UNESCO kararıyla Dünya Öğretmenler Günü ilan edilen 5 Ekim, 1994 Yılından bu tarafa, Mustafa Kemal Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul etmesinin (1928) yıl dönümü 24 Kasım ise 1981 Yılından beri kutlanmaktadır. Her iki tarihi de önemsiyor, kutlamaya değer buluyorum. Mevzu bu değil. Kutlanacak ne kaldı? Bunu konuşalım.

Kültürümüzde peygamberlik mesleği diye kutsanan öğretmenlik, vekil maaşına denk geliri ve saygınlığı yanında tatminini de yitirdi. Uğradığımız erozyon o denli kuvvetli ki, acınası haller içindeyiz. Alınganlık oluşmasın, toplumun acıma duygusundan bahsediyorum. Atanamayışımızdan, geçinemeyişimize, sınıf geçmedeki etkisiz rolümüzden, disiplin etmemizi engelleyen durumlara kadar acıklı haller. İyi niyetle örülü kutlamalarda izini sürebileceğiniz bir hâl. Yemeğe götürülen, kıyafet hediye edilen, ikramlar ve indirimlere mazhar olan öğretmen. Esnaf velisi olanlar anlar. Sınıfın bir ihtiyacını gideren velilerin öğretmen ihya edermiş halleri, sınıf yönetmeye kalkan çok bilmişler…. Çeşitlendirilebilir. Karikatüre döndük.

Sınıftaki yerini Reisi Cumhura bırakmayan öğretmen tarih oldu. Önce kadro derdindeydi, şimdi sözleşme. Kadrolu kıdemliler de 3600 Ek gösterge peşinde, emeklilik hayali kuruyor. Sinirler bozuk, sağlık tehlikede, “nerede o eski günler” tadındayız.

İyi ki diyenler de var elbet. Puan yettiğince öğretmen olup, yandaşlığınca yükselenler. Onları sınıfta göremezsiniz pek, çoğu idarecidir. Derse giriyorsa da mütevaziliğinden. Asar keser, öğrenciler üzerinde onulmaz yaralar açar, hem liyakatsiz hem hadsizdir. Sen benim kim olduğumu biliyor musuncudur. Biliyoruz. Ne olmadığını da biliyoruz: öğretmen!

Günlerden gün beğenirken (beğenmezken ?) gün görmedin be öğretmenim…

OECD 2017 verileriyle hazırladığı Eğitime Bir Bakış 2018 Raporunda ülkemiz öğretmenleri en fakirler sınıfına koydu. Doların 4 lira bile olmadığı bir takvimde yıllık geliri 26 bin 500 Dolar olarak tespit edilen Türkiye öğretmeni bugün daha da fakir, satın alma gücümüzün %40 nı kaybettik. Haber yasağı gelmezse 2019 raporunda göreceğiz dipteki yerimizi. Hayat pahalı, dolar yüksek, eğitim güya ücretsiz, emeğimiz sudan ucuz. 35 ülke arasında Lüksemburg, İsviçre ve Almanya öğretmenleri yıllık 90 bin doları bulan maaşlarıyla göz dolduruyor. 60 bin Dolar seviyesi mesleğe yeni başlayanlar için. Tecrübe arttıkça gelir artıyor.

Çağdaş ülkelerin müreffeh öğretmenleri ile bizim niteliğimizi kıyaslayıp sen kimsin diyenler çıkabilir. Lisans ve üzeri eğitimde üzerimize titrediniz de okumadık mı? Tabela üniversitelerine 2. Öğretim açtınız, uzaktan eğittiniz, formasyon dağıttınız, alan dışı-içi merkezi sınavları aştık mülakat dayattınız, işi gücü bırakan torpil kovaladı. Sınıfa giren baytar.

Ne kadar ekmek o kadar köfte demiyorum. Mesleğin niteliğinden gayrı her şeye müdahil siyaset mesleği de eğitimi de bitirdi. Atanmadan ihtiyarlayan öğretmen, kalan idealizmini de atandıktan sonra yitiriyor. Bilimsellikten uzak müfredat, her an değişen yönergeler, sınav sistemleri, sistematik mobbing ve geçim derdi arasında öğütülüyor. Gelir kıyasında niteliğimizi sorgulayanlar nicesin demeli.

PISA Raporuna göre, 2006 ve 2015 yılları arasında 15 yaş grubu öğrenciler içinde ileride öğretmenlik mesleğini seçmek isteyenlerin oranı Türkiye’de yüzde 19 puan düşüş gösterdi, arayacağız. Aynı dönemde Tayland’da öğretmen olmak isteyen öğrenci oranı yüzde 6, İsviçre, Karadağ, Çin ve Avusturya’da 4 puan artış göstermiş. Neden ki?

Şimdi bizi kutlayacaklar. Yetmez, 24 Kasımda bir daha kutlanacağız. Hâl mi var? Kutlanmak, kutsanmak yerine anlaşılmak istiyoruz. Ne yapıyoruz, kimiz, neciyiz, niceyiz. Dünya öğretmenler günü kutlu olsun, darısı başımıza öğretmenim.