Ülkemizde ilkokul dönemi için denilebilir ki; Eğitim öğretim faaliyetleri devlet okullarında büyük oranda öğretmen- öğrenci performansı üzerinden gerçekleşir. Bu durum eğitimde başrolü paylaşan her iki kanat içinde yorucu bir süreci beraber getirir. Tatil her iki taraf içinde çok önemli bir dönemdir. Bu tatilin nasıl değerlendirildiği, bir sonraki yıla nasıl başlanacağı ile ilgili önemli bir göstergedir. Öğrenci için üç ay olan bu süre öğretmen için yaygın kanaatin aksine iki aydır. Öğretmen, bu iki aylık sürenin tamamı ya da tamamına yakın bölümü maddi olanaksızlıklar nedeniyle evde, ya da köklerinin bulunduğu ana-baba ocağında geçirir. Biraz kaynak yaratabilen kısa bir deniz tatili ya da bir tanıdığın eşin dostun yanında belli bir zaman dilimini geçirebilir. Onun dışında bir sonraki yıla yavaş yavaş hazırlanmak, okumak, bilgi ve yöntemlerini güncellemek öğretmenin tatilde de yaşamının bir parçası olmaya devam etmelidir.

               Bir ilkokul öğrencisi için üç aylık bir süre, eğitim – öğretim penceresinden bakınca ne ifade eder? Bu üç aylık süreyi bir öğrenci nasıl geçirmelidir?

               Bu sorunun yanıtı eğitimciler arasında farklı bakış açıları ile farklı şekillerde kamuoyuna sunulmaktadır.

               Bazı eğitimciler üç aylık bir sürenin öğrenciye yıl boyu verilen bilgi ve kazanımların unutulabileceği kadar uzun bir süreyi ifade ettiğini, bu durumda da bir sonraki eğitim öğretim yılına bırakılan noktanın çok gerisinde başlanacağı endişesini dile getiriler.

               Bir gurup, tatilin çocuk için serbest bir dönemi ifade ettiğini, okuldan uzak kendi kişilik özelliklerini, beğenilerini ve isteklerini özgürce yaşayabileceği bir zaman olduğunu savunur.

               Diğer bir gurup ise ikisinin arasında bir yerdedir. 

               Her üç gurupta kendi iddiasını çoğu zaman kendi yaşamları içinden seçilmiş, sübjektif örneklerle destekler. Bu durumda Nasrettin Hoca misali herkes haklı çıkar.

               Peki öyleyse bu sorunun cevabı nedir?

               İlk önce, eğitimin hayat boyu devam eden bir süreç olduğunu bilmemiz gerekir. Yani bunu belli dönemler içinde gerçekleştirip belli dönemlerde tekrar başlatabileceğimiz bir süreç olarak ele alamayız. Bir çocuğun zihnine 180 işgünü bir şeyler doldurup, haziran ortası itibariyle kaydet butonuna basıp, eylül ayında kaldığımız yerden devam edemeyiz. Bilginin kalıcılığı, kullanılmasıyla paralel giden bir olgudur. Bu durumda ne yapmalı? Çocuğu derslere, test kitaplarına, kurslara mı boğmalı?  Yanıt evetse bunun neresi tatil, yanıt hayırsa unutulma nasıl engellenmeli?

Bu soruyu yanıtlarken durduğumuz nokta ve baktığımız yön çok önemlidir. Eğitim hayat boyu sürüyorsa, okul dönemini ayrı, tatil dönemini ayrı perspektiften bakarak değerlendiremeyiz. Modern dünyanın gittiği yer ve ülkemizin gitmesi gereken yer iyi anlaşılmalı, bu merkezde kalarak görüş ve yaklaşım oluşturulmalıdır.  Okul ve tatil uyum içinde, birbirini destekleyen dönemler haline getirilmelidir. Öğrenilen bilgiler günlük hayatta kullanılıyorsa, günlük hayat içinde bir karşılık bulabiliyorsa kalıcılığından söz etmek mümkün olabilir. Bu noktada tatil süresinin herkes için nasıl en verimli şekilde değerlendirileceği öğretmen – veli iş birliğinin ne kadar güçlü ve güvenilir olduğu ile ilgilidir. Yaz tatili veli ile birlikte mercek altına alınmalı, ortalama veli profili, çevresel imkanlar gözetilerek tatilin nasıl değerlendirilmesi gerektiği ile ilgili bir yaklaşımın temelleri veliye doğru izah edilmelidir. Öğrenci yıl boyunca öğrendiği temel bilgi ve becerilerini günlük yaşam içinde, doğada, evde veli destek ve yönlendirmesiyle gerçekleştirme imkânı bulabilmelidir.

Örneğin; Anne – babasıyla alışverişe giden ve bu alışveriş sırasında sorumluluğun bırakıldığı bir çocuk yıl içinde öğrendiği birçok bilgi ve beceriyi gerçekleştirme fırsatı bulacaktır.

Alış veriş listesine bakarken kafasında hangi sırayla, hangi reyonlara gideceğine dair bir strateji geliştirecek, ürünlere bakarken son kullanma ve üretim tarihleri gibi bilinçli tüketici karakterini gerçekleştirecek, ürün fiyatı ve sahip olduğu bütçe arasında denge kuracak, bunu yaparken toplama ,çıkarma , çarpma ve bölme işlemlerini kullanacak, görevlilere ürünlerin yerini sorarken, kasada sıra beklerken, ödeme yaparken sosyal ilişki ve iletişim becerilerini geliştirecek, para üstünü sayarken toplam-fark ilişkisini somutlaştıracak, kendisini ailesinin sorumluluk alabilen önemli bir parçası olarak görecek, aile bütçesini kullanmada sorumlu bir hak sahibi birey olmanın ilk adımlarını atacaktır.

Diğer bir değerli yaklaşım tatil süresince okuma alışkanlığı ve sevgisi üzerine yıl boyu yapılan çalışmaların kesintiye uğramamasının önemidir ve bu durum veliye iyi anlatılmalıdır. Modern eğitim yaklaşımlarının ortaklaştığı bir konu çok bilgili değil, ihtiyaç duyduğu bilgiye nasıl ulaşabileceğini bilen bireyler yetiştirmek olarak görülmektedir. Bunu ise ancak okuyan, okuduğunu anlayabilen, doğru yorumlayabilen, analiz edebilen, ulaştığı bilgiyi kullanabilen bireyler yapabilir. Yıllardır her kademede yapılan seçme ve yerleştirme sınavları iyiden iyiye bu yaklaşıma doğru evrilmiştir. Bunun geri dönüşü de yoktur. Bu gerçekler ışığında ilkokulda çocuğu bulunan ebeveynlere önerilerim şunlar olacaktır;

1-Çocuğunuz okuyacağı kitabı kendisi seçsin. Çocukların kendi seçtikleri kitapları bitirme oranı %92

2-Model olun. Ebeveynleri ile birlikte kitap okuyan bir çocuğun bu alışkanlığı kazanma olasılığı, diğerlerine göre tam altı kat daha fazla.

3-İlkokul çocuğu somut öğrenme dönemindedir. Birlikte somut hedefler belirleyin. Örneğin bu ay şu kadar kitap okuyacağız gibi.

4-Çocuğunuzun kişisel bir kitaplık oluşturması için gerekli adımları atın. Onu motive edin. Bu onu okumaya teşvik edecektir.

5- Ben yatılı okulda 6 yıl okudum. Bizim öğrenciliğimizde çok sayıda ve çeşitlilikte çizgi roman vardı. Birçok şey gibi onları bulundurmak ve okumak yasaktı. Bu yasağı çiğnerdik ve yakalandığımız zaman bazı sözüm ona öğretmenler ve sözüm ona idareciler tarafından cezalandırılır, şiddete maruz kalırdık. Bugün anlıyoruz ki görsel-metin ilişkisini en yoğun ve bol gördüğümüz kitaplarmış. İyi ki okumuşuz. Tavsiye ediyorum.

               Unutmayalım; Günlük 25-30 dakika kitap okuyan bir çocuk üç aylık yaz tatili dönüşü 150-200 bin kelime okuyarak gelmiş olacaktır.

               Tüm öğrencilere güzel ve verimli bir tatil diliyorum.

Ümit DEVECİ