Atanamayan öğretmenler konumuz. “ÖĞRETMEN OLACAĞIM” hayaliyle dört yılını, üniversite sıralarında tüketen gençlerimiz. “ÇOCUĞUM ÖRETMEN OLACAK” diye sevinen anne babalar ve dört yıl boyunca çocuğunu okutmak için verdikleri mücadele, geçim sıkıntısı.  Ve törenlerle yapılan mezuniyetin ardından biten bir masal.

            Ve masalın sonunda yüzleşilen gerçekler. Bugün misafir olarak gittiğim bir otelin restoranında yemekteyken garson boşları alıyor, bardaklara içecekleri dolduruyordu. Temiz yüzlü, ışıl  ışıl genç  bir kızımız garson. İşveren tanıştırdı masadakilerle ve garson kızımızın öğretmen olduğunu söyledi. O da “ATANAMAYAN ÖĞRETMEN” olduğu parantezini açtı. Bunun üzerine işveren dostumuz otelde çalışanlarının çoğunun öğretmen olduğunu söyledi. Ve yemek masalarını toplayan, müşterilere hizmet eden diğer garsonları çağırdı, tanıştırdı. Fizik öğretmeni, kimya öğretmeni, biyoloji öğretmeni, sınıf öğretmeni olarak kendilerini tanıttılar. Otelin diğer bölümlerinde de yine öğretmenlerin çalıştıklarını söyledi gençlerimiz. O ara içtiğim su boğazımda düğümlendi. Meslektaşlarım benim, ders verecekleri sınıflarında değil bir otelin restoranındaydılar. Karşılarında da ders verdikleri öğrencileri değil yemek yiyen insanlar vardı. Asgari ücretle hayata tutunmaya çalışıyorlardı. İşte masalla gerçeğin yüzleştiği mekân ve an buydu. Hayallerin bittiği, umudun tükendiği an. Mutsuz ve umutsuz ATANAMAYAN ÖĞRETMENLER”

      Evet,  “ATANAMAYAN ÖĞRETMENLER” var, aynı zamanda ülkemizde öğretmen ihtiyacı da var. Öğretmensiz köy okulları var. Öğretmen yetersizliği yüzünden 40-50 kişilik sınıflarımız var. Yapılması gereken de yetkililerin bu sorunlara çözüm üretmesi elbette. “ATANAMAYAN ÖĞRETMENLER” öğrencilerle buluşturulmalı.  Öğrenciler öğretmenlerine, öğretmenler de öğrencilerine kavuşmalı. Hayalleri elinden alınmış, kaderleriyle baş başa bırakılmış “ATANAMAYAN ÖĞRETMENLER” kendi mesleklerini icra edebilmeli.

        Ve yine, daha önce de hamallık yapan “ATANAMAYAN ÖĞRETMEN” ile tanışmıştım. Öğretmenin yükü öğrencisi olmalı, kitabı olmalı, kalemi olmalı. 

        Ve semt pazarımızda tanıştığım bir başka “ATANAMAYAN ÖĞRETMEN” Domates, biber patlıcan diye mahcup ve kısık sesle tezgâhta satış yapıyordu.  Oysa öğretmen domates, biber diye kısık sesle değil;  öğrencisine bilgi vermek için gür sesle haykırmalıydı.  Semt pazarında değil de okuldaki dersliğinde.

  Ve inşatta demircilik yaparken düşen “ATANAMAYAN ÖĞRETMEN”  cansız bedeniyle inşaatın temelinde bulmamalıydı kendini. Sınıfında verdiği eğitimle öğrencilerinin geleceğini sağlam temellere bağlamalıydı, inşaatta demir bağlamak yerine.

        Ve daha birçok hüzün dolu “ATANAMAYAN ÖĞRETMEN” hayatları ne yazık ki…

       Dilerim bu yaz, Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen ihtiyaçlarını gidermek için yeterli sayıda öğretmen ataması yapar. Öğretmenler öğrencilerine, öğrenciler de öğretmenlerine kavuşur. İşsiz, hayali elinden alınmış gençler geleceğe daha umutla bakar. Gelecek planları kurar kendisine, Anne ve babalar üniversite mezunu işsiz çocuğunun kaygısından kurtulur. İşsiz ordusu eğitim ordusundaki yerini alır. Ve   “ATANAMAYAN ÖĞRETMEN” terimi de unutulur.

Kadriye Demirel - Eğitimci