Veli Demir: Öğretmenlerin hizmet içi eğitim seminerleri Bakanlık tarafından yıllık olarak planlanmakta ve genellikle okulların tatil olduğu yaz döneminde yapılmaktadır. 2015 yılı Öğretmenlerin Hizmet içi Eğitim Planı içinde yer almayan, bölgede eğitim ve öğretimi aksatan ve bölge halkında endişeye neden olan seminer bahanesi, bölgede öğretmenlerin ve öğrencilerin güvenliğini sağlayamayan siyasi iktidarın acizliğidir. 43 bin 127 öğrencinin 104 okulda gördüğü eğitime, belirsiz bir tarihe kadar ara verilmiştir. Olaylar bölgedeki 360 bin öğrencinin mağduriyetine yol açmıştır. Hizmet içi eğitim için belirlenen süre 16.12.2015 tarihinde dolmasına rağmen Bakanlık henüz öğretmenlerin görev yerlerine dönmeleri için duyuru yapmamıştır. Eğitim ve bilim yuvası olması gereken okullar, terör örgütünün hedefi haline gelmiş, birçok okul yakılmıştır. Okulları yakarak öğrencilerimizin ve öğretmenlerimizin can güvenliğini tehdit eden terör örgütü, bölgede korku salmayı, eğitim-öğretimi kesintiye uğratmayı amaçlamakta; böylece bölgedeki hakimiyetini kurmak ve güçlendirmek istemektedir.

Sağlıklı bir eğitim ve öğretim, ancak huzur ve güven ortamının sağlanması ile mümkün olur. Can güvenliğinin olmadığı bir ortamda, çocuklarımızın eğitim hakkından faydalanması mümkün değildir. Öğrencilerimizin ve ülkemizin her tarafında, eğitimin ışığı ve aydınlığını taşıyan öğretmenlerimizin korunması, devletin başlıca görevi olmalıdır. Onların terörün hedefi olması asla kabul edilemez.

Unutulmamalıdır ki, öğretmenlerimiz ve ülkemizin geleceği çocuklarımız şiddete maruz kaldıkça, eğitim hakları ellerinden alındıkça, bu ülkenin yarınlara yürümesi mümkün olmayacaktır. Siyasi iktidarı bölgede bir an önce okulları korumaya, öğrencilerin ve öğretmenlerin can güvenliğini sağlamaya çağırıyoruz.

BİR DEVLETİN ÖĞRETMENİNİ MEMURUNU GERİ ÇEKMESİ EGEMENLİK HAKLARINI KULLANAMAMASI ANLAMINA GELİR

Bir öğretmen dile getirmiş: Çocuklar, 'Öğretmenim gitmeyin, siz giderseniz bu sefer çok daha kötü saldıracaklar' diyorlarmış. Velilerden de aynı serzenişler duyulmuş. Siz bir öğretmensiniz. Çocuklarınızı terk etmiş duruma düşüyorsunuz. Bu bir öğretmen için travmadır değil mi?

Bir öğretmen için çok zor bir durum. Çocuklarını ateşin, yangın yerinin ortasında bırakıp gitmek gibi bir şey. Elbette bu durum hem öğretmen, hem de öğrenciler için bir travmadır. Devlet öğretmenlerin ve öğrencilerin can güvenliğini mutlaka sağlamalı, eğitim-öğretim sürdürülmelidir.

SORUN ARAPÇA DİLİ DEĞİL,SORUN LATİN HARFLERİNDEN OLUŞAN TÜRK ALFABESİNE BAKIŞTADIR

Bakanlık uygulamalarına dönelim MEB Talim ve Terbiye Kurulu’nun 2015’te yayımladığı kararına göre, İlkokul Arapça Dersi öğretim programının, 2016-2017 öğretim yılından itibaren 2. sınıftan başlamak üzere kademeli olarak uygulanması kararlaştırılmış. Sizler karşı çıkıyorsunuz. Zor bir dil olduğu için mi yoksa siyasi bir karar olarak gündeme getirildiği için mi?

1 Kasım 1928’de 1353 sayılı Kanunla kabul edilen, bizzat Atatürk’ün kara tahtanın başına geçerek tanıtmaya çalıştığı, Anayasamızın 174. Maddesi ile koruma altına alınarak Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemeyen Türk Harflerinin Kabulü ve Tatbiki Hakkındaki Kanun’la gerçekleştirdiğimiz harf devrimiyle Türk halkı tarafından benimsenip öğrenilemeyen bin yıllık Arap alfabesine son verilmişti. Bu iktidar, Türk devrimlerinin en önemlilerinden biri olan harf devrimine karşı her fırsatta Arapça’yı tekrar topluma dayatma çabası içerisindedir. İlkokul 2. sınıf öğrencilerine kadar Arapça dersi öğretilme çabası da bunun bir göstergesidir. Buradaki amaç, bu dilin öğrenilmesi değil, Cumhuriyetle gerçekleştirilen eğitim devriminin baltalanmasıdır. Arapça dersinin öğretim programının Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanması da dil öğretiminin değil din öğretiminin hedeflendiğinin göstergesidir.Arapça dersi projesinin gerçekte ideolojik bir çerçevede şekillendirildiği ortadadır. AKP iktidarıyla birlikte Cumhuriyet’in kazanımlarına ve ulusal değerlerimize yönelik başlatılan karşı devrim sürecinin, eğitim üzerinden yürütülmesi son derece endişe vericidir. Ekonomik ve sosyal kalkınma bahanesi ile Arapça öğretimi yasallaştırılarak, eğitim sistemini dinselleştirme projesi hayata geçirilmektedir.Tevhid-i Tedrisat Yasası’na açıkça aykırı ve harf devrimine saldırı niteliği taşıyan bu girişimle AKP, zaten fiilen uyguladığı medrese-mektep ikilemini tekrar yaratarak öğretim birliğini tamamen ortadan kaldıracaktır. Osmanlıca, Arapça derken, yakında tüm dersler Arapça okutulacaktır.

Kısacası sorun Arapça dili değil, sorun Latin harflerinden oluşan Türk alfabesine bakıştadır. Amaç harf devrimine meydan okumak, saldırmaktır. Arapça’nın ilkokul 2. sınıflara uygulanması konusunu Eğitim-İş olarak yargıya taşıyacağız.

AMAÇ DİN ADAMI İMAM YETİŞTİRMEK DEĞİL KENDİ İDEOLOJİK YAPILARINA UYGUN “DİNDAR VE KİNDAR” NESİL YETİŞTİRMEKTİR

70 bin civarında olan imam-hatip öğrenci sayısının, bugün 1 milyonu aştığını söylüyorsunuz. Ülkemizde din adamı ve ahlak öğretmenleri açısından bu kadar büyük bir açık mı var?

4+4+4 gerici eğitim sistemi ile eğitimin tüm kademelerinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu hale getirilmesi, ayrıca tüm okullara seçmeli adı altında Hz. Muhammed’in Hayatı, Temel Dini Bilgiler ve Kur’an-ı Kerim derslerinin konması, buna ek olarak tüm okulların yöneticilerinin de bu branştan atanması sonucu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi branşına olan gereksinim artmıştır.

Bugün okullarımızda bilim ve fen dersleri ile spor ve sanat derslerinin sayısı düşerken Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin sayısı sözde seçmeli ama gerçekte zorunlu din bilgisi dersleriyle haftada 10 saate kadar çıkabilmektedir. MEB’in 2014/2015 istatistiklerine göre Türkiye genelinde imam hatip ortaokulu sayısı bir yılda 1361’den 1597’ye, imam hatip lisesi sayısı ise 854’ten 1017’ye çıkmıştır. Yine imam hatip ortaokullarında görev yapan öğretmen sayısı 11 bin 408’den 17 bin 325’e, derslik sayısı ise 7 bin 134’ten 10 bin 385’e yükselmiştir. İmam hatip ortaokullarında 22 öğrenciye 1 öğretmen düşmektedir. Öğretmen ihtiyacının had safhaya ulaştığı ülkemizde imam hatiplerin öğretmen kadrosu bakımından avantajlı olması dikkat çekicidir. Amaç din adamı, imam yetiştirmek değil, kendi ideolojik yapılarına uygun “dindar ve kindar” nesil yetiştirmektir.

LAİK BİLİMSEL VE DEMOKRATİK EĞİTİM İRTİFA KAYBETTİ

Lise son sınıf öğrencileri Martta üniversite sınavına girecek. Herkese aynı sorular yöneltilecek..Binlerce çocuğun sene kaybını kim karşılayacak? Eğitimde fırsat eşitliğinden söz edenler bu haksızlığı nasıl gidermeli, ne gibi önlemler alınmalı?

Eğitim ülkenin en sorunlu alanı. AKP 13 yıllık süreçte eğitim sistemini çökertti. Laik, bilimsel ve demokratik eğitim irtifa kaybetti. Ama eğitim bölgede daha da sorunlu. Öğretmen açıkları, altyapısı yetersiz okullar, kız çocuklarının okula gönderilmemesi, mevsimlik işçi çocuklar zaten eğitimin bölgedeki risk unsurları idi. Ayrıca ülkenin genelinde olan fırsat eşitliği sorunu bölgede faciaya dönüşmüş durumda. Okulların terör nedeniyle kapalı olması, hem lise öğrencilerinin YGS, LYS hem de ortaokul öğrencilerinin TEOG sınavlarında ciddi sorunlar yaşanmasına neden olacaktır. 

DEVLET KESESİNDEN YANDAŞ ÖZEL OKULLARA PARA AKTARILIYOR

Kamusal eğitime ayrılması gereken kaynakların dershanelerin dönüşümü bahanesiyle, özel öğretime aktarıldığından yakınıyorsunuz. Bu kaynak ne şekilde değerlendirilebilir?

Özel okullara kayıt yaptıran 230 bin öğrenciye 3 bin 750 TL’ye kadar destek verilmektedir. Bu parayı ülkedeki 18 milyon öğrenciye dağıtsak öğrenci başına 62 TL. düşecektir. Devlet okulları öğrenci başına 62 TL para alsa kendi masraflarını rahat rahat karşılayabilecek. Ama ne yazık ki devlet kesesinden yandaş özel okullara para aktarılıyor, devlet okullarının altyapı sorunları var, hizmetli-memur ve öğretmen açıkları var. 350 bin öğretmen atamayı beklemektedir.

Odatv