giderecektir. Bir kısmı ise yüksek ücret politikası ile kar etme yoluna gidecektir. Gerek kar amaçlı kurulan özel eğitim kurumları, gerekse kar amacı gütmeyen, ama uzun vadede başka amaçlarla donatılabilecek eğitim kurumlarının ülke çıkarlarına ne kadar hizmet edeceği sorgulanmalıdır.
Özel eğitim kurumlarının devlet tarafından tanımlanan kriterlere harfiyen uyması gerekir. Ama gerek özel eğitim kurumlarını açanların, gerekse velilerin farklı beklentilerinin olması, bu kurumları standart eğitimden uzaklaştırabilmektedir. Bu eğitim kurumlarını denetleyenlerin de bu sapmaya göz yumması sonucu durum daha da kötüleşebilmekte, hatta eğitimden ülkeye yarar yerine zarar oluşabilmektedir. Kontrol mekanizması ne kadar iyi olursa özel eğitimden elde edilebilecek sonuçlar da o kadar yüksek değerlere ulaşabilecektir. Yoksa gizli amaçlar güden kişi veya kurumların açmış olduğu eğitim kurumları adeta devletin temellerine dinamit koymuş kadar zarar verecektir. Bunun en güzel örneğini içinde bulunduğumuz dönemde açıkça görmekteyiz. Feto yapılanmasına ait olan eğitim kurumları devletin temel unsurlarını yıkmak için her türlü yolu mübah görerek hareket etmişlerdir.
Az önce yazdığım gibi devlet özel eğitim kurumlarını denetlemede zafiyet gösterirse, çeşitli nedenlerle savsaklarsa, bu denetimi yapacak ve eğitime yön verecek olanlar gördükleri aksaklıkları görmezlikten gelirlerse, “bizim adamımız“ anlayışı ile hareket ederse, sonuçlar daha da vahim duruma gelecektir. İçinde bulunduğumuz ortamda “bir musibet bin nasihattan” iyidir sözü üzerine söylenecek söz yok. Mevcut durumdan gerekli dersler fazlasıyla alınmış olmalı ki ilgili ilgisiz birçok eğitim kurumu kapatılmıştır. Ama dikkatli olunmaz ise bugün Feto yapılanması gider, yerine başka bir yapılanma alır. Olması gereken tarafsızlık, liyakat, bağımsız denetim ve çağdaş eğitim ilkelerine uyma prensipleri akıldan çıkarılmamalıdır.
Eğitim bir ulusun geleceğini şekillendiren en önemli çalışmadır. Eğitimin ayarları ile oynarsanız, o ulusun geleceğini yok edersiniz. Bu nedenle eğitim işini olabildiği kadar devlet eliyle ve yine olabildiği kadar sıkı tutmalıyız. Yoksa diğer uluslar Mars’a giderken biz yaya kalırız. Potansiyelimiz göz önüne alındığında iyi bir eğitimle şimdiki durumumuzdan çok daha ileriye gidebilir, gelişmiş dediğimiz birçok ülkeyi kolaylıkla geride bırakabiliriz.
Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder. (Mustafa Kemal ATATÜRK)