İşte Eğitim  Sen'in önerileri.

Bir buçuk yıla yakın kapalı kalan okulların 6 Eylül’de yüz yüze eğitime başlamasıyla birlikte birçok sorun eğitim kamuoyunun gözleri önüne serilmiştir. Okullara yakından bakıldığında, derslik başına düşen öğrenci sayısı bakımından en azından üç okul türü ile karşılaşmaktayız. Anımsatalım, bu okulların hepsi devlet okulu!

  • Sınıflardaki öğrenci sayısı, 15-20 olan okullar: Bu okullar, uygun kanallar oluşturularak (!) kent genelinden öğrenci kaydetmektedir. Öğrencilerin evden okula, okuldan eve servislerle taşınma oranının oldukça yüksek olduğu bu okullarda kayıt için “kayıt parası” ve “bağış” adı altında ciddi paralar toplanmaktadır. Genel olarak eğitim ve öğretimi tam zamanlı olarak sürdüren bu okullar Türkiye eğitim sisteminin fiziksel altyapı açısından ideal türünü oluşturmaktadır.
  • Derslik başına düşen öğrenci sayısı 30 civarında olan okullar: Bu okullar Türkiye’de eğitimin ortalama bir fotoğrafını ortaya koymaktadır. Derslikler genişse salgın sürecinde sınıflar yeterli olabilmekte, ancak 40 metrekarelik bir sınıfta 30 öğrencinin “mesafe” ile oturması mümkün olmamaktadır. Bununla birlikte öğrenciler ve veliler sonuncu okul grubuna bakarak kendilerini şanslı hissetmektedir.
  • Nüfusu yoğun ve özellikle kent yoksullarının yaşadığı mahallelerdeki okullar: Özellikle kentsel dönüşüm, yangın, sel, su baskını nedeniyle okulları zarar görmüş çocukların geldiği birleştirilmiş okullarda öğrenci sayısı çok yüksek durumdadır. Bu okullarda sınıf mevcutları 40, 45 ve daha üzerindedir. COVID-19 salgınında bu okulların sayısını belirlemek ve önlemler almak gerekmektedir.

Eğitim ve Bilim emekçileri Sendikası olarak okulların açılmasıyla ortaya çıkan sorunların kısa vadede giderilebilmesi ve sınıf mevcutlarını düşürmek için uygulanabilecek kimi politikaları eğitim kamuoyu ile paylaşmak isteriz:

  • İktidar tarafından ilan edilen Orta Vadeli Program’da salgının eğitimde yol açtığı tahribatı önleyecek bir bütçenin hazırlanmasına yönelik eğitim hedeflerinin açık bir biçimde ifade edilmediği görülmüştür. Bütçe sürecinin başlaması ile birlikte Milli Eğitim Bakanlığı’na yeni okul binası, derslik ve yeni öğretmen gereksinimini karşılayacak düzeyde ödenek ayrılması gerekmektedir. Özel okulları teşvik amacıyla kullanılan ödeneklerin kamusal eğitime ayrılması sağlanmalıdır.
  • Kapatılan köy okulları, küçük ve büyük bakım-onarım çalışmaları yapıldıktan sonra yeniden açılmalıdır. Bu politikayı izlemek, hem taşımalı eğitim yapan okulları yeni derslik kazanmak üzere kalabalık okulların kullanımına sunmak, hem de her köye bir öğretmen göndermek için gereklidir.
  • 2019-2020 Milli Eğitim Bakanlığı istatistiklerine göre, derslik başına öğrenci sayısı en düşük olan okullar imam hatip ortaokulları ve liseleridir. Birbirine yakın eğitim bölgelerinde bulunan imam hatip ortaokulları ve liseleri birleştirilmeli, boşaltılan okullar akademik ortaokul ve liseler için kullanılmalıdır.
  • Salgın döneminde kapanan ve eğitsel amaçlara uygun biçimde inşa edilen özel okul binaları kamulaştırılmalı ve salgın döneminde ivedi biçimde kullanıma açılmalıdır.
  • Okullar için kullanılabilecek boş kamu binaları ile ilgili bir döküm çalışması yapılmalı, uygun olan binalar eğitim için kullanılmalıdır.
  • Salgın dönemiyle sınırlı olmak üzere okul yöneticilerinin derslik olabilecek büyüklükteki odalarının derslik olarak kullanılması sağlanmalıdır. Bu önlem ile 50 bin civarında derslik kazanılmış olacaktır.
  • Okul binalarının dikey yapılaşma eğilimine uygun olarak altı ve yedi katlı yapılmaya başlandığı gözlenmektedir. Altıncı katta eğitim gören bir çocuğun birinci kata, kantine veya okul bahçesine 10 dakika teneffüs süresinde inip çıkması mümkün değildir. Bu durumun okul içi kazaların artışına neden olma riski de bulunmaktadır. Okul binası yapımında üç katı aşmayan yatay yapılaşma ilkesine uyulmalıdır.

Bu zor salgın günlerinde okullarımızı açık tutmak, öğrenme kayıplarını gidermek ve nitelikli bir eğitim vermek için alışılageldik önlemlerin dışında ek önlemlere gereksinim duyulmaktadır.