Öğrencilere yılda iki defa verilen karne öğrencinin başarısının yada başarısızlığının tek ölçütü değildir.

Eğitimin amacı, çocuğa bilgi depolamak ve depolama kapasitesini ölçmek diyemeyiz.
Eğitim demek bence, çocukların becerilerini geliştirmek, evrensel değerler kazandırmak; en önemlisi yaşamda tutunabilmesi ve üretebilmesi için onu donatmaktır.

Bizim eğitim sistemimizde başarı dört seçenekten birini doğru tutturmaktan geçiyor maalesef...

Müfredat her zaman gerçek yaşamın beklentilerini karşılamaz, karşılayamaz da.
Geleceğin bilim adamlarını, yazarlarını, ressamlarını, futbolcularını… bir sayfa rakamlarla dolu kağıttan okumaya çalışmak ne kadar doğru olur.
Karne yalnızca çocuğa verilmez, aileye de verilir. Ailenin çocuğun yaşantısındaki yerini gösterir aslında.Genellikle fiziksel ihtiyaçları karşılayan aileler çocukları için her şeyi yaptıklarını düşünürler.
Bazı velilier, elindeki kumandadan ya da cep telefonundan daha uzaktır çocuğuna...

Anne ve baba karneye aynaya bakar gibi bakmalıdır.

Bu hafta karneler dağıtılacak, öğrenciler kendilerinden önce,ailesinin ve çevrenin tepkisine göre sevinecek ya da üzülecek.Hatta korkarak evden kaçanlar, intihara yönelenler olacak.
Bir kaç yılda bir değişen eskisine kaka diyen müfredatın faturası bu mudur?

Peki anne ve babanın düşük notlar karşısında tutumu ne olmalı.

Önce sevgi.
Ona dokunun, saçında dolaştırın elinizi,
Gözlerine bakın, gülümseyin…
Onun sizin hayatınızda ne kadar önemli bir yeri olduğunu hissettirin.
Başarısız olduğu derslerle ilgili birlikte neler yapabileceğinizi konuşun.
Başarılı olduğu alanları vurgulayın.
Severek yaptığı spor gibi, müzik gibi, resim gibi etkinliklere yönlendirin.
Sizde katılın ona…

Karnesinde zayıfı var diye, cüzamlı gibi davranmayın çocuğa.
Tatilini zehir etmeyin.
Biraz sevgi ve ilgi hepsi bu!

Alpay CAVLAK
Eğitimci Yazar