Milliyet yazarı Mehveş EVİN’in köşesinde yayınladığı işte o mektup;
 

İstanbul’daki bir üniversitenin öğretim üyesi, bana öğrencisinin yazdığı mektubu yolladı. İzniyle isimsiz olarak yayımlıyorum. Gezi Parkı direnişine katılan gençleri anlamak isteyenlere:
“Hocam şu an sınavda olmam gerekiyordu ancak ben Taksim’de, arkadaşlarımlayım. Size daha önce ‘sınava girmesem olur mu’ demiştim, sorun yok dediniz. Ancak birçok arkadaşım sınavda ve ben haksızlık olmaması için sınava gelmiş olsaydım yazacağım cümleleri yazmak istedim.
Sizden ekstra hiçbir not beklentim yok. Bana D bile verseniz mezun oluyorum. Yazıma gelince, malum, konu Gezi Parkı oluyor. Olayların, benim gözümden nasıl gerçekleştiğini anlatacağım.
Perşembe gecesi dışarı çıkmıştım. Gece geç geldim ve öğlene doğru kalktım. Televizyonu açtım, pek bir şey yoktu. Bursa’ya ailemin yanına gidecektim birkaç günlüğüne. Kardeşimi aradım, bana ‘twitter’a bakmadın mı, olaylardan haberin yok mu’ dedi. Neyse twitter’ı o kadar çok kullanmasam da şöyle bir baktım. Açıkçası pek ilgimi çekmedi ve “yine olaylar var, tünel kapalı değildir inşallah, Kabataş’a nasıl giderim” derdine düştüm.

Din konuşmalarından rahatsızım
Akşam ailemizin yanında, Bursa’daydık. Can sıkıntısından twitter’a baktım. Olaylar devam ediyordu ve ilk kez böyle bir şeyle karşılaştım: Kimse Gezi Parkı dışında bir şey yazmıyordu. Arkadaşlarımla konuştum. Herkes Taksim’e gidelim diye tutturdu. Ertesi gün Bursa’dan bir bahaneyle döndüm. Babam, 80 olaylarını yaşadığı için bir sürü tembihte bulundu.
Eski bir iki kıyafetimi giyip arkadaşlarımın evine gittim. Maske, süt ve limon alıp çıktık. Hiçbirimiz hayatımızda bir gösteriye katılmadık ve hiçbir siyasi partiye üye değildik. Oy kullandığımız partilerden de memnun değildik. Herkesin kendine göre bir sebebi vardı. Benim sebebim ise bir konuşmada ‘iki ayyaş’ denmesiydi. Aklıma ilk gelen İsmet İnönü ve Atatürk oldu.
İçki satışındaki kuralları pek eleştirmedim. Avrupa da birçok kuralı uyguluyordu. Ancak dinden yola çıkılarak yapılan konuşmalar beni rahatsız etti. Her hafta dışarı çıkarım, evde de dışarıda da içen birisiyim. Aynı zamanda dinimi de çok iyi bilirim. Kuran’ın Türkçesini okuyup anladığım için bana birinin inançlarım hakkında konuşma yapmasından dolayı rahatsız oldum. Bunlar beni yine de sokağa dökmedi.

Bize anlatılan Türkiye bu değil
Haber kanalları hiçbir şeyi vermediği gibi bir de halka sesleniş tarzı yayın yaptılar. İşte ben o an Taksim’de olmam gerektiğini düşündüm.

Harbiye tarafına çıktık, oradan Taksim’e gidecektik, inanılmaz bir insan kalabalığı vardı. Bir iki biber gazı bombası atıldı insanların üzerlerine doğru. İnsanlar kaçışmaya başladı. Yanımda 70-80 yaşlarında bir amca fenalık geçirdi, hastaneye götürdük, tanımadığım 6-7 kişiyle birlikte.
Hayatımda görmediğim, bir daha da büyük ihtimalle göremeyeceğim insanlar bana yardım etti. Gözlerim gazdan etkilendi. Tanımadığım bir abla yüzüme süt döküp aynı annem gibi yüzümü siliyordu.
 
Neyse olaylar duruldu, Taksim’e gittik. İlginç birçok şey gördüm. Ülkücüler kurt işareti yaparken komünistler yumruklarını sıkıyorlardı. ‘Babamın bana anlattığı bu iki farklı kutup, birbirini öldürmek isteyen insanlar bunlar mı?’ diye sordum kendime... Diğer bir taraftan Fenerlilerle Galatasaraylılar sarılmış yürüyorlardı. Başörtülü bir kız bize yiyecek ikram etti.
Bize anlatılan Türkiye tarihi ile Gezi Parkı örtüşmüyordu. Akşam oldu Akaretler’de olaylar çıktı. Aramızda anlaştık, ‘orada bulunalım, kalabalık olursa buradaki gibi sorun olmaz’ diye düşündük. Biz terörist değiliz, polise taş atalım, onlarla savaşalım derdinde değiliz, sadece elimizde Türk bayraklarıyla yürüyoruz.

Survivor izliyor olabilirdik
Biraz ileride 10 ya da 15 kişilik bir grup polisle çatıştı. Arkalarında ise bizim gibi bayrakları elinde olan 100 kişiye yakın insan vardı. Polis biber gazlarını attı, herkes kaçışmaya başladı. Sokaklar o kadar dar ki gidecek yer yoktu.

Yanımda üç kız arkadaşım vardı. Polis önüne gelene vurduğundan biz de bir apartmana sığındık. Apartmanda tanımadığımız iki kadın bizi evlerine aldı.

Geriye kalan günlerde şu an olduğu gibi buradaydım. İstesek Reina’ya gidip şampanya patlatırız bütün sene yaptığımız gibi. Ya da istesek evde oturup Survivor izleriz. Ama ben burada durmak dışında bir şey yapmak istemiyorum şu sıralar.

Ben liseyi okul üçüncüsü olarak bitirmiştim. İstanbul’a burslu geldim. Öyle çok yüksek notlar alamasam da bitiriyorum. Yani kendimi çapulcu olarak görmüyorum. Bilinçli ve duyarlı olduğumu düşünüyorum. Ancak marjinal olabilirim hocam. Çünkü gece 2’de Beşiktaş’ta deniz gözlükleriyle yürüyorum ve yürümeye de devam edeceğim.”