Çıkarılan bir kanunla idarecilik görevimiz sona erince bizlere değişik okullarda çalışmak kaldı. Bilişim teknolojileri rehber öğretmenliği sıfatımızın bulunması, benim değişik bir okula görevlendirilmemi sağladı. Bir lise öğretmeni olarak birinci kademe okulunda çalışmak benim için eşsiz bir deneyimdi. Çevremi gözlemleyerek sistemin nasıl işlediğini kısa sürede çözüp, bunları deneyimlerimle karşılaştırıp durumu anlamaya çalıştım.

Bu süreçte sistemdeki değişikliklerden ziyade öğretmenler arası bireysel farklılıklar dikkatimi çekti. Kullanılan farklı metotlarla öğrencilere sağlanan farklı kazanımlar, benim için kayda değer bilgilerdi. Bu farklı yaklaşımlar öğretimden çok eğitim konusunda kendini gösteriyordu. Öğretim olarak bütün öğretmenler üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor, öğretimsel bilgi düzeyinde verilmesi gereken her şey veriliyordu. Buradaki farklı uygulamaların en önemli sonuçları eğitimsel sonuçlardı.

Öğrencilerin hayata dair yaşam beceri düzeyleri, özgüvenleri, hayata bakışları, sanata ve diğer insanlara bakışları, geleceğe hazırlanmaları önemli farklılıkların temelini oluşturmaktaydı. Özellikle öğrencilerin her konuda kendine güven duymalarını sağlayan öğretmenler, bu güveni öğrencilerle birlikte yaşayarak başarıyorlardı. Müfredatlar ile yönetmelikler arasına sıkışan öğretmenlerin bu denli iyi bir iş çıkarmasını beklemek çok zor ama, her şeye rağmen bunu başarabilen müstesna öğretmenler var aramızda.

Yaptıkları belki belli bir model değildi öğretmenin. Yaptığı ya da yapmak istediği, sistemin dışına çıkmadan, satır aralarına hayallerini serpiştirmekti.  Ders saati-ders programı çerçevesinin dışına çıkarak büyük bir özveri gösteriyordu. Kendi yapamadığı hiçbir şeyi istemiyordu çocuklarından. O’na göre önderlik önce kendisi ile başlamalıydı. Tutamazsa bir salyangozu, dokunmasını isteyemiyordu çocuktan. Ya da kendisi sevmeseydi böceği sevmesini bekleyemezdi öğrencilerinin bir böceği.

Çocuklarla beraber toprak havuzda kirlenmeden temizliği öğretemezdi öğrencilerine. Krokiyi kuş bakışı diye anlatamazdı, yükseklik korkusuyla yüzleşmeden. Diş sağlığını anlatamazdı kuru kuruya. Gerektiğinde birlikte giderdi dişçiye, el ele, omuz omuza. İzlerdi sağlıksız dişlerinin başına gelecekleri, tutardı öğrencisinin korkularının bir ucundan.

Sarsılan demokrasiyi yaşatmak adına daha birinci sınıfta koyardı seçim sandığını, hür iradeyi, seçmeyi seçilmeyi öğrencilerinin önüne. Hadsizliğe varmayan hak aramanın dersle değil, yaş ile cinsiyet ile değil, insan olmanın en önemli parçası olduğunu vurgulardı derslerinde. Parayı, alışverişi o kahrolasıca matematiği, bazen pazar yerine, bazen bir bakkala taşırdı.

Geleneklerimiz göreneklerimiz anlatılmaz; yaşanır yaşatılırsa devam eder deyip, hiç sevmediğin kınanın kokusunu avucunda taşırdı. Sokağa salardı çocuklarını, kendini ifade edip farklı insan düşüncelerini, davranışlarını değerlendirebilsin diye. Dans, drama, resim, müzik, beden eğitimi en mükemmel yapıştırıcıdır O’nun için. Paylaşımdır, kişiliktir, davranıştır, değişimdir, öz güvendir, yetenektir. Sanat, bu yaşlarda kötüyü iyiye, çirkini güzele, yanlışı doğruya yönlendiren bir nehirdir O’na göre.

Çocukluğumuzun yer minderleri her salı konuk oluyordu masallara öykülere. Ruhsuz sıraları bir saatte olsa terk edebiliyorlardı etkinlik derslerinde. En sevdiği oyuncakları getirebiliyorlardı çocukları, oyun bir parçası oluyordu bu yaşlarda, hem de kendisiyle birlikte. Çocukluğunu çaldığımız çocuklarımızın okula koşarak gelmeleri için sebepler yaratmak istiyordu cesurca.

Hastalandığında bile şurubunu kapıp gelen çocuklar yaratıyordu sevgiyle. Son güne kadar devamsızlık yapmayan öğrenciler yaratmıştı. Kimisi ders, kimisi oyun, kimisi arkadaş, kimisi öğretmeni için geliyordu okula koşarak. Okula gelmeleri için hepsinin bir nedeni oluyordu. Zaten amacımızda bu değimli? Çocuklarımızın okula severek gelmesini sağlamak, onları hayata hazırlamak, onları bu ülkeye yakışır bireyler haline getirmek, sistemin bir şekilde yaraladığı çocukları öldürmemek, onları sevgiyle kazanmak.

Teşekkürler Gülhan Taşkın İkiz öğretmenim. Sizin gibi öğretmenler ne kadar çoğalırsa, öğrencileri ile her şeyi paylaşan öğretmenler ne kadar çoğalırsa o kadar çok öğrenciyi topluma kazandırabileceğiz. İyi ki varsınız.

Bir ülkenin geleceği, o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır. (Albert Einstein)