Hatırlanacağı üzere geçen yılki YKS sınavının hemen öncesinde sırf “baraj altında kalan öğrenciler” konulu haberlere konu olmamak ve bir türlü doldurulamayan mantar gibi türeyen vakıf üniversitelerine öğrenci sağlamak için baraj sistemi kaldırılmış; öğrenciler ve veliler bir kaosa sürüklenmişti.

Eğitim-İş olarak kapsamlı bir YKS raporu hazırlamış ve kamuoyuna açıklamıştık. YKS’deki ve yerleştirmelerdeki çarpıklığın rakamlarla röntgenini çektiğimiz bu raporda, kontenjan olması durumunda “sıfır çeken” öğrencilerin bile 4 yıllık üniversitelere girebileceğini ve çoğunun bir şekilde mezun olacağını belirtmiştik. Bunun ülkemize 5 yıl sonra işinden bihaber mühendisler, sağlıkçılar, yöneticiler olarak döneceğine işaret etmiş, bunun ülke geleceği için kelebek etkisiyle acı sonuçları olacağının altını çizmiştik.

Bu yılki yerleştirme sonuçları ne yazık ki endişelerimizin harfi harfine ne kadar doğru olduğunu ortaya koymuştur.

YÖK’ün 34 yaşın üzerinde kadın adaylara, “fırsat eşitliği” kılıfıyla açtığı 21 bin 42 kontenjan, akla zarar manzaralara yol açmıştır.

Ülkemizin yüz akı olan devlet üniversitelerden Boğaziçi başta olmak üzere birçok üniversite, eski sistemde barajı bile geçemeyecek puanlarla yerleşmiştir.

Bu yıl taban puanı 511 olan Boğaziçi Üniversitesi (İngilizce) Fizik Bölümü’ne, bir kadın aday yeni icat edilen bu özel kontenjanla yerleşmiştir. Yani bu adayımız 166 puanla, yani iki sene önce sınava girse baraja takılacak bir sınav sonucuyla, örneğin 500 aldığı için bu bölüme giremeyen bir öğrencimizi elemiştir. Ya da başka bir bakış açısıyla; yine yerleştirmeler yapboza çevrildiği için puanı bu bölümü tuttuğu halde yerleşememe riskiyle bu bölümü yazamamış bir gencimiz, bu 166 puan alan bu adayımız tarafından elenmiştir.

Çarpıklık bu kadarla da sınırlı değildir, eski sistemde baraj olan 180 puanın altında bu özel kontenjanlarla yerleştirme yapan diğer üniversiteler ve bölümlerden bazıları şöyledir:

Kafkas Üniversitesi Matematik bölümü, Kastamonu Üniversitesi Veterinerlik bölümü, Necmettin Erbakan Üniversitesi Veterinerlik bölümü, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümü ile Biyosistem Mühendisliği bölümü, Süleyman Demirel Üniversitesi Maliye bölümü, Kocaeli Üniversitesi Kimya bölümü…

Uzayıp giden bu listeye bakıldığında, mühendislikten veterinerliğe kadar birçok kritik ve uzmanlık isteyen mesleğin, bu bölümde okumak için gerekli kriterlere sahip olmayan adaylara kapılarını açtığı görülmektedir.

Yani yıllardır adil olmadığını söylediğimiz sınavın, artık yerleştirmeleri de daha adaletsiz hale getirilmiş; eğitimde terazi bozulmuştur. İlkel bir biçimde öğrenciyi sadece sınavla değerlendirmeye çalışanlar, onları sınava hazırlayacak eğitimi veremedikleri gibi, sınav sonuçlarına göre onları adilce yerleştirmeyi de başar(a)mamaktadır.

Havaalanı müjdeler gibi “her ile bir üniversite” diye ‘müjde’ler verilerek çıkılan yolda üniversiteler liseye, yerleştirmeler ise şans oyunlarına dönmüştür.

Dünyanın ilk 500 üniversitesi listesine yıllardır giremeyen Türkiye’de, önemli olanın üniversitelerin sayısının değil verilen eğitimin kalitesi olduğunu idrak eden bir yönetime olan ihtiyaç her zamankinden acildir.

Sınav değil insan odaklı bir sistemin kurulması, eğitim süreci içinde öğrencilerin yetenek ve eğilimlerin dikkate alınması, daha çağdaş değerlendirme yöntemlerinin kullanılması eğitimde adaleti sağlamak için önemli bir adım olacaktır.

Ancak tekrar altını çiziyoruz ki eğitimdeki bu tabloyu iyileştirebilecek, eğitimi içine atıldığı bu bataktan çıkarabilecek en kapsamlı reçete, Eğitim-İş’in kurulduğu günden bu yana savunduğu laik, bilimsel, adil ve kamusal bir eğitim sisteminin inşasıdır.