İlçeye bağlı Mevlana Mahallesi Karasu Caddesi üzerinde dün meydana gelen olayda, özel bir eğitim kurumunda rehberlik öğretmeni olan 26 yaşındaki Arife Nur Sarıoğlu, evinden okula gittiği sırada arkadaşlık teklifini kabul etmediği Tolga T. tarafından silahlı saldırıya uğramış, vücuduna isabet eden kurşunlarla olay yerinde hayatını kaybetmişti. 

Eğitim Sen Kayseri Şubesinden Kezban YÜKSEL tarafından yapılan açıklama:

Bir kadın cinayeti daha. Bu sefer yer Kayseri… Yaşamının baharında gencecik bir kadın Arife öğretmen. Kendi ayakları üzerinde durmuş, hayalleri, umutları olan…”Seni istemiyorum”. “Hayır” kelimelerini hazmedemeyen ve bu hazımsızlığını şiddetle gösterebilen (aslında erkek demeye dilim varmıyor ama) bir erkek tarafından öldürüldü.

Gündüz vakti, şehrin ortasında silah kullanma hakkının nereden alıyor bu kişi. Eğer şimdi bir kadına tecavüz olayını konuşuyor olsaydık,” o saatte orada ne işi varmış? Sorusunu soran zihniyete şu soruları da ben sormak isterdim. Bu kişinin o gün o saat orada silahla ne işi varmış? Bu kişi silahı nereden bulmuş? Eğer silahı ruhsatlı ise o ruhsatı ona kim, hangi yasa gereği, nasıl vermiş? Bireysel silahlanma ile ilgili kriterler neler?

Ülkemizde hem kadınlar, hem de çocuklar öldürülüyor, tecavüze, şiddete uğruyor, işkenceye maruz kalıyor… Her gün bir kadın cinayeti ve çocuk istismarı haberi tüm medya manşetlerinde yerini alıyor. Zanlılar yakalanıyor belki ama yetersiz olan, caydırıcı olmayan cezalar yüzünden, toplumda kadına karşı değişmeyen bakış açıları ve yetersiz eğitim nedeniyle her gün bir yenisi ekleniyor bu haberlere.

Erkekler akıllarına gelen her türlü bahane ile kadınları öldürülüyor; kadının giydiği giymediği, konuştuğu konuşmadığı, sustuğu susmadığı, evet dediği hayır dediği, seviştiği sevişmediği gibi her şey kadının şiddet görmesi hatta öldürülmesi için bir neden. Ve tüm bu nedenler haksız tahrik indiriminin uygulanması için sebep olarak gösterilebiliyor. Sokakta,  işte, evde; giyiminden gülüşüne her hareketine müdahale edilen kadınlar, bırakın mutlu olmayı, özgür yaşamayı sadece SAĞ kalmaya çalışıyor. Kadın cinayetleri davalarında sanıkların takım elbise giymeleri, dava esnasında efendi durmaları iyi hal indirimine neden olmaktadır. Oysaki öldürülen ya da şiddete uğrayan kadınların ise giydikleri elbiselerin rengi, makyaj yapmaları, evlerine bir saat geç gelmeleri, cep telefonuyla sıkça konuşmaları, bugün öldürülen Arife öğretmenimizin “hayır” demesi gibi nedenler tahrik sayılarak büyük ceza indirimleri uygulanıyor…

Namus, töre cinayetleri, koca-baba dayakları, işkence medyada magazinleştirilerek sunuluyor. Şiddete uğrayan kadının ne yaptığı, ne söylediği ya da nasıl giyindiği sorgulanıyor. Fiziksel, sözel ve cinsel şiddete uğrayan kadınların bunu hak edip hak etmediği tartışılıyor; kurbanlar suçlanıyor, suçlular "mağdur" ilan ediliyor. Şiddet, dinsel-geleneksel önyargılarla, cinsiyet ayrımcı politikalarla ve yasalar eliyle meşrulaştırılıyor.

Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan kadın cinayetleri son bulmayacaktır. Öncelikle toplumda yer etmiş ‘erkek egemen bakış açısı’ ile savaşmalıyız. Zaten uygulanmayan yasalarla tedbir almak bu cinayetleri, tecavüzleri önlemeye yetmiyor. Aile içi eğitim de dâhil olmak üzere bu konu okullarda ki müfredatta ele alınmalıdır. Çocukların cinsiyetinin erkek olmasının ona hiçbir ayrıcalık, üstünlük tanımadığını veya kız olmasının bu tür davranışlarla karşılaşmasını gerektirmediğini bilerek yetiştirmeliyiz çocuklarımızı.

Kadına yönelik şiddetin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması, öncelikle devletin ve siyasal iktidarların ilgili tüm kurumlarıyla sorumluluk üstlenmesi, ilgili tüm sivil ve resmi kuruluşlarla işbirliği yaparak, yaşamsal öneme sahip bu sorunun ortadan kaldırılması için gerekli sosyal politikaların yaşama geçirilmesi ile mümkün olacaktır.

Biz kadınların uzun yıllardır mücadelesinin sonucu bir kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetle mücadelede en etkin yasadır. Bunun uygulanması yerine kaldırması düşünülüyor. Oysa İstanbul Sözleşmesi, hukuki güvencemizdir. İstanbul Sözleşmesini hedef alıp Sözleşmeden çekileceğini söylemek kadına yönelik şiddete teşviktir. İstanbul Sözleşmesine saldırılacaksa biz kadınların da bunu kabul edip beklemeye niyetimiz yok. Kamusal ve özel alanda pandemi koşullarında erkek egemenliğini inşa eden iktidar kurumlarına ve erkekler arası kurulan işbirliğine karşı susmaya hiç niyetimiz yok. Birbirimizi ve haklarımızı savunacağız.

“Nice bedeller ödeyerek hayatlarımız pahasına kazandığımız haklarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz”

 Üzgünüz, isyandayız. Meslektaşımız Arife öğretmenin ailesine baş sağlığı diliyoruz. Öğretmenimiz ışıklar içinde uyusun. Arife öğretmenimizin anısı kadın mücadelesi saflarında yaşamaya devam edecektir.

Kezban YÜKSEL
EĞİTİM-SEN KAYSERİ