Esra ÜLKAR

Eğitimcilere göre bu konudaki başlıca sorun; müfredat, sınavlarda kısa süre verilerek oluşturulan “Fazla düşünürsen kaybedersin” algısı ve liselerdeki altyapı eksikliği. Başarıyı yakalamak için dersi uygulamalı anlatmak, çocuklara hayattan örnekler vererek çekici ‘ambalaj’lar yaratmak gerekiyor.

Türkiye’nin, 72 ülkeden 540 bin öğrencinin katıldığı PISA 2015’te fen bilimlerinde 425 puanla 52’nci olması, ülkedeki fen eğitiminin durumunu gündeme getirdi. Akıllara, “Öğrenciler bu derste neden zorlanıyor? İdeal fen bilimleri müfredatı nasıl olmalı?” gibi sorular geldi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Ortaöğretim Fen ve Matematik Alanları Eğitimi Bölüm Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Ömer Faruk Özdemir, bilimsel okuryazarlık ortalamasının altında olduğumuzu hatırlatarak, “Öğretim (lise) programları beceri odaklı olmalı ve diğer unsurlar bunun etrafında şekillendirilmeli” diyor. Özdemir, şunları anlatıyor:

Ülkemizde ilk ve ortaöğretim programlarında fen bilimlerinin amacı, “bilimsel okuryazar bireyler yetiştirmek” şeklinde tanımlanıyor. Bilimsel okuryazarlık, bilgi ve becerileri kazandırmayı amaçlar. Bunu kazandırmak önemli, çünkü her gün birçok konuda karar vermek zorunda kalan insanları, en mantıklı olanı bulmaya yönlendirir.

YAŞAMIN İÇİNDE OLDUĞU GÖSTERİLMELİ

PISA’ya göre bilimsel okuryazarlıkta ortalamanın altındayız. Müfredatlarımızda bazı eksikler var. Örneğin bilgi odaklılar; beceriler ve günlük yaşamla ilişki bu bilgiler etrafında kazandırılmaya çalışılıyor. Öğretim programları beceri odaklı olmalı ve diğer unsurlar bu beceriler etrafında şekillendirilmeli. Ancak müfredatlar sadece amaçları ortaya koyar. Uygulayıcılar felsefesini anlamaz, nasıl uygulayacağını bilmezse, mükemmel olsa bile hedeflere ulaşılmada yetersiz kalırlar. Fen eğitiminde de müfredattan önce “Nasıl iyi öğretmen yetiştirebiliriz?”, “Meslek içi eğitimi daha verimli hale getirmek için neler yapılmalı?” gibi kaygılar ön planda tutulmalı. Öğrencileri heyecanlandıran, merak duygusu uyandıran, araştırmaya iten ve sorularıyla rehberlik eden öğretmenler yetiştirilmeli.

İnsanlar sevdikleri şeyle meşgul olur, zaman harcar, emek verir ve işin en güzeli bunları yaparken kolay kolay da yorulmaz. İşin özünde sevmek var. “Öğrenciler bunları öğrenmek zorunda, müfredatta var, sınavlarda bunlar çıkıyor” gibi argümanlarla öğretme işine girişilirse, öğrenme için yeterli, sevgiden kaynaklı bir iç motivasyon kazandırılamaz. Fen dersini onlara sevdirmek gerek. Evde fenle, bilimle ilgili konuşulması, belgeseller izlenmesi öğrencide otomatik olarak motivasyon ve ilgi oluşturur.

Çoğu zaman özellikle fizik ve kimyayı yaşamdan uzaklaştırabiliyoruz. Biyoloji yaşamın kendisi ama öğretirken bile hayatla çok ilişki kurulmaz. Fenin yaşamın içinde olduğu gösterilmeli.

‘BEN BUNU BAŞARAMAM’ HİSSİ DERSTEN SOĞUTUYOR

Dersi çekici kılmak için güzel ‘ambalaj’lar yaratılmalı. Günlük yaşam ve teknoloji bunun için çok kullanışlı. Örneğin derse “Konumuz ışığın kırılması” diye başlamak yerine, “Gökkuşağı nasıl oluşuyor, fotoğraf makineleri görüntüyü nasıl çekiyor?” gibi yaşamdan olaylar anlatılabilir. Öğrencilere, “Bu benim ne işime yarayacak” sorusunun cevabı konu bitince değil, başlangıçta gösterilmeli. “Ben bunu başaramam” hissi dersten soğutur. Dersi basitleştirmek gerek.

Özellikle ortaokul son sınıflara uygulanan Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) ve üniversite giriş sınavları sıkıntılı. Bir fen sorusunu okumak ve anlamak için bile bir-iki dakikadan fazla süreye ihtiyaç var. Çözüm için bir-iki dakika veren sınav sistemi, öğrencinin anlamlı öğrenmesini veya bilimsel süreç becerilerini ölçemez. Bu öğrenciye “Fazla düşünürsen kaybedersin” mesajını veriyor. En büyük kaygı da “en kısa sürede soruları nasıl cevaplarım” oluyor.

BİLİMİ ‘SİHİR’ İLE ÖĞRETİN

Amerikalı matematik ve fen yazarı Martin Gardner’ın ‘Bilim mi? Sihir mi?’ kitabı çocuklara fen eğitimini sevdirmenin ipuçlarını veriyor. İçerisinde ‘eğlenceli bilimsel numaralar’ olan kitapta tek başınıza ya da büyüklerinizin yardımıyla yapabileceğiniz deneyler yer alıyor.

İşte ‘sihir’ yapabileceğinizi gösteren deneylerden birkaçı:

Düşünceleriniz için bir lira: 10 tane bir lirayı masaya dizin. Arkadaşınızdan birini seçmesini ve onu alnına bastırarak yavaşça 50’ye kadar saymasını isteyin. Ama siz hangisini aldığını görmeyin. Arkadaşınıza, düşünce titreşimlerinin beyninden paraya geçeceğini söyleyin. Lirayı daha sonra aldığı yere koymasını ve sizi çağırmasını isteyin. Her bir liraya dokunarak seçilmiş olanı saptayın. Nasıl bulacağınıza gelince seçilen, diğerlerine göre daha sıcak olacaktır.

İnsan bataryası: Statik elektrikle ilgili en çarpıcı numaralardan biri, floresan ışığı bir akıma bağlamadan elde etmek. Böyle bir floresan ampulünü kıyafetinize hızlıca sürtün ve oluşan statik yükten lambanın yanışını görün.

Hangi ip: Yanıltması bol bir deney. Uzunca bir ipin ucuna kitap veya ayakkabı gibi ağır bir obje bağlayarak havada asılı tutun. Başka bir ipi aynı objeye bağlayın ancak bu sefer ipi, aşağı sarkıtın. Kısa ucundan tutar ve aniden çekerseniz hangi ip kopar? Herkes objenin ağırlığı üstteki ipte olduğu için onun kopması gerektiğini söyleyecektir. Ama yanlış. Objenin hareketsizliği, alttaki ipin kopmasına neden olur.

Havalanmış ataş: Ataşı uçurabilir misiniz? Okulda, evde kolaylıkla yapabileceğiniz bir numara. Kısa bir ipin ucuna ataş bağlayın. Diğer ucunu cam kavanozun dibine bantla yapıştırın. Kavanoz kapağının altına küçük bir mıknatıs yerleştirin. İpin uzunluğu, kavanoz kapağındaki mıknatıs, ataşın havada asılı kalmasına izin verecek kadar olmalı. Kavanozu izleyicilerinize gösterdiğinizde ataş kavanozun dibinde durmalı. Kavanozu baş aşağı çevirerek ataşı kapağa yaklaştırın. Sonra kavanozun sağ tarafını tekrar yukarı kaldırın. Ataş, ellerinizi kavanozun etrafında gezdirdikçe ve havalanma emrini verdikçe havada asılı kalacak.

FEN LİSELERİNDE PROGRAM FARKLILAŞTIRILMALI

Fen denince akla ilk fen liseleri geliyor. PISA sonuçlarını değerlendirirken Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz da, fen liselerinin başarısından söz etmişti. Ancak bazı eğitimcilere göre, sayısal ağırlıklı eğitim veren, en yüksek puanlı bu liselerin başarısı eğitimin kalitesinden değil, zaten en iyi öğrencilerin onları tercih etmesinden kaynaklanıyor.

Eğitimciler, şunları söylüyor:

“En büyük sorunumuz, okuma alışkanlığımızın olmaması. Çocuklar okumuyor. Okuduğunu anlamakta zorlanıyor. İki-üç defa okumak zorunda kalıyor. Okumayı felsefe edinmeliyiz. Okullar arasında farklılık olduğunu düşünüp müfredatı buna göre belirlemeliyiz. Bütün ortaöğretim kurumlarının 9 ve 10’uncu sınıflarında müfredat ve haftalık ders saati aynı. 400’ün üzerinde taban puanla öğrenci alan bir fen lisesinin müfredatı ve haftalık ders saati, 200 puan alanın okuduğu meslek lisesiyle eşit. Sıkıntı burada. Meslek lisesinde öğrenemeyen çocuğa çok fazla şey vermek istiyoruz. Fen lisesinde her şeyi almaya hazır olana ise standart şeyler öğretiyoruz. Fen liselerinin en ciddi sorunu tüm okullarda olduğu gibi altyapı. 10-15 yıl öncesine göre iyi ama hâlâ yetersiziz. Daha fazla fen, matematik hatta bunların ileri düzeyini aktarmamız mümkünken ders programları yüzünden az veriyoruz.” Hürriyet