Bir araştırma sonucuna göre M.Ö.  50 000 yılından günümüze kadar yaklaşık 108 milyar insan dünya üzerinde yaşamış. Bu sayının yaklaşık 100 milyarı artık yaşamıyor. “Kimler geldi, kimler geçti “ diyor ya şarkı, aynen öyle. Bu 100 milyar insandan bazıları yaşadıkları dönemde yaptıkları ile ve öldükten sonra da sadece yaşadıkları toplumda değil, dünyanın değişik yerlerinde bıraktıkları iz ile anılmaya devam ediyorlar. Örneğin döneminde ortaya koyduğu adalet anlayışı ile Hazreti Ömer’i 1400 yıl geçmiş olmasına rağmen hala örnek göstermemiz, bilimsel gerçeği hurafe karşısında yüceltmesiyle bilim dünyasının yanında toplum kültürüne katkı yapmış Galileo Galilei’nin engizisyon mahkemesinde yargıçların yüzüne çarptığı “ Dünya yine de dönüyor” sözünü doğruları savunurken azınlıkta kaldığımız zaman bile hatırlamamız, pes edilmemesi gerektiğinde Edison’un 999 kere deneyip vazgeçmemesi ve 1000. denemede ampulü bulması yada Norveç’te bir problemi çözmek için doğru yaklaşımı bulamayan birine “ Atatürk gibi düşün” telkininin

Norveç kültüründe deyimleşmesi gibi yüzlerce örnek sayılabilir. İşte sözünü ettiğimiz bunlar ve sözünü etmediğimiz daha yüzlerce kişi bu şekilde ölümsüz olmuşlar, yüzlerce yıl geçmesine rağmen hak ettikleri şekilde toplumların hafızalarına kazınmış halde yaşamaya devam etmektedirler.

Yıllar önce Okul Öğrenci Temsilcisi seçiminde bir ilkokul öğrencimiz okul başkanlığına aday oldu. Seçim sürecinde propaganda dönemini oldukça aktif ve canlı olarak değerlendiriyor, sınıf sınıf gezerek proje ve vaatlerini anlatıyordu. Sorun enerjisi değil, söyledikleri idi. Çocuk bu işi bir ilkokul temsilciliğinden çok başka bir anlayışla sürdürüyordu. Her öğrenciye tablet almaktan tutun da tüm okulu tatile götürmeye kadar vaatlerde bulunuyor, bunu da maalesef sınıf öğretmeninin bilgisinde tüm okulun gözü önünde yapıyordu. Sonuçta çocuk okul başkanlığını diğer adaylar karşısında kazandı. Kendisi “ çok gözü açık” şeklinde bir iltifatla ödüllendirildi. Aslında süreç içinde çocuk ve onu yönlendirenler yalan söylemeyi, insanları kandırmayı, tutamayacağı sözler vermeyi, kazanmak için her türlü ahlaki değerin ayaklar altına alınabileceği gibi birçok yanlışı yüceltmişlerdi.

Bu örnekten, okulların eğitim anlayışından tutunda öğretmen profiline kadar birçok sonuçlar çıkarmak mümkün. Ben birisine dikkat çekmek istiyorum. Sonuç alındığı sürece yanlışın yüceltilmesine verilen toplumsal destek.

Ocak 2019. Yeni yıla korkunç bir haberle girdik. O dönem de çok yazıldı, çizildi, paylaşıldı. Şimdilerde adını anan yok. Ceren hem öldü, hem unutuldu.  Çankaya Üniversitesinde gencecik bir akademisyenimiz Ceren DAMAR ŞENEL hukuk fakültesi öğrencisi tarafından çektiği kopyayı yakaladığı ve yasal olarak yapması gereken prosedürü uyguladığı için vahşice, darp edilerek, kuşunlanarak ve bıçaklanarak katledildi. Oysa Ceren görmezden gelseydi, bana ne deseydi ölmeyecekti. Onu öldüren kurşunlardan biri de işte yukarıda sözünü ettiğim “Toplumda Yanlışın Yüceltilmesine Verilen Destek” idi. O dönemde öğrendik ki katil daha önce de kopya çekmiş. Maalesef böyle insanlar toplumda bir karşılık buluyor. Maalesef ki böyle insanlar toplumda destek buluyor. Maalesef ki eğitim sistemimiz böyle insanlar yetiştiriyor. Günün birinde böyle insanlar Ceren gibi “senin, benim doğrum değil, insanlığın binlerce yıldır ortaya koyduğu ortak değerlerin tanımladığı doğrunun peşindeyim” diyen kişilerle karşılaşıyor, çatışıyor ve Cerenlerimizi yok ediyor. Hâlbuki CEREN temelde “kazançlı ama yanlış” seçeneği yerine, “getirisi yok ama doğru “ seçeneğini tercih etmiştir.

“İnsan asıl, unutulduğu zaman ölür ” derler.

Bu noktada teklifim şudur; Ceren öldü ama onu tekrar hayata döndürmek elimizde. Bunu hep birlikte yapabiliriz. Toplumda ahlaksızca kazanma şansı varken ahlaklıca kaybetmeyi seçen herkesi “CEREN GİBİ DAVRANMA” modeline örnek gösterebiliriz. Örneğin haftada 1-2 TL harçlık alan bir öğrencimizin, çocuğumuzun bulduğu 20 TL yi doya doya harcama seçeneği varken, getirip teslim ettiği zaman “ Aferin, CEREN GİBİ davranmışsın ya da maddi hasarlı bir kazaya neden olduğumuz zaman suçu üzerimizden atma veya en azından suçu ve cezayı paylaşma gibi bir seçeneğimiz varken hata bendeydi diyerek CEREN GİBİ davranmayla tarif edebilirsek yada zaman zaman futbol maçlarında gördüğümüz hakemin verdiği yanlış penaltı kararını düzelten ahlaklı futbolcunun sergilediği doğru tavrı tarif ederken Fair Play in yanına CEREN GİBİ tanımlamasını da ekleyerek bunu yapabiliriz. Bunu ben yapacağım. Öğrencilerim üzerinde gördüğüm böyle davranışları CEREN üzerinden somutlaştıracağım. “Aferin, CEREN GİBİ davranmışsın” diyeceğim. Ceren’in ölmesine i
zin vermeyeceğim.  Çünkü bu hala birçoğumuzda var ve bu doğruluğu seviyoruz. Ceren’in cenazesinde eşinin söylediği sözleri birçok öğretmen karne görüşü olarak öğrencisine tavsiye etti. Hala doğru bir davranışını gördüğümüz çocuğa “ senin annen de ya da baban da ya da dedende böyle idi, aferin” diyerek bunu yaşatmaya çalışan bir kesim var zaten. Önemli olan bunu canlı tutmak ve inatla yüceltmek. Yoksa bu kokuşmuş bataklık hepimizi yok edecek. Tıpkı CEREN GİBİ…