McKinsey & Company’nin, ‘Eğitimde Başarı Faktörleri’ çalışmasına göre bir ülkenin eğitimde başarıyı yakalaması için beş temel faktör var. Birinci faktör öğretmen kalitesi; Öğretmenlerin kalitesi, öğrencinin öğrenme düzeyini etkileyen ve okuldan kaynaklanan en önemli faktör olarak öne çıkıyor. Burada ‘kalitenin’ uçtan uca ele alınması gerektiği vurgulanıyor. Yani eğitimde ‘öğretmen kalitesinin’ sağlanması, yetenekli insanların öğretmen olmaya özendirmeyi, bu kişileri meslekte tutulmasını, gelişim fırsatları sunulmasını ve performans yönetiminin yapılmasını kapsıyor. Öğretmen kalitesi için Türkiye neler yapıyor? Öğretmenini nasıl yetiştiriyor? Bizim ülkemizde öğretmen hepimizin bildiği gibi üniversite sınavı ile belirleniyor.

Herhangi bir planlama yapılmadığı içinde neredeyse her ilde eğitim fakültesi açılmış durumda ve ülke ihtiyacından fazla mezun verdiği için de öğretmen olabilmen için eleme imtihanı KPSS sınavında başarılı olman gerekiyor. Birçok aday atanmayı beklediği halde bugün okullarda yeterli atama yapılmadığı için ücretli öğretmen çalıştırılmaktadır.(Ücretli öğretmen: asgari ücretin bile altında çalışan 15 gün sigortası yatırılan atanamamış öğretmendir) Eğitimde başarıda ikinci kritik faktör öğretim metodolojisi; Bu ikinci faktör, iyi bir sistem kurulması gerektiğine işaret ediyor. Yani eğitimde hedefler net bir şekilde ortaya konulmalı, öğrenci merkezli bir eğitim mi yoksa öğretmen merkezli bir eğitim sistemi mi yürütüleceğine karar verilmeli, hangi konuların en verimli şekilde nasıl öğretilebileceği belirlenmeli. Eğitim politikamız var mı? Maalesef bizde her bakanla değişen eğitim sistemi mevcut. Her gelen yeni bakan bir önceki sistemi toptan çöpe atarak yeni çığır açacak kendi sistemini getiriyor. Biz öğretmenler takip edemiyoruz değişen sistemi değil sizler takip edebilesiniz.

Eğitim bir ülkenin geleceğini inşa eder. Eğitim; hükümetlere, kişilere, siyasi düşüncelere göre şekillenmemeli. Belki de olması gereken tamamen siyasetten arınmış uzman kişilerin yer aldığı bir kurum olmalı. Hükümetler, kişiler gelip geçicidir. Kalıcı olan devlettir. Güçlü bir devlet olabilmek için iyi eğitim almış toplum gerekir. Bizler güçlü bir devlet mi istiyoruz? Yoksa siyasi emellerimizi mi gerçekleştirmek istiyoruz? Üçüncü faktör eşitlik. Buna göre bir ülkenin eğitimde başarılı olması için cinsiyeti veya ekonomik koşulları ne olursa olsun tüm çocukların sistemden yararlanabilmesini garanti eden spesifik gösterge ve hedefleri belirlemesi gerekiyor. Yani tek bir gruba ya da coğrafi lokasyona odaklanan değil, ülkenin tümünde eğitim kalitesini artırmaya odaklanan sitemler daha başarılı oluyor. Ülkemizde eğitimde eşitlik var mı? Eğitimde eşitlik olmazsa olmazımız olmalı. Sadece okul yapmakla, ücretsiz kitap vermekle eşitlik sağlanmıyor maalesef. Türkiye’deki tüm okullar Van’dan Edirne’ye kadar standart şekilde olmalı. Okulların tüm giderleri devlet tarafından karşılanmalı.

Öğretmen giderlerinin ödendiği gibi diğer personelin giderleri de devlet tarafından karşılanmalı. Oysaki ülkemizde devlet özellikle ilköğretimlerde okulun sadece elektrik, su ve doğalgaz faturalarını ödemekte diğer tüm masraflar okul kayıt zamanı ve sonrasında okul katkı payı altında velilerde alınan paralardan karşılanmaktadır. Bugün velilerin destekledikleri okulların fiziki şartları daha iyi desteklenmeyen okulların şartları daha kötüdür. Bunun dışında ülkemizde de hızla yayılan ve devlet tarafından da desteklenen özel okullar eğitimde eşitliği tamamen ortadan kaldırmaktadır. Paranın miktarına göre eğitim hızla artmaktadır. Dördüncü faktör toplumsal katılım. Eğitimin toplum nezdinde saygı gördüğü ülkeler yüksek performanslı eğitim sistemlerin kurulmasında daha başarılı. Ayrıca velilerin çocuklarının eğitimine ve okulların karar verme süreçlerine dâhil edilmesi, sistem üzerinde fark yaratıyor. Toplumun bakış açısı? Bugün öğretmene şiddet var ise, ters giden bir şeyler var demektir. Oysaki geçmişte ülkemizde en saygı duyulan meslek öğretmenlikti. O noktadan bu noktaya nasıl geldik? Değişen eğitim sistemleriyle beraber bir her seferinde eğitimde öğretmenin değerini unuttuk. Öğretmeni öğretici, eğitimci konumundan çıkarıp bakıcı konumuna taşıdık. Hatta öğretmen velinin, çocuğun istediği gibi olmasa bunu şikayet edebilecek bir merkez bile kurduk. Kendi kaygılarımız için eğitimin temeli öğretmeni yok sayarak aslında toplumun gözünde eğitimi bitirdik. Beşinci faktör dijitalleşme.

Dijitalleşmeye, hem daha iyi veri toplama ve yönetme, hem de öğretme, değerlendirme ve öngörmeye yönelik yenilikçi araçlarla yeni fırsatların kapısını açtığı önem veriliyor. Dijitalleşme ve teknolojiyi takip ediyor muyuz? Bu konuda hepimizin hatırlayacağı FATİH Projesi ile büyük bir adım attık. Peki nerede yanlış yaptık ki bu proje geçtiğimiz yıl iptal edildi ve sonuç olarak eğitimde bir adım bile ileriye götürmediği açıklandı. Öğrencilere tabletler dağıtıldı. Sınıflar akıllı tahtalarla donatıldı. Peki neden başarıya ulaşmadı?

Toplumumuzun gelir düzeyine bakılmadı. Her evde internet olup olmadığı sorgulanmadı. Bu ürünler teknolojiktir bozulacağı, kırılacağı hesaplanmadı. Sürdürebilirliği hesaplanmadı. Eğitim bir ülkenin geleceği ise, öğretmende o geleceği inşa edendir. İnşa ederken de öğretmenin en büyük desteği doğru bir eğitim politikası ve velilerdir. O yüzden başarı için, siyasetten ve günlük çekişmelerden uzak ben değil biz olarak çocuklarımızın geleceğini inşa eden öğretmenlerimizle el ele vererek başarabiliriz.