Bizim ülkemizde çok övülen, en çok dövülendir. Anne, çocuk, kadın, çiftçi, öğretmen,… örnekler malumunuz. Ne zaman bir devlet büyüğümüz bizi övmeye başlasa “eyvah” diyorum, yine fedakarlık düşer hissemize, yine hakkımızı ödeyemez bunlar.

24 Kasım münasebetiyle Milli Eğitim Bakanımız video kutlaması yapmış, sarayların en AK’ı ve en büyüğünde 81 ilden gelen öğretmenler ağırlanacak, öğretmen korosu Sayın Cumhurbaşkanımıza konser verecekmiş, ne hissetmeliyim?

80 Darbesinden sonra öğretmenler günü olarak kutlanmaya başlanan 24 Kasım’ın özü, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmeni oluşudur (1928). 1980’den sonra her yere heykel, her ağıza sakız olan olan Mustafa Kemal’i çiğneye çiğneye eskitmeye çalıştılar. İnsan Atatürk’ü, Lider Atatürk’ü, Öğretmen Atatürk’ü uzak bir yıldız, “gerçek olmayacak denli heykel”, sonsuz uzak bir “şey” e dönüştürdüler. İnsan sevdiğinden bıkarmış, bıkalım istediler herhal.

İktidarlar değişti, niyet değişmedi; Atatürk öğretisi ile öğretmenlik mesleğine algı düzenli olarak eksildi, at başı. İki şey netti çünkü: bir milleti sormadan, sorgulamadan tebaa kılmanın yolu Atatürk Öğretisini unutturmak, öğretmenlik mesleğini yozlaştırmaktan geçer. İkisini de amaç edindiler.
Öğretmen yetiştirme politikaları “herkes öğretmen olur” ve “atandığına şükret, sus otur” noktasına 1 günde evrilmedi. Yavaş ve istikrarlı, “herhangi birinin yapabileceği işi yapan, herhangi bir memur” olduk.

Yurttaş yetiştirenler, atama, tayin, idareci koltuğu, ek ders, ek iş, “aferin” bekler hale 1 günde gelmedi. Doğruluğundan emin olmadığımız bilgileri, bilimselliğinden şüphe ettiğimiz yöntemlerle öğretiyormuş gibi yaptık. İyi olursa MEB den, kötü olursa bizden.

Öğretmen dediğin de eğitim tezgahında dokunur, eğitimimizden çaldılar. Meslek onurunu siyasiler eksiltti belki, biz de gereğince direnmedik ama. İktidara göre bıyığını, alyansının metalini, sendikasını değiştirenler bizlerdik.

24 Kasımı Atatürk demeden kutlayan öğretmenler, siyasiler, sendikalar varsa, 24 Kasım sevgililer günü tadında mesajlaşma, hediyeleşme günüyse artık, nedeniyiz. Aklıma Nazım’ın “Akrep Gibisin Kardeşim” şiiri düşüyor. Kabahatin büyüğü, omzumu ağırlaştırırken.

Geçim ölçeğinde açlık sınırlarından, şiddete uğradığımızdan, özlük haklarımızdan, itibar kaybımızdan, atanamadığı için intihar edenlerden bahsetmek mümkündü. İkiyüzlülük gibi geliyor. Bir yüzü DİĞERLERİ ise diğer yüzü BİZİZ düştüğümüz halin. Yüzleşelim, şikayet etmeye yüzümüz olsun istiyorum. Başöğretmenime duyduğum mahcubiyet de aklımda.

Sen gördüğünde bitecek körlük, öğretmenlerimizle, başöğretmen Atatürk’le helalleşeceğiz. Dimağın, günün, geleceğin aydın, aydınlık olsun öğretmenim…

Cansel GÜVEN
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı