Artık kendimize gelelim, kasabalı politikacı zihniyetiyle ziyan ettiklerimiz kendi evlatlarımızdır. Çağdaş medeniyet iki dal üzerinde durur: Filoloji ve matematik. Bu iki dalda iyi eğitim veremezsek üniversitelere hazırlıksız insan gelir.

EKONOMİK Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), çarpıcı araştırmalar yapan milletlerarası bir kuruluş. 34 OECD üyesinin (aralarında Türkiye de var) 72 ülkeyi kapsayan ‘Öğrenci Değerlendirme Programı’ (PISA) sonuç raporu Paris’te açıklandı.
 
Üzerinde durulması gereken bir araştırma bu. Ülkelerin doğa bilimleri ve matematik alanında öğrencilerini nasıl yetiştirdikleri bu araştırmayla tespit ediliyor. Aslında bu araştırma ülkenin iktisadi, sınai değerlendirmesinin de bir dalını teşkil ediyor. İnsanlarını iyi yetiştiremeyen ülkeler ve toplumlar tekin değildir; ciddi operasyonlar için iltifata layık değildir ve iyi müttefik olmaz.
 
ÖĞRETMENLERİN BAKANLIKTAN KOVULDUĞU GÜN
 
PISA programı, araştırma konusu ülkelerde sınavlar yapar. Öğrencilerin özellikle matematikte problem çözümü, doğa bilimlerindeki bilgi ve düşünce gözlemi tespit edilir. 2015’teki en yüksek puanı alan ülkenin Singapur olduğu görülüyor. Ardından Japonya, Çin, sonra iki Avrupa ülkesi, Finlandiya ve Estonya geliyor. Şu nokta önemli: İlk üçü ‘Asya kaplanları’nı oluşturan gruptan. Son 60 yılın kalkınanları. Bu ülkelerin özelliği, matematik, mühendislik ve doğa bilimlerine önem vermeleri. Türkiye bu gruptandı. Artık değil.
 
Politikacılara laf etmeden evvel Milli Eğitim Bakanlığı’nın adını zikretmeliyiz.
 
Milli Eğitim Bakanlığı maalesef kendilerine göre ideoloji tespit eden ve etrafı buna göre tarumar eden öğretmen kadrolarından oluşur. Bunların partileri mühim değildir. Bakanlıktaki hademelerin kapıya gelen öğretmenleri kovalamaya başladığı günden beri vaziyet buna dönüşmüştür. Altı ay, bir sene ABD’de eğitim görenler kendilerini Pestalozzi [Johann Heinrich Pestalozzi, 1746-1827, İsviçreli pedagog ve eğitim reformcusu] zanneder.
 
Başka tahribatlar da var. Bir konferansta ünlü matematikçimiz Cahit Arf, “Liselere modern matematiği sokmak benim günahımdır” demişti. Klasik matematikten modern matematiğe geçişin mahzurlarını gözlemlemek ve hüküm vermek benim işim değil. İşin başındaki otorite söylüyor. Çocuklarımızı deneme tahtası yaparsak bu gibi sonuçlara alışkın olmalıyız.
 
‘BU MEMLEKET CAHİL GELDİ CAHİL GİDİYOR’ DENMESİN
 
Dördüncü ve beşinci gelen Finlandiya ve Estonya aynı dil grubundan akraba ülkelerdir. Bu iki komşu arasındaki eğitim ve kültür alanındaki işbirliği yüksek seviyededir. 72 ülkenin yarısı 490 ile 556 puan arasındayken, Türkiye ve Arnavutluk öğrencileri bilim ve matematik sıralamasında bunlardan 100 puan aşağı düşüyor. Güney Amerika ülkeleriyle bir gruptalar. 15 yaşın üzerindeki bu gençliğin vahim durumu için kimler hesap verecek, bunu düşünmek gerekir. Bir arkadaşım “Beş yıl evvel daha iyi bir netice alınmıştı, kabahatli bütün çocuklardaki tablettir” dedi.
 
MEDENİYETİ TAKDİR EDEN HERKES BU DURUMA ÜZÜLÜR
 
Kimse “Bu memleket cahil geldi, cahil gidiyor” diye mani düzmesin. Türkiye liselerinin ortaokullarının eğitimini düzenlemek Tanzimat Devri’nin en büyük başarılarındandır. Darülmuallimin ve Darülmuallimât’ın yani Erkek ve Kız Öğretmen Okulları’nın teşkili, Rüşdiye yani Ortaokul müfredatı, vilayet merkezlerinde liselerin kurulması bu atılımın başını teşkil eder. Türkiye’nin en fakir ve sorunlu zamanlarında o liselerden mezun olan çocuklar her yere uyum sağlayabildiler. Ankara Atatürk Lisesi’nin mezunları arasında Gazi Yaşargil vardır. Mardinli Aziz Sancar Hoca her yerde okuyabildi ve buraya kadar geldi.
 
Önce 1950’den sonra seçmen kandırmak için altyapısız lise ve ortaokulları çoğalttık, sonra hızlandırılmış eğitim safsatasıyla Gazi Eğitim ve Çapa gibi öğretmen okullarının canına okuduk. Bu işlerin sağı solu yok; her partinin günahıdır.
 
Maalesef Milli Eğitim Bakanlığı bu eğitimin bürokratik ve akademik yükünü kaldıramıyor. Aslında her türlü kayırmacılık ve partizanlığın aleti değil, öncüsü bir kuruluştur. Buna üzülmek için Türk olmak gerekmez, güzel şeylere hayran olan herhangi bir insan evladı da üzülür. Avrupa’daki eğitimin gerilemesinden, Fransız liselerinin yeni durumundan endişe duymak için Fransız olmaya gerek yok, bu medeniyeti takdir eden her insan olumsuz değişmelere üzülerek bakar. Komşumuz İran birtakım şeylerde Türkiye’nin başarılarını gösteremeyen bir ülkedir ama eğitimcileri ve aydınları sorumlu ve bilgilidir. Ortaeğitim kurumlarının seviyesi yüksektir. Dünyanın en ileri üniversitelerinde dahi İran’dan gelen öğrenciler takdir görüyor.
 
Artık kendimize gelelim, kasabalı politikacı zihniyetiyle ziyan ettiklerimiz kendi evlatlarımızdır. Çağdaş medeniyet iki dal üzerinde durur: Filoloji ve matematik. Bu iki dalda iyi eğitim veremezsek üniversitelere hazırlıksız insan gelir. Hele üniversiteleri bir siyasi dergâh haline dönüştürürseniz çok vahim neticeler elde edersiniz.
 
BURASI KURUCUSUNUN GEOMETRİ KİTABI YAZDIĞI BİR ÜLKE
 
CUMHURİYET döneminde ilkokul öğretmeni en çok saygı gören kişiydi. Maarif Vekili Mustafa Necati her biriyle mektuplaşırdı. İster İstanbul’daki büyük Vefa Lisesi’nden istersen Kastamonu veya Konya Lisesi’nden diploma al fark etmiyordu. Süleyman Demirel Teknik Üniversite’yi İstanbul’daki liselerde okuyarak kazanmadı.

Bunun gibi örnekler çoktur. Kurucusunun geometri kitabı yazıp terimleriyle ilgilendiği, Sadrazam Ahmed Cevat Paşa’nın Fransızca matematik monografileri yazdığı, tanınmış matematikçiler çıkaran bir milletin çocukları bugün matematikten kötü not alıyorsa kimleri mahkemeye vermek lazım.

Hürriyet