Malum daha güz mevsimindeyiz. Önümüzde çetin bir kış mevsimi var. Henüz büyük umutlar için erken gibi. Çünkü daha bahara çok var.

Merakla beklenen 2023 Eğitim Vizyonu Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk tarafından açıklandı. Eğitim bilimleri alanında sıkça duyduğumuz kavramlar bu sunum içerisinde epeyce yer buldu. Okul Gelişim Modeli, her okula bütçe, bürokratik yükü azaltılmış, yetki ve sorumlulukları arttırılmış yöneticilik gibi modern eğitim kavramlarının ilk kez bu denli yoğun bahsedildiği bir sunum izledik.

Sistemin çatısına dair net çizilmiş çizgiler söylendi. Bir kere hangi sistem olursa olsun bunu gerçekleştirecek asli unsur öğretmendir. Bu bakımdan nitelikli öğretmen beklentisine net vurgular yapıldığını gördük. Yaşayan ve esnek müfredat, her kademede ders yükünün azaltılması, beceri ve tasarıma yönelik atölye çalışmaları, öne çıkan başlıklar olarak göze çarptı. Fiilen görev başındaki öğretmenlerin kamuoyu ile paylaşılan değişikliklere uyum sağlaması adına yoğun bir hizmet içi eğitim ve dönüşüm programından tutunda, eğitim fakültelerine üst dilimde yer alan öğrencilerin yönlendirilmesine, sınıf öğretmenlerine rehberlik sertifikası verilmesinden formasyonun Milli Eğitim Bakanlığı tarafından verilmesine kadar öğretmen faktörüne net vurgular yapıldı. Bütün bunlar söylenirken kafalarda soru işaretleri de oluşmaya başladı. Örneğin kurulması planlanan atölyeler için her bir okulda yeterli oda, bölüm ya da derslik var mıdır? Yoksa sadece şartları uygun olanlar mı bu uygulamaya geçecek? Eğer öyle olursa bu eğitimde eşitlik ilkesine ne kadar uygun olur? Yeni ayrıcalıklı okullar ortaya çıkmaz mı? Kronik derdimiz kamuoyunda 3600 diye bilinen ek gösterge için çok uygun bir atmosfer olmasına rağmen Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu konuya hiç değinmemesi camiada hayal kırıklığına neden oldu. Başka bir konu, Abbas Güçlü’nün de belirttiği gibi sözleşmeli öğretmenlik sorunu ne olacak? 3+1 e çekmek aynı zamanda sözleşmeli öğretmenliğin sisteme iyice yerleşmesi anlamına gelir mi? Sonra camiada azımsanmayacak bir kesimin rahatsız olduğu mülakat meselesi ne olacak?

Sınav başlığı altında sınava giren ve sınavla öğrenci alan okul sayılarında azalma arzusu sistemin yöneleceği başka bir yön olarak ortaya kondu. Bu noktada ülkenin doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine kadar okullar arası akademik ve sosyal farklılıkların minimuma indirilmiş, başarı oranlarının birbirine yaklaşmış olması zorunluluğu vardır. Bakanlık bu noktada nasıl bir uygulama içine girecek, önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Yine her eğitim bölgesinde kurulması planlanan mahalle spor kulüpleri çocukların küçük yaşlarda spora yönlendirilmesi adına güzel ama ülkedeki coğrafi ve kültürel farklılık ve zorluklar düşünüldüğünde güzel olduğu kadar yaygın bir uygulama alanı bulması zor bir proje gibi durmaktadır. Zorunlu olan ilk ve ortaokula bile kız çocukları gönderilmezken, bu kulüplerde nasıl aktif olarak yetenek ve becerilerini geliştirmeye fırsat bulacakları tartışma konusudur.

Mesleki eğitim ile ülke ekonomisi arasındaki bağ doğru bir biçimde ortaya konarak, mesleki eğitim adına doğru tespitler yapılmıştır. Bunların hayata geçmesi toplumda ki en başarısız öğrenciler sanat okuluna gider yanlış algısını yıkmakla olacaktır. Bu ise hiç kolay görülmüyor.

Eğitimin her kademesinde, Bakanlık dâhil olmak üzere her kurumda “veriye dayandırma” zorunluluğu göze batan başka bir uygulama olacaktır. Bu noktada yine okullar arası başarı düzeyindeki uçurumun ortadan kaldırılmasını zorunlu kılacaktır.

Sorunlar çok ve büyük. Böyle olunca da soruların ardı arkası kesilmiyor. Sonuç olarak üzerinde tartışmaların süreceği, sivil toplum örgütlerinin, derneklerin vb. tüm paydaşların belli beklentilerine karşılık bulduğu ve bulmadığı bir açıklama izledik. Bir önceki “23’ü Beklerken” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi bugün ve yarın tüm paydaşlara kulak verilmeli, iletişim tek kanaldan değil çok seslilik üzerinden devam etmelidir. Aynı yazımda belirttiğim uzlaşma sağlanabilecek bir metin beklentisi karşılık bulmuş gibi görünüyor. Uygulama sırasında ortaya çıkabilecek sorunlar, objektif ve bilimsellik üzerinden çözülmelidir.  

Ziya Hoca’nın final cümlesinde belirttiği gibi; “Su bulanmazsa hepimiz yüzeriz” Bulanırsa sadece bulandıran değil, hepimiz boğulacağız.

Ümit DEVECİ
http://www.guncelegitim.com/files/uploads/logo/f52112c1b8.png