Artık şapkayı önümüze koyma vakti gelmedi mi? Hemen hemen her ay bir öğretmenimizin   ya şiddet gördüğü ya da gözü dönmüş bir öğrenci tarafından öldürüldüğü haberi gazetelerin arka sayfalarında yer almakta! Daha kaç can gitmeli ya da kaç olay yaşanmalı ki KRAL ÇIPLAK denebilsin …

Arkadaşlar kral çıplak!

Kral çıplak ama krala gelmeden önce şöyle bir hafızamızı da tazeleyelim sonra kralla hesaplaşırız.

Bakın, devletimiz o kadar büyüdü o kadar gelişti ki; çok değil   daha 20 sene önce tüm öğrenciler kırtasiye kapılarında sıra olurdu kitap bulabilmek, satın alabilmek için…Ya da bir üst sınıfta okumuş akrabasının az yıpranmış, üzeri az karalanmış kitaplarını ücretsiz kapabilmek için ev ev dolaşırlardı…

Taşıma mı?  Servis mi?   Yok öyle bir dünya, tabana kuvvet …Okul yolum o kadar uzaktı ki yolda hayaller kurardım, bazen kurduğum hayallerden sıkılıp park halindeki araçların plakalarını sayarak okula ulaşırdım…Hayallerden sıkınıldığını da bu sayede öğrenmiştim daha o yaşlarda üstelik…

Yemek, süt, kuru üzüm vb. ürün dağıtımı mı? Yemek salçalı ekmek ya da cebimize sıkıştırılmış   harçlık ya da leblebi daha fazlası hayal bile edilemezdi…

Ama haksızlık yapmayalım, sınıflarımız oldukça insancıl, oldukça birbirine yakın öğrencilerle dolu olurdu! Evet evet dolu olurdu. Hiç unutmam ortaokula başladığımda sınıfım tam 63 öğrenciden oluşuyordu!

Günümüze geldiğimizde; her eğitim öğretim yılı başında tertemiz masaların üzerlerinde poşetler içerisinde gıcır gıcır okul kitapları öğrencilerimizin emrinde.  Binlerce servis aracı ile evinden alınıp okula kadar taşınan yüz binlerce öğrenci ve bu öğrencilerin öğlen yemekleri eksiksiz şekilde sunulmakta. Okul sütü, okul üzümü gibi projeler ise olmazsa olmaz projeler haline dönüşmüş durumda. Ve birçok okulda özel okul sınıf kontenjanlarına yakın sayıda öğrenci ile eğitim verilen sınıflar mevcut durumda… (Kitapların yetersizliğini, servis araç güzergâh ve aksaklıkları, sunulan yemeklerin kalitesini ve yer yer çok sayıda öğrenci ile eğitim veren sınıflarımızın varlığını görmezden gelmiyorum ama bunlar farklı bir konu ve geçmiş yazılarımda bunları da konu edinmiştim)

Nankör olmamak lazım! Bütün bu iyi niyetle yapılan çalışma ve sunulan imkanların değerini bilmek lazım…Peki biliyor muyuz değerini?

Şimdi gelelim Kral’a…

30 Mart 2012 tarihinde 12 yıllık zorunlu eğitim kanunlaştırıldı. 12 yıllık zorunlu eğitimin amacı, eğitimde kaliteyi arttırarak, bugün gelişmiş ülkelerin yaşadığı Bilgi Çağı’nda küresel rekabette geri kalmayacak bir nesil yetiştirmekti.

Amaç güzel, peki amaçlanan ile gelinen nokta arasındaki fark negatif yönde ise!

Açalım biraz; 12 yıllık zorunlu eğitim ile 4 yıla düşen ilk okul kademesinden çocukların azımsanmayacak sayıda kısmı okuma yazma problemlerini aşamadan ortaokul kademesine geçmekte, Ortaokul kademesinde ise bu problemler çözülemeden ve bu çocukların yanına bu kez dört işlem yapamayan, okuduğunu anlayamayan ve okula sadece vakit geçirmek için gelen yüz binlerce öğrenci daha eklenmiş oluyor. Bitti mi?

Yok hayır daha yeni başlıyoruz lise kademesine taşıyoruz bu yüz binlerce daha ilkokul kademesi temel becerilerini elde edememiş öğrencileri! Lise de belki düzelir umudu taşıyoruz sanırım! Liselerde ise bu öğrencilerimizi sadece dört sene daha oyalıyoruz dahası yok! Dünyanın en iyi öğretmenlerini de getirseniz artık bu çocuklar Lise kademesinde bir adım ileriye gidemez, çünkü temel yok …

İşin kötü yanı  ; devletimiz bu  temel kazanımları elde edememiş milyonlarca  öğrenciye  üstte saydığım  kitap, servis yemek vb  imkanları sunmaya devam ediyor.Bu  öğrencilerin başına öğretmen  atıyor, az sayıda  öğrenci ile  okusunlar diye  okullar yapıyor, akıllı tahtalar vs. vs. vs. …Giden milli servetin hesabı yapılamayacak boyutlara  ulaştı.Bu  öğrenciler  sunulan onca imkana rağmen  okula zorunda  olduğu  için,  ya da  gidecek başka yeri olmadığı  için,  elini kolunu sallayarak sadece zaman geçirme  amaçlı  geliyor.Hal böyle  olunca   gerçek anlamda eğitim  alıp kendini geliştirmek  isteyen az sayıda  öğrencimize de yazık oluyor.

İşin daha kötü yanı ne biliyor musunuz…Biz okumakta gözü olmayan, kendini hazır tüketime alıştırmış bu milyonlarca öğrenciye kötülük ediyoruz…Onları sadece oyalıyoruz, lise mezunu yapmayı başarı sanıyoruz.

Arkadaşlar ağaç yaş iken eğilir...Okumakta gözü olmayan çeşitli nedenlerle temel becerilerden yoksun olan bu öğrencilerimizi, ilkokul sonunda üretime yönlendirsek; ara eleman, kalifiye eleman bulamamaktan yakınan sanayici ve esnaflarımız ile buluştursak nasıl olur…

Alın size çözüm önerim…

İlkokul yeniden  5 yıl olmalı…İlkokul sonunda sınıf öğretmeni   ve  varsa derslere giren branş  öğretmenleri sınıfta hangi  öğrencilerin   akademik olarak başarılı olabileceğini bilir ve ona göre  her  öğrenci  için rapor  oluşturur.Gözden kaçabilecek  öğrenciler  için ortaokul kademesinde 6. Sınıf son bir değerlendirme  aşaması olarak şuan ki gibi aynen devam eder.Bu 6. Sınıf sonunda mevcut branş  öğretmenlerinin raporlaması ve ilk  5 yıl  ilkokul kademesinde derslerine  giren sınıf ve  varsa diğer branş  öğretmenlerin raporlarına bakılıp bir karar verilir. (İlkokul kademesinde ilkokul 3 ,4 ve 5. Sınıfta görsel sanatlar, müzik, din kültürü, yabancı dil ve beden eğitim öğretmenleri derslere girebilmeli) (Branş öğretmenleri endişelenmesin hiçbiri açıkta kalmaz, hiçbirinin aldığı ücret azalmaz. Devletimiz o kadar büyük ki kimse mağdur edilmez, bu arada ben de bir branş öğretmeniyim.)

Karar şu ise: Evet X öğrenci akademik anlamda başarılı ve bundan sonraki yıllarda da şu alanda başarılı şekilde hayatına devam edebilir:

---İşte bu başarılı rapor sonucuna ulaşılan tüm öğrencileri devletimiz 6. Sınıf sonrası üniversiteye kadar olan kısımda tüm eğitim öğretim gereksinimlerini karşılamalı. (Okulunu, sınıflarını, sıralarını, kitaplarını, teknolojik gereksinimlerini, Spor ayakkabılarından eşofmanlarına kadar vs. vs.) Bu  öğrencilere yapılan yatırımın en azından bir geri  dönütü beklenebilir.

Karar olumsuz ise: Yani X öğrenci akademik anlamda temel kazanımları dahi karşılayamayacak durumda ve bundan sonraki yıllarda da akranlarını yakalama şansı yok:

---İşte bu durum X öğrencisinin ailesine bildirilip, aileden   öğrencisini esnaf ve sanayide üretime katkı sağlayacak şekilde çırak olarak yönlendirmesi istenmeli. Ya da özel sektörde, ana baba işinde vs. vs.  çalışacak şekilde yetiştirilmesinin doğru olacağı anlatılmalı.Bu karara karşı gelen velilere ise  bir imkan daha sağlanmalı ; illa  çocuğunu  okutmak  istiyorsan  işte  özel okullar denip oralara yönlendirme yapılmalı…

Burada zenginin çocuğu okuyacak özel okulda, fakirinki okumayacak mı denmesin, bu şekilde yaparak fakirin çocuğunu koruduğumuz unutulmasın lütfen. Çünkü fakirin akademik anlamda başarılı olamayacak çocuğunu mevcut sistemde biz 12 yıl boyunca oyalıyoruz. Sonra senin çocuk üniversiteyi kazanamadı haydi sen çocuğuna bir meslek bul şimdi diyoruz! Liseyi bitirmiş ama elini o ana kadar hiçbir mesleğe sürmemiş öğrencilerden iş yapmalarını, üretime katkı vermelerini istiyoruz! Aile zaten fakirdi, çocuğu da akademik anlamda başarılı değildi ve biz o çocuğu üstte yazdığım şekillerde yönlendirmediğimiz için sadece oyaladığımız için asıl kötülüğü hem aileye hem çocuğa yapmış oluyoruz.

Okullarımız okul olmanın ötesine daha fazla çıkmadan, öğretmenlere olan saygı daha fazla yok olmadan, ülkenin ve gençlerimizin geleceği daha fazla oyalanmadan zorunlu eğitimden vazgeçilmelidir.

Saygılarımla…                                             

Murat Mehmet GÜLER
Eğitimci -Yazar