Müjdat Ataman

OECD’nin 15 yaş grubuyla yaptığı araştırmaya göre öğretmenliğin meslek olarak en çok tercih edildiği ülke yüzde 25′lik oranla Türkiye. Bu araştırma üzerine yapılan yorumların birinde, “üç ay tatil başka hangi meslekte var” şeklinde bir serzeniş bulunulmakta. Bir öğretmen olarak bazı konuları açığa kavuşturmakta ve uzaktan çekici gelen bu mesleğin getirileri yanında götürülerini de göstermekte yarar var.

Öncelikle tatil konusuna açıklık getirelim: Devlet okulunda çalışan öğretmenler için tatil Temmuz ayında başlar ve Ağustos ayının sonunda biter. Özel okullarda ise durum daha da farklıdır, birçok özel okul bu iki ayı öğretmenine vermemek için tatili geç başlatır ve öğretmenlerini Ağustosun ortasında öğrenciler yokken okula çağırır. Özellikle eğitimden gelmeyen birçok özel okul eğitim yöneticisi de (CEO) uzun tatili öğretmen için fazla görür. Ağustosun ortasında hatta başında okula gelen öğretmenlerin daha çocuklar gelmeden heyecanlarını kaybettiklerini, yorgun olarak döneme başlamak zorunda kaldıklarını fark etmezler. Yazın toplamda iki ay tatil vardır ve bu durum özel okul öğretmenleri için geçerli değildir. Sekiz hafta tatil az mı diye soracaksınız?

Bugünlerde gittiğiniz bir restoranda çocuklara dikkatlice bakın; aileleri tarafından ellerine akıllı telefon ya da tablet verilen çocukları hemen göreceksiniz. Çocuğuna zaman ayırmayan, ayıramayan, çocuğu ile nasıl zaman geçireceğini bilemeyen anne ve babalar, işin kolay yoluna kaçarak oyalanmaları için çocuklarının ellerine akıllı oyuncaklarını veriyor. “Yaşasın huzurlu yemek yemek, bağımsız sohbet etmek!” diye düşünüyorlar sanırım. Evde de akıllı telefon ve tabletin yanına televizyon denen aptal kutusu ve oyun konsolları ekleniyor. Çocukları ile oyun oynayan anne ve baba sayısı o kadar az ki… Zaten gerek de yok Acun’un Survivor’ı herkesin yardımına koşuyor. İki çocuğu için akşam beşten sonra iki saati planlayamayanlar, öğretmenlerin her gün sabah sekiz ile beş arasını planladığını, değil iki çocuğu, birbirinden farklı ilgileri olan, birbirinden farklı öğrenme seviyeleri olan ortalama yirmi dört çocuğu “Survivor”sız oyalamadan geliştirmek zorunda olduklarını göremiyorlar.

Öğretmenlerin sadece girdikleri ders saatini hesap ederiz, ama bu derslerin oluşumundaki arka planı görmeyiz. İyi bir öğretmen, kılavuz kitaptan ders işlemek yerine girdiği dersleri planlar. Haftada yirmi dört saat için ders planı hazırlamak, bu planları yaparken farklı yöntem ve teknikleri plan içine almaya çalışmak, farklı öğrenme düzeyindeki öğrenciler için planı farklılaştırmak, yapılan plana uygun çalışma kağıtları tasarlamak, dersle ilgili değerlendirme ölçütleri belirlemek başlı başına bir iştir. İyi bir ders planı hazırlamanın yaklaşık bir saat sürdüğünü söylersek, öğretmenlerin yoğunluğunu anlayabilirsiniz. Birçok meslek için mesai saati sonu, iş bitiş saatidir. Oysa öğretmen için ikinci mesai evde başlar, bilgisayar açılır, altta eşofman üstte gömlek yarı formal bir kıyafetle ne kadar süreceği bilinmeyen çalışma saatlerine adım atılır. “Merdivenden kağıtları atar, durduğu basamağa göre not verir” efsanesi yerine gerçeği görmek gerekiyor. Sınav kağıtları elinde, adil olmaya çalışıp, saatlerce sınav kağıtlarının başından kalkamayan mutlaka bir öğretmen tanıdığınız vardır. Öğrencisine verdiği beş matematik probleminin çözüm adımlarını tek tek kontrol eden, onlar için geri bildirim notları yazan öğretmeni düşünün… Yirmi dört çarpı beş. Birçok anne ya da baba çocuğunun evde yaptığı resme göz ucuyla bakıp çok güzel olmuş diye geçiştirirken, hedefteki öğretmenler kendi dersleri için tutulan defterlerin sorumluluğunu alırlar. Yirmi dört öğrencinin olduğu bir ilkokul sınıfında, öğretmen toplamda en az üç derse ait yetmiş iki defterin nasıl şekillendiğini bilmek ve ona göre öğrencisine geri bildirim vermek zorundadır.

Meslekteki gelecek planları da yaşamınızı şekillendirir. Örneğin mühendislik okudunuz ve yeni mezun olup düşük bir ücretle, bir fabrikada mühendis olarak çalışmaya başladınız. Gelecek için birçok kariyer planınız olabilir, mesleğinizde yükselebilir, üretim şefi olabilir, sektör değiştirebilir, fabrika yöneticisi olabilir, hatta sektörde aranan kişi olabilir, çok yüksek maaşlara farklı firmalara transfer olabilir, genel müdür olabilir ve hatta ilerleyen yıllarda kendi fabrikanızın kuruluşunun başlangıcını yapabilirsiniz. Öğretmenler içinse başladığı gibi biten inanılmaz bir kariyer planı söz konusudur. Okulu bitirdiniz, öğretmen oldunuz. Gelecekte en fazla eğitim-öğretim yerine kağıt işleri ile uğraşan müdür yardımcısı ya da okul müdürü olursunuz. Sektör değiştirme ya da büyük paralara transfer olma şansınız da yoktur. Geleceğiniz, işe başladığınız ilk günden çok da farklı olmayacaktır. Eğitim sektöründe kullanılan bir sosyal medya şakası aslında gerçektir: “A4, öğretmenler için sadece kağıt boyutudur.” Meslek öyle bir meslek ki, kendi alanınızın yöneticisi bile olamayabilirsiniz. Nasıl mı? Bugüne kadar kaç Milli Eğitim Bakanının öğretmenlikten geldiğinin istatistiğine bakın anlayacaksınız. Ülkemizde milletvekilli olmak için maddi birikim gerekiyor, öğretmen ve maddi birikim aynı cümlede ne yazık ki yer almıyor.

Yıllar önce özel okulda öğretmenlik yapmak çekici ve nispeten de daha iyi bir maaş demekti. Devletin özel okullara verdiği desteğin artması, marka okulların isim haklarının eğitimci olmayan yatırımcılara satılması, bunun sonucu fabrikasyon okulculuk anlayışının ortaya çıkmasıyla özel okul sayısında ciddi bir artış oluştu. Şu an birçok genç öğretmen özel okulda çalışmak yerine KPSS’de yüksek puan alarak devlette çalışmayı istiyor. Dengeler değişti. Öğretmenler en azından gelecek yıl sözleşmem yenilecek mi kaygısı yaşamadan devlette çalışmayı yeğliyor. Atanamayan on binlerce öğretmenin farkında olan kimi özel okullar da öğretmen emeğini sömürmek için elinden gelen tüm fırsatları değerlendiriyor. Arz talep dengeleri de doğal olarak maaş politikalarında belirleyici bir rol oynuyor. Devlette çalışan öğretmenler yaklaşık 2500 lira ile 3500 lira arası, yoksulluk sınırının altında maaş alıyorken, birçok özel okulda çalışan öğretmenin durumu daha kötü. Çocuklarınızın eğitim görmesi için yüklü miktarlar ödediğiniz bazı özel okullarda, “prenslerinizi” ve “prenseslerinizi” emanet ettiğiniz öğretmenlere emekleri karşılığı verilen ücret 1500 ile 2500 lira arasında, yani açlık sınırında. Bu cümleler inandırıcı gelmiyorsa, yaşamanın en pahalı olduğu şehir olan İstanbul’da çalışan özel okul öğretmenlerine durumu sorabilirsiniz. Ne yapsın ki öğretmen? Devlete atanamıyor, ekmek aslanın ağzında, sesini çıkaramıyor, özel okulda sendikal hakkı da yok, susuyor ve çalışıyor. Her şey çocuklarımız için demeyi biliyoruz, iyi öğretmenlerin ülkemizin geleceğini şekillendireceğine inanıyoruz ama özel okul kayıtları sırasında, okullara çocuklarımız adına yüz soru sorarken, çocuklarımızı emanet ettiğimiz, çocuklarımızla bizden daha çok zaman geçirecek öğretmenlerin özlük haklarıyla ilgili tek bir soru sormuyoruz.

Hiç mi yüksek standartlarda çalışan öğretmen yok? Bu sizin standart anlayışınıza göre değişir. Ama şunu söyleyebilirim, çok az sayıda öğretmen emeğinin sömürülmediği özel okul var. Bu okullarda da öğretmen maaşları 3500 lira ile 4500 lira arasında değişiyor. Bu rakamlar da o öğretmenlerin yaşam standartlarını biraz artırıyor ama iyi bir yaşam hayali kurmalarını sağlamıyor. O konuşa konuşa bitirilemeyen, çok gördüğünüz sekiz haftalık tatilde öğretmenlerin Çeşme’de sahillerde olduğunu ya da Miami’de güneşlendiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz…

Öğretmenlerin okumalarını, kendilerini geliştirmelerini, çok yönlü olmalarını, entelektüel birikimleri olmasını, gelişen teknolojiyi kullanmalarını, sanat faaliyetlerine katılmalarını, İngilizce bilerek meslekteki gelişmeleri takip etmelerini istiyoruz. Tüm bunları isterken öğretmenlerin yaşam standartlarının düşük olduğunu, büyük hayaller kurmakta zorlandıklarını, bu nedenlerle meslekten soğuduklarını göremiyoruz. Kendi kendimizi kandırmaya devam ediyoruz. Memleket olarak çok seviyoruz abalıya vurmayı…

Eğitimpedia