Bir toplumda cinsel, fiziksel ve duygusal istismara, ihmale, linçe rastlanması o toplumu zayıf yapmaz. Ancak, bunlara rastlandığında itiraz ederek önlemi, koruyuculuğu ve uzlaşmazlığı örgütleyen bireylerin yokluğu o toplumda modernizm sonrası bireyselleşmenin zayıf; çocuk ve yetişkinlerin de müdahaleye açık olduğunu işaret eder.

Ensest, pedofili gibi cinsel istismarlar, çocuk damatlar, çocuk gelinler dünyanın her yerinde görülmektedir ancak kapalı toplumlarda daha sık rastlanmaktadır. Ülkeler, kuruluşlar, aktivistler bu tür sorunları ortaya çıkarmak, önlemek için bilgilendirici çalışmalar yapmaktadır. Türkiye’de de 6 yaşındaki bir kız çocuğunun 29 yaşında erkekle evlendirilmesi sonrasında yaşadıkları tartışılmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 2013’te yapılan çocuk istismarı ve ihmali tanımına göre: “Çocuğun sağlığını, fiziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyen; bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan tüm davranışlar çocuğa kötü muameledir (fiziksel istismar, cinsel istismar ve duygusal/psikolojik istismar).” Yine Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, ‘tecavüz, sarkıntılık, teşhircilik, cinsel içerikli yazılı veya görsel materyale maruz bırakma, cinsel ilişkiyi izlettirme’ gibi türlerin tamamı cinsel istismar kapsamındadır.

Çocuğun cinsel istismarına karşı hukuki kazanımlar elde edildi

Eski Modern Çağ’ı takip eden endüstriyel üretimden günümüze yani yaklaşık üç yüzyıldır sağlıklı bireyselleşme ve toplumsallaşma sürecinin sağlanması amacıyla eğitim ve öğretim yaklaşımı tamamen değişmiş, dinamik, öğrenen, devinen sistem oluşturulmuştur. Bu değişime ayak uyduramayan devletler, toplumlar ve topluluklar içine kapanmış ve kendi içinden ve dışından gelen uyarı ve önerilere bilinçlerini kapamıştır. Yasama, yargı ve yürütmesiyle kişi hak ve özgürlüklerini korumayı; mutluluğunu, refahını artırmayı ilke edinen ülkeler mültecilerin de gözdesidir.

Çocuğun cinsel istismarı ve ihmaline karşı modernizm ve modernizm sonrası dönemde hukuki kazanımlar elde edilmiştir. Günümüzde çocuklara yabancıların ya da tanıdıklarının dokunması, ebeveynin çocuğunu yabancılara geçici teslim etmesi ya da kendisinin kontrolü dışında bir alanda bırakması, çocukların izinsiz fotoğrafının çekilmesi bile yanlış, yasak ve suçken, farklı dinlere tabi ebeveynlerin çocuklarını cemaat evlerine, kurslara ve okullara gündüzlü ya da yatılı teslim etmesi birbiri ile çelişen ilkesel duruşlardır. Devletin bu ikiliği görmesi, gidermesi ve 18 yaşından küçük çocukların gündüzlü ve yatılı dini kurs, okul gibi kurumlara devam etmesini yasalarla engellemesi gerekmektedir.

Çocuk farklı cinse dair bilgileri erkek dünyasından öğreniyor

Geri kalmış topluluklarda erkek egemen dünya erkeğin yeterliği ve ihtiyaçları ile kurallanmış, şekillenmiş ve kurumsallaşmıştır. Geri toplulukların hukuku ve değer yargıları ile modern evrensel hukuk, norm ve değer yargıları uyum içinde değildir. Geri kalmış devlet, toplum ve topluluklarda çocuklar ‘babanın kudretine’, kız çocukları ve kadınlar ise ayrıca ‘erkeğin kudretine’, cinsiyeti fark etmeksizin ‘zayıf’ olanlar da ‘güçlünün kudretine’ razı olmak zorunda bırakılmaktadır. Çevresindeki farklı cinse dair bilgileri de yine o erkek dünyasından öğrenerek büyüyen kız ve erkek çocuklar o dünyanın kalıplarını benimsemekte, adapte olmakta ve doğallıkla sürdürür hale gelmektedir. Dahası, bu yetişme ve yaşam tarzı kimi zaman güçlü, otoriter ve karar verici olanın duygusal ve cinsel olarak sorunlu olmasına neden olabilme olasılığı taşımakta ve himayesine ya da kontrolüne verilen bireylere karşı fiziksel, duygusal ve cinsel şiddet uygulayabilmektedir.

Hem dini öğrenmesini, hem örgün eğitim ya da açık öğretim kurumlarına devam etmesini, hem de dış dünyanın tehditlerine karşı çocuklarının korunmasını ya da uzak durmasını isteyen kimi aileler çocukları için yatılı dini eğitim kurumlarını tercih etmektedir. Bu kurumlara devam eden çocuklar ailesini yıl boyunca kısa süre görmektedir.

Dini toplum kız ve erkek çocuklarını bu tür ev ve kuruluşlara teslim etmekte, kendi evlerinde de bu erkek dünyasının bakışına ve pratiğine uygun çocuklar yetiştirmektedir. Bu bakış açısı küçük kız ve erkek çocuklarının çok güçlü bu yaşam döngüsünde şekillenmesini ve yürütücü olmasını sağlamaktadır. Aileler ev içinde çocukları ile istedikleri gibi ilgilenebilirler. Ancak çocuğu ihmal ve istismara karşı savunmasız kılan, maruz kalmasını kolaylaştıran ortam ve süreçlere itiraz edilmesi gerekir.

Erkek egemen dünyanın değerler sistemi ve yargıları ile yetişmiş bir erkek, farklı cinse karşı kontrolcüdür. Çocuk barınma, beslenme ve gelişim gereksinimlerini karşılayan ebeveynin mülkiyetinde değildir. Bir bireyin mülkiyeti kimseye teslim edilemez. Birey kendi yaşamında kendi kararlarını alabilecek özgüvende ve rasyonellikte yetiştirilebilir ve bunu sağlamak da ebeveyn sorumluluğudur. Yetişkin kadın ve erkek mesleksel, hukuksal ve kişisel kararları alabilme açısından eşittir ve bu eşitlik bireyler henüz çocukken benimsetilmelidir.

Özerk dini eğitim kurumlarının yüzlerce yıllık bilgi birikimi ve deneyimini sonraki nesillere devretmek istemesi doğaldır. İnanç sistemlerinin onlarca yıl rahat bırakılmadığı, pozitivist yaklaşımla dizayn edilmeye çalışıldığı ya da yok sayıldığı, zarar gördüğü de bir realitedir. Ancak örgün eğitim dışındaki dini kurumlarda süren eğitim ve öğretimin günümüzün olanak ve kabullerine göre adapte edilme zorunluluğu vardır.

Örgün eğitim yapan devlet okullarında rehberlik öğretmenleri ile istismar konusunda da seminerlerle, dijital materyallerle bilgilendirilmiş branş öğretmenleri çocuğun okul içinde ve okul dışında maruz kaldığı istismarı tespit edilebilmekte, resmi prosedür izlenerek çocuk korumaya alınabilmektedir. Ancak denetimsiz ve kapalı dini eğitim veren kurumlarda kurum içi ve kurum dışı istismar vakaları;  istismara maruz kalan çocuk hastaneye gitmek zorunda kaldığında ya da şikayet olduğunda açığa çıkmaktadır.

 

Öğretmenlerin Eğitim Fakültesi mezunu olması gerekiyor

Skolastik düşünce esaslı klasik, katı eğitim, öğretim yaklaşım ve yöntemlerini yüzlerce yıldır sürdüren dini kurumların günümüzdeki işleyişi Türkiye’de tartışılmaya başlamalıdır. Dini eğitim kurumlarında çalışan personel pedagojik formasyon eğitimi ilkeleriyle değil, yüzlerce yıllık bilgi ve alışkanlıkla hizmet etmektedir.

Devletin ilgili kurumlarının bu tür dini eğitim veren kurum ve kuruluşlarının eğitim faaliyetlerini ve bu faaliyetleri yürütenlerin yeterliğini kontrol etmesi ve gerekli yeterlik şartlarını belirlemesi gerekmektedir. Ayrıca, bu kurumların ticari faaliyetlerinin şeffaflığı ve denetlenebilirliği diğer bir önemli noktadır.

Dini öğreten, dinsel yaşamı benimseten, hafızlık eğitimi veren kurs ve okullar Milli Eğitim Bakanlığı bünyesine alınmalı, özel öğretim kurumları yönetmeliğine göre yapılandırılarak, denetime kavuşturulmalıdır. Yasal izne tabi olmamış kurslar da benzer sürece dahil edilmelidir.

Bu kurumlarda öğretmenlik yapanların Eğitim Fakültesi mezunu olması gerekmektedir. Pedagojik formasyon sertifikası sahibi olsa da Eğitim Fakültesi’nden mezun olmamış kişiler bu kurumlarda öğretmenlik yapmamalıdır.

 

Diyanet’in kurs düzenleme yetkisi iptal edilmeli

Pedagojik formasyon eğitim bilgisi ve deneyimi olmayan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu tür kurumlarla ilişkisi kesilmeli, bu tür eğitim ortamlarını oluşturma ve yürütme hakkı olmamalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’nün Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki 4-6 yaşa yönelik kurslarda öğreticilik yapacak kişiler için başlattığı pedagojik formasyon sertifika programı iptal edilmeli, sertifika edinmiş öğreticiler kurslarda ders vermemelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 4-6 yaş aralığındaki çocuklara da kurs düzenleme yetkisi iptal edilmeli, devam eden kurslar sona erdirilmelidir.

Dini vakıf, dernek gibi kuruluşların Milli Eğitim Bakanlığı ile devam eden protokolleri iptal edilmeli, yeni protokoller başlatılmamalıdır. Devam eden projeler Bakanlığa devredilmeli, Bakanlık projeyi kendisi devam ettiremeyecekse sona erdirilmelidir.

İl ve ilçelerdeki Rehberlik Araştırma Merkezleri devamsızlığı sürekli artan öğrenciyi tespit ederek nedenini araştırabilmelidir.

 

Onarılamaz travmalara neden olmakta

Diyarbakır Eğitimi İzleme ve Reform Girişimi (DİERG), dini eğitim kurumlarına, ebeveynlerin çocuklarına dini eğitim vermesine ya da dışarıdan destekle bu eğitimi aldırmasına karşı değildir. DİERG, ebeveynlerin herhangi bir yapıya, kuruma, cemaate çocuklarını tamamen teslim etmesine karşıdır. Dini ve siyasi yapılar pedagojik ve gelişimsel ilkelere göre değil de ideolojik ilkelere, geleneksel yöntemlere göre çocuklarla ilgilenme riski taşımaktadır. Pedagojik ve gelişimsel ilkelere uygun eğitim ve öğretim ortamları sağlanmış olsa bile ebeveynlerin çocuklarını küçük yaşlarda başkalarının eline teslim etmesi çocuklarda onarılabilir ya da onarılamaz travmalara neden olabilmekte, bu travmalar ömür boyu sürmekte ve bir sarmal gibi diğer kişileri de etkileyebilmektedir.

DİERG, her bir çocuğun toplumun gözbebeği ve ortak hassasiyeti olması, onların gelişimsel süreçlerinin ev içinde ve dışında günümüz pedagojik yaklaşımlara göre sürdürülmesi gerektiğini vurgular. Çocukların ebeveynlerinden ve diğer yetişkinlerden zarar görmesini önlenmek yasalarla, denetimle ve günümüz evrensel değerlerin önemsenmesi ve yasaların kararlılıkla uygulanması ile mümkündür.

DİERG