23 Nisanlar bizim çocukluğumuzdu. Baharı müjdelerdi. Güneşin yeni yeni gülümsediği, kelebeklerin kanatlarını sabahın esintisine bıraktığı zamanlar…

Yarın çocuk bayramı. Kendi bayramlarında, protokole hazırlanmış gösterilerin figüranı olmasın çocuklar.

Sırayı bozmayın çocuklar, sessiz olun çocuklar, dinleyin çocuklar… Müdürleri kızmasın diye öğrencilerine böyle seslenen öğretmenleri duyar gibiyim.

''Öğretmenim ayağım acıyor oturabilir miyim?'' Diyene kadar sırada dikmeyelim onları. Bırakalım koşsunlar, zıplasınlar, oynasınlar. Müzikler onlar için çalınsın, şarkılar onlar için söylensin.

Onlar, parlak ve meraklı gözleriyle bizleri izleyen, sıcacık yüreklerindeki sevgiyi küçücük bir ilgi ile paylaşmaya hazır olan çocuklar.

Kuşkusuz bu zor ve yıpratıcı meslekte, öğretmeni ayakta tutan, onlardan aldığı enerji. Teknoloji ilerlerse de, müfredatlar değişse de, değişmeyecek tek şey. Kozmik bir anahtar belki, yürekleri açan, eğitimcinin şifresi... 

“Zorunlu vitrin kutlamalarla” yetinmeyelim. Mesela ellerinden tutalım, onlarla yürüyelim, sevinçlerine ortak olalım. Bırakalım sarılsınlar, ayaklarınıza bassınlar, üzerimiz dağılsın. Bayramları bayram olsun. 

''Öğretmenim ayağım acıyor oturabilir miyim?'' Diyene kadar sırada dikmeyelim onları. Bırakalım koşsunlar, zıplasınlar, oynasınlar. Müzikler onlar için çalınsın, şarkılar onlar için söylensin.

Atatürk’ün küçük hanımları ve küçük beyleri onlar. Yarınlarımızın mimarı onlar. Küçük kalpleri, küçük ayakları, büyük umutları var.

Alpay CAVLAK